5 Eylül 2015 Cumartesi

Viyana Çevresi

Mantıksal Pozitivizm ve Bilim Felsefesi
VİYANA ÇEVRESİ
Mantıkçı pozitivizm, Viyana’da bir araya gelen bir grup felsefeci ve bilim adamının düşünsel arayışları neticesinde şekil almış bir felsefî yaklaşım olarak belirlenebilir. Viyana Çevresi olarak anılan bu topluluğun faaliyetleri, 1920’lerin başından 1930’ların ortalarına kadar yayılır. Topluluk, fizikçi ve felsefeci Moritz Schlick’in önderliğinde 1924’ten 1936’ya kadar, düzenli olarak haftalık toplantılar yapmışlardır. Çevrenin bir diğer önemli adı Rudolf Carnap, gruba 1926 yılında katılmıştır.

Viyana Çevresi’nin temel nitelikleri:
1- Metafizik karşıtlığı: Bu bakış açısına sahip düşünürlere göre felsefe, metafiziksel düşünüş biçimlerinden ve metafiziksel önermelerden arındırılmalıdır.
2- Sentetik a priori yargıların olanaklılığının reddedilmesi
3- Matematiğin mantıkçı bir biçimde temellendirilmesi: Grup üyeleri matematiğin önermelerinin mantıksal, yani analitik ve a priori olduğunu düşünmektedirler.
4- Doğrulamacı anlam anlayışı: Bu anlayışa göre bir önermenin anlamı, onun doğrulanma yöntemidir.

Friedrich Albert Moritz Schlick (1882-1936)
Berlin Üniversitesi’nde ünlü fizikçi Max Planck’ın öğrencisi oldu ve doktora tezini onun danışmanlığı altında yazdı.
Doçentlik tezi Das Wesen der Wahrheit nach der modernen Logik (Modern Mantığa Göre Doğruluğun Doğası) 1910 yılında yayımlandı.
Schlick ve Waismann, Wittgenstein’ı Tractatus’taki görüşlerini tartışmak üzere Viyana Çevresi’nin toplantılarına katılmaya ikna ettiler.
1932-1933 tarihlerinde kaleme aldığı “Pozitivizm ve Gerçekçilik” başlıklı makalesi, tüm mantıkçı pozitivistlerin üzerinde uzlaştığı biçimiyle pozitivizmin temel tezlerini ortaya koydu.
Schlick 1936 yılında eski bir öğrencisi tarafından üniversitenin merdivenlerinde vurularak öldürüldü.

Bir Anlam Kuramı Olarak Doğrulanabilirlik
Pozitivizmin metafizik karşıtlığı olmaktan öte kesin bir tanımlamasının yapılamaması Schlink’in içine dert oldu. Schlick bu noktada “gerçeklik” kavramını tartışmaya açar. Acaba gerçeklik terimini kullanırken bununla neyi kastediyoruz? Schlick tartışılan konunun anlamlı olup olmadığını neyin belirlediğini sorar.
Bunlar tanımlama ile açıklanabilir.
Bir önermenin anlamlı olabilmesi, ilkesel olarak doğrulanabilme şartlarının belirlenebilmesini gerektirir.
Dolayısıyla gerçekliğe ilişkin metafiziksel savlar içeren önermeler de anlamsızdır. Anlamsız olmasına rağmen bu önermeleri ifade etmeyi felsefeciler neden sürdürmektedir? Schlick bunun ancak psikolojik bir ihtiyaçla açıklanabileceğini savunur.
Sonuç olarak, mantıksal pozitivizmin metafizik karşıtlığının nedeni metafiziksel tezlerin yanlış olmaları değildir; anlamsız olmalarıdır.

Doğrulanabilirliğin Sınırları
Mantıksal pozitivistlerin anlamsız olana karşı hiçbir hoşgörüsü yoktur.
Bu itibarla sadece Platon’un ideaları, Aristoteles’in entelekyası, Plotinos ve Yeni-Platoncular’ın Tanrısı, Descartes’ın bir töz olarak zihni, Kant’ın saf aklı ya da numeni, Hegel’in tini değil, Wittgenstein’ın mistik olanı da elenmiş olmaktadır. Duyu deneyiminin olanakları içersinde doğrulanamayan hiçbir önerme anlamlı kabul edilemez.
Mantıksal pozitivistler, güçlü ve zayıf doğrulanabilme arasında bir fark olduğunu düşünmüşlerdir. Güçlü doğrulanmada eldeki veri, söz konusu önermenin doğrulanabilmesi için kesin bir sonuç vermektedir. Zayıf doğrulanmada ise bir olasılıktan söz edilmektedir. Eldeki veri ve deliller önermenin kesin bir biçimde doğrulanması için yeterli değildir. Bu durumda ancak bir olasılıktan söz edilebilmektedir. Bu konu daha sonraki bilim felsefesi tartışmalarının odağında yer almıştır.

Felsefenin Mahiyeti
Mantıksal pozitivistler, felsefenin ifadeleri açıklığa kavuşturmakla görevli olduğunu düşünmektedirler. Felsefe, bilimin dili üzerine konuşmakta ve bilimin mantığını ortaya koymaya çalışmaktadır.

Alfred Jules Ayer (1910-1989)
Zengin bir aileye mensuptur. Annesinin ismi Reine Citroën’dir.
Oxford Üniversitesi'nden mezun oldu. 1936 yılında önemli eseri “Language, Truth and Logic” yayınlandı. Savaş yıllarında istihbaratçı olarak çalıştı.

DUYGUSALCI AHLÂK KURAMI
Ahlâki önermeleri doğrulayacak ya da yanlışlayacak olguların bulunmadığı ortadadır. Bu durumda çıkarılacak ilk sonuç ahlâki önermelerin anlamsız olduğudur.
Ayer’a göre ahlâki kavramlar “sadece sahte-kavramlardır”.
“Ahlâken yanlıştır.” ifadesi sadece söz konusu önermeye ilişkin bizim tavrımızı belirtir. Bu itibarla “ahlâken yanlıştır” ya da “ahlâken doğrudur” gibi ifadeler ünlem bildiren ifadelerden ya da tonlamalardan farklı değildir.
Ahlâki yargılar, önermesel bir içeriğe sahip olmadıklarından dolayı doğru ya da yanlış olamazlar. Aynı nedenden ötürü doğrulanmalarından ya da yanlışlanmalarından söz edilemez.
Ayer’’ın bu yaklaşımı duygusalcı ahlâk kuramı olarak adlandırılır.

Doğrulanabilirlik İlkesinin Mantıksal Statüsü
Doğrulanabilirlik ilkesi ya analitik bir önerme ya da sentetik (olgusal) bir önerme olmak durumundadır. Ancak her iki koşul için de pek uygun değildir. Eğer olgusal ise kendisinin doğrulanabilirlik şartlarının ifade edilebilmesi gerekir. Ancak hangi deneyim bu genellikte bir ilkeyi doğrulayabilir? Bir öneri olarak “anlamlılığın” tanımının bu ilke olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hiçbir biçimde doğrulayamacağımız halde anladığımızı/anlamlandırdığımızı düşündüğümüz önermeler vardır.

Rudolf Carnap (1891-1970)
Berlin Üniversitesi’nde fizik okudu. Daha sonra Jena Üniversitesi’ne geçti ve uzay ve zamana ilişkin aksiyomatik bir dizgeyi savunduğu bir tez yazdı.
1926 yılından itibaren Viyana Üniversitesi’nde akademik çalışmalarına başladı.
1929 yılında Otto Hahn ve Otto Neurath ile birlikte Viyana Çevresi’nin Bildirisi’ni kaleme aldı. Aynı yıl Hans Reicehenbach’la birlikte Erkenntnis dergisini çıkarmaya başladı.
Felsefenin Sözde Sorunları adlı eserinde pek çok felsefî sorunun aslında anlamsız olduğunu, çünkü dilin yanlış kullanımından kaynaklandığını savundu.
1931 yılında Prag Üniversitesi’nde profesör olarak göreve başladı. Logische Syntax der Sprache’yi (Dilin Mantıksal Dizimbilimi) burada kaleme aldı ve 1934 yılında yayımladı.
1935 yılında ABD’ye göç etti.
1936-1952 yılları arasında Chicago Üniversitesi’nde felsefe profesörü olarak görev yaptı.

Mantıksal Dizimbilim
Wittgenstein, Tractatus’ta dilin yüzeysel yapısının bizi yanılgılara düşürmesinden sakınmak için farklı simgeler için aynı işaretlerin kullanılmadığı ve farklı işaret etme kiplerine sahip işaretler için farklı işaretlerin kullanıldığı mantıksal bir dizimbilim geliştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Carnap, söz konusu dizimbilimi geliştirme işine girişir.
Mantıksal dizimbilimin amacı, işaretlerden oluşan bir dizge oluşturarak mantıksal çözümlemenin sonuçlarını bir muğlaklığa yol açmaksızın tam olarak ifade edebilmektir. Bu, Leibniz’in kurduğu characteristica universalis rüyasıdır.
Carnap dizimbilim ile ilgili çalışmalarını yürütürken, doğruluğu tanımlamayı denemiş ancak dilin sınırları içerisinde doğruluk yükleminin kullanımını bir türlü açıklığa kavuşturamamıştır.
Carnap bu açılımı Tarski’den öğrenir.

TARSKI’NİN DOĞRULUK TANIMI
Alfred Tarski (1901-1983) Varşova Üniversitesi’nde görmüş, 1939 yılında ABD’ye göç etmiştir.
1933 yılında yayınladığı bir makalede (100 sayfadan uzun bir makaledir, “The Concept of Truth in Formalized Languages”) biçimsel diller için doğruluğun matematiksel bir tanımını sunar.
Doğruluk yüklemi bir dilin içerisinde diğer yüklemler gibi kullanılabildiğinde yalancı paradoksu gibi birtakım paradokslara yol açmaktadır. Örneğin, “Bu cümle doğru değildir.”
Bu tür sorunları ortadan kaldıracak biçimde Tarski nesne dili ile üst dil arasında bir ayrım yapar ve doğruluk yüklemini üst dilde tanımlar. Doğruluk kuramının teoremleri P nesne dilinde bir önerme olmak üzere üst dilde şu önerme biçimini sağlar: “ ‘P’ doğrudur ancak ve ancak P”. Bir örnek vermek gerekirse “ ‘Kar beyazdır’ ancak ve ancak kar beyazdır ise”.

BİLİM FELSEFESİ TARTIŞMALARI
Mantıksal pozitivistlerin dilin mantığını (tümdengelimsel ya da tümevarımsal olsun) çözümleyerek bilimi sağlam bir felsefî temele oturtma projesi genel olarak bilim felsefesi olarak anılan bir felsefe geleneğinin doğmasına yol açmıştır.

---
Çağdaş Felsefe I
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ayhan Çitil
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın Nu: 2446
Eskişehir, Nisan 2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder