Ülkü
Kara Düzgün - Giresun'da Adak İnancı ve
Adak Yerleri
Giresun, Helen,
Roma ve Bizans yönelimlerinde uzun süre kalmış eski bir yerleşim merkezidir.
Çepnilerin, bölgeye hâkimiyetleri ve
bölgenin Türkleşmesindeki rolleri büyüktür.
Bezm ü Rezm yazan Esterâbadî’nin ifadesine
göre, İslamiyet’in doğuşundan itibaren hiçbir Müslümanın giremediği ve
alamadığı Giresun Kalesi 1397 yılında Süleyman Bey tarafından fethedilmiştir.
Trabzon Eyaleti’ne bağlı olan Giresun, 1923’te
il haline getirilir.
Giresun, Türk varlığının, inançlarının ve
geleneklerinin yoğun olarak yaşandığı bir saha olmasının yanı sıra, birçok
kültürün izlerinin de tespit edilebileceği bir şehirdir.
Adak ve adak adama toplumun psikolojik
yapısına doğrudan tesir eden kavramlardır.
GİRESUN’UN
TARİHİ
Giresun’un, Kimmerlerden sonra İskitlerin
hakim olduğu bir coğrafyanın parçası olduğu bilinmektedir.
MÖ. 6 ve 5. yüzyıllarda Grek kolonileri bu
bölgededir.
Giresun’un, yani Kerasus’un Selçuklu
hâkimiyetine girdiğine dair hiç bir bilgi yoktur.
Bugün Karadeniz Bölgesi insanlarının hemen
hemen büyük bir kısmının menşei Çepni boyuna dayanmaktadır.
Çepniler, Samsun’un doğusundan Giresun’a
kadar uzanan ve Canit (Canik) denilen bölgenin fethinde mühim rol
oynamışlardır.
Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethi sırasında
Giresun, imparatorluğun elinde kuvvetli bir kale durumunda bulunuyordu.
XVI. yüzyıl sonlarına doğru görülen
eşkıyalık hareketleri Giresun ve çevresini de etkisi altına alır.
1634’te de Kazaklar Giresun yöresini
yağmalar. 1756 da ise Canik muhassılı olan Süleyman Paşa ve kardeşi Ali Bey
12.000 kadar kuvvetle şehri basıp, yağmalar.
Milli Mücadele Dönemi’nde Osman Ağa yanında
topladığı birçok Giresun evladı ile birlikte Rum çetelere karşı büyük bir
mücadele vererek, Giresun’u Kuvayı Milliye sınırlan içinde tutmayı başarmıştır.
GİRESUN’UN
COĞRAFYASI
Giresun, doğudan Trabzon-Gümüşhane, batıdan
Ordu-Sivas, güneyden Sivas-Erzincan illeri ve kuzeyden Karadeniz ile
çevrilidir.
Yüzölçümü ise 6.932 km2’dir.
Giresun, Aksu ve Batlama akarsularının arasında
kurulmuştur. Doğu ve batı sahilleri doğal plaj görünümündedir.
Giresun’un dağlan kıyıdan yaklaşık 50-60
km. içeride yer alır ve paralel duvar halinde ilerler. Dağların bu pozisyonu
yer yer şehri iki farklı kesime ayırır.
…dağlardan geçiş Eğribel ile Şehitler Geçitleri’nden
sağlanır.
Giresun’un 3.000 m’yi aşan doruklan
şunlardır: Abdal Musa Tepesi; 3.330 m, Cankurtaran Tepesi 3.278 m. Gavurdağı
Tepesi 3.245 m. Küçükkor Tepesi 3.044 m. Karagöl
Dağlan üzerindeki Kaıataş Tepesi 3.095 m. ve Kırgızlar Tepesi 3.025 m.’dir
Kuzey kesimde yağış oranının fazla olması
sebebiyle, ilin kuzeyindeki bol su taşıyan derelere ve ırmaklara sıkça
rastlanır.
Giresun’da birçok yerde maden sularına
rastlanır.
İllin büyük bölümünü kaplayan Karadeniz’e
bakan kısmı, ılık ve yağışlı iklimin etkisi altında kalmaktadır.
Bol yağış alan kuzey kesimde bitki örtüsü
zengindir.
ESKİ
TÜRK İNANÇLARINA GENEL BİR BAKIŞ
Türk milleti, İslâmiyet’ten önce, tek
tanrılı “Gök-Tanrı” dinine inanıyordu.
Türkler yere, yalnızca atlarının ayaklan
ile bağlı idiler.
Dağ, su, atalar kültü, ateş, ağaç vb.
kültler Türkler için birer “Tanrı, kendisine tapınılan” varlıklar değillerdi.
Ancak, Tanrı tarafından yaratılmış oldukları için kutsallardı.
Şamanizm aslında bir din değildir.
Bozkırlar sahasındaki dinî inançların şamanlara
ait uygulamalara bağlanması âdet hâline gelmiştir.
Şamanizm, ancak gayesi, benzer olmakla
birlikte görünmeyen ruhlar âlemiyle irtibat kurmak ve beşerî faaliyetleri
yönetmede bu ruhların desteğini elde etmek olan vecdî ve tedavi ile ilgili
metotlar bütünüdür (s. 19).
Şamanizmin pratiklerini yerine getiren
kişilerin ortak ve genel adı “şaman”dır.
Şaman ile Türklerin kam adım verdikleri din
görevlileri arasında bariz farklar mevcuttur. Kamlık babadan oğula geçer ve
geniş bilgi ufku gerektirir.
Kamlar, kendilerinin tanrılar tarafından
seçildiğine inanırlar.
Birinin kam olabilmesi için tıpkı âşıklarda
ya da velilerde olduğu gibi bir törenle beraber usta bir şamandan el alması
gereklidir. Bu gerçekleşmezse kam olunmaz.
İslâmiyet’ten sonra görülen velî kültü ve
âşıklık geleneği ise eski Türkler’den günümüze kadar varlığını sürdürmekte olan
kam inancının bir devamıdır (s. 27).
YER-SU
KÜLTLERİ
Dağ
Kültü: Dağ gökyüzü ile yeryüzü
arasındaki bağı ifade eden unsurlardan biridir.
Yer-su kültü büyük imparatorluklar devrinde
gelişerek vatan kültü derecesine yükselmiştir. Gök-Türklerin, “ıduk yer-sub
(mukaddes yer-su) ile ifade ettikleri mefhum hem koruyucu ruhlar, hem de vatan
idi (s. 32).
Dağ kültü cihanşümul bir külttür. Eski
Yahudiler Sina dağım, Yunanlılar Olimpus, Araplar Arafat, Hindular da Himalaya
dağlarım takdis ederlerdi. Türkler tüm kurbanlarım
dağlarda keserlerdi (s. 33).
Hint inançlarına göre Mera dağı, Ural
kavimlerinin inançlarına göre Sumeni dağı dünyanın merkezindedir ve üzerinde
kutup yıldızıyla sabitlenmişlerdir (s. 34).
İnsana benzeyen taş şekilli bebeklerin, kızların,
insanlara iyilik yapacaklarına dair inanç dolayısıyla, murad ziyaretlerinde bu
mahallerde adaklar adanır.
Fenike, Suriye ve Filistin çevresinde,
hatta Yunanlılara kadar birçok yerde taş ve kaya kültünün tezahürleri karşımıza
çıkar. Sami halkların, büyü, tılsım, uğur maksadıyla, göğüslerinde bir ziynet
eşyası gibi taşlar taşımaları, ondan mutluluk, talih, hastalığa karşı korunma
gibi inançlarla bir muska halinde faydalanmaya çalışmaları dikkat çeker.
Giresun’un Kulakkaya Yaylası’na giden yol
üzerindeki kayalıkların üzerindeki izler (…) bir atın koşma esnasındaki ayak
izlerinin sıklığında, yirmi-yirmibeş metre devam etmektedir. Hz. Ali’nin atının ayak izleri olduğu rivayet edilir.
…yada (cada) taşıdır. Havaya tesir etmek
için okunan (söylenen) afsun ile kullanılan bu taşa yada, cada, yat denilmiştir
(s. 39).
Türklerin birçok efsanesinde kaya ve taş
kültüne sıkça rastlanır. Bu efsanelerde taş ve kaya her zaman üstün bir mevkidedir.
Eski Türklerde bu kayaların her birinin
ruhu olduğuna inanılmaktaydı. Günümüzde bu kutsal taşların birer adak yeri
olarak kullanımı söz konusu olmuştur (s. 40).
Anadolu’da dağlarda uğurlu ve kerametli
sayılan delik kayalar bulunduğu, günümüzde bile çocuk doğurmamış kadınların
çocuk dileğiyle, bu uğurlu deliklerden geçtikleri görülür.
Giresun’da (…) Dilek dilemek için
kullanılan taşlara “Hamza taşı” denmektedir (s. 41).
Ağaç
ve Orman Kültü: Eski Greklerin, Zeus’un sesini, kutsal meşe hışırtısında
bulmaları Apollo’nun Zeytin ağacı, Atina’nın muhtelif ağaçlan, Budda’nın
altında aydınlandığı, bilgiye erdiği, Nirvana’ya girdiği İncir ağacı, mitolojik
bir sembol olarak ağacın görülmesi, Hindistan’da dünyayı taşıyan ağaç (s. 42)…
Altay Türklerinin yaratılış efsanelerinde
ağaç motifi yaygındır. Tanrı yeryüzünü yarattıktan sonra dalsız ve budaksız bir
ağaç biter. Tanrı bu ağaçtan dokuz dal bitmesini diler ve insanoğlu bu
dallardan türer.
Eski Türklerde mezarın yanında ağaç
bulunması gerekiyordu. Zira ağaç ölüm ve yeniden doğuşun simgesiydi.
Türklerin Altın Işık ya da Uygur
efsanelerinde ağacın gökten inen nurdan gebe kalarak beşiz doğurduğu
belirlenir. Doğuran ağacın cinsi kayın (huş) ağacı idi (s. 44).
Kastamonu’da kabakulak hastalığı için bir
yumurta yazılıp, ayva ağacı dibine gömülür. Orada eridikçe hastalığın da
geçeceğine inanılır (s. 47).
Kayın ağacı, eski Türklere göre yeryüzünde
ilk insanla birlikte yaratılmış kutsal bir varlıktır.
Su
Kültü: Suyun üzerinden geçen kişiyi
büyü tutmayacağı, (…) Akan suların da kutsal
olduğu inancı (…) Anadolu’da kişi veya kişilere yapılmış olduğu tahmin edilen
büyülerin, büyülü olduğuna inanılan eşyaların, muskaların, akarsuya atılması
uygulaması da suyun temizleme, arıtma, büyüyü bozma fonksiyonuna bağlı olarak
hâlâ yaşamaktadır (s. 58-59).
Anadolu’nun birçok şehrinde, köy ve
kasabasında şifalı olduğuna inanılan pınarlar, çeşmeler, kaynaklar ve gözeler
vardır. Bunlar özellikle velî kabul edilen kişilerin mezar ya da türbeleri
yakınlarında daha çoktur.
Ateş
ve Ocak Kültü: Ateş temizleyicidir, şifa, güç-kuvvet ve bereket vericidir.
Hem korkutucu ve cezalandırıcı, hem yardım edicidir.
Yakutlar, and törenlerini ateş ve ocak karşısında
yaparlar. Kamlık inancında yapılan her törende muhakkak ateş bulunur.
…ateş ilâhı ve kültünün en geniş tezahürü
Hindistan’da ve İran’da olmuştur.
Eski Rumî takvime göre mart ayının
dokuzuncu günü yılbaşı olarak kabul edilirdi. Bu tarihte “Nevruz” kutlamaları
yapılırdı. Nevruz Farsça bir kelime olup, “yenigün” anlamındadır.
Kırgızlar, Hintliler gibi, ölülerini
yakarlar ve ateş en temiz şeydir, ateşe düşen her şey temiz olur. Ölüyü de ateş,
kirlerinden ve günahlarından temizler.
İran’da Mitraizm devrinde bile
güneşperestlik ve ateşperestlik vardır. Atar* sonsuz İlâhî ışığın dünyevî şekli
olarak görülen ateşi temsil etmektedir. Temizleyici sayılan ateş Ahura Mazda’nın
oğlu olup Zerdüşt ondan meydana gelmiştir (s. 64).
…ateş üzerinden atlama geleneği doğrudan
doğruya ateş kültü ile ilgili olup, kötülüklerden temizlenmek gayesiyle
yapılmaktadır.
İSLÂMÎ
TÜRK İNANCINDA VELİ KÜLTÜ
Velî tipi tasavvuf hareketinin ve
tarikatların ortaya çıkmasıyla orantılı olarak gelişmiştir.
Alp tipi akıncılık, hareket, hâkimiyet,
kuvvet ve idealizmi temsil eder.
İslâm âleminin her tarafında velî kültünün
varlığını tespit mümkündür.
İnsanların, kendilerine yardım ve faydası
dokunacağına inandıkları varlıklardan biri de “yatırlar”dır.
ADAK
VE ADAK YERLERİ
Adak için belli bir nesne şart değildir.
Adak sahibi gönlünden neyi geçirmişse onu adamalıdır.
…adağın Anadolu’da çeşitli uygulamaları vardır.
Kurban kesme, mum, yağ, tuz, süpürge, besin adama, böcek yutma, ermiş sayılan
birinin mezarından taş, toprak, gelin teli vb. şeyler alıp dilek gerçekleştiğinde
yerine koyma gibi. Adağın, dilek gerçekleştiğinde mutlaka yerine getirilmesi
gerekir. Getirilmezse, adayanın başına bir felaket geleceğine inanılır.
Umutların güçlendiği yerler olan adak
yerleri hem sosyal hayat hem de insanların ruhî yönleri için bir psikolog gibi
görev yapmaktadır (s. 94).
GİRESUN’DA
ADAK YERLERİ
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Türbesi
Keşap ilçesinin 10 km. doğusundaki, Yolağzı
Köyü’nün 3 km. iç tarafında yer alan Cingiren mahallesindedir.
Türbenin içinde iki sanduka vardır.
Bunlardan biri Şeyh Aziz Hüseyin Baha’ya aittir. Diğerinin ise Şeyh Aziz
Hüseyin Baha’nın eşine ait olduğu rivayet edilir.
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Hazretleri 1256 Rumi
doğumludur. 1338 Rumi tarihinde de Yolağzı Köyü’ndeki evinde vefat etmiştir.
Şeyh, Halveti tarikatına mensuptur (s. 96).
…bir yolcu gemisi İstanbul-Trabzon arası
sefer yaparken, Bulancak* dolaylarında şiddetli bir fırtınaya tutulur.
Her şeyin bittiği düşünülen bir anda elinde
bir fenerle yaşlı, beyaz sakallı bir adam peydâ olur ve (…) gemiyi karaya oturmaktan
kurtararak, limana yaklaştırır.
Hüseyin Baba, birçok öğrencisi arasından
birine diğerlerine nazaran biraz daha yakın davranmaktadır.
Bu durum, diğer öğrencilerini rahatsız
eder. Hüseyin Baba Öğrencilerine bir ders vermek ister.
…onlardan kendisine dağlardan, tepelerden
çiçekler toplamasını ister.
Akşama doğru her biri ellerinde
buketleriyle dönerler,
Hüseyin Baba’nın yakın ilgisine mazhar olan
öğrenci (…) Hüseyin Baba’ya soluk bir çiçek verir.
Bu ne haldir?
…hangi çiçeğe elimi uzatsam, çiçekler
onlara dokunmamamı, Allah’ı zikrettiklerini söylediler.
…çiçeklere kıyamadım, fakat bu ömrünü tamamlamak
üzere olan çiçeği getirebildim (s. 98).
Osmanlı-Rus Harbi esnasında,
…halk tek çareyi göç olarak düşünür.
Hüseyin Baba’ya danışmaya karar verirler.
Hüseyin Baba gelenler daha söze başlamadan, onlara gidip bağlarıyla,
bahçeleriyle ilgilenmelerini salık verir. Böylece halkı göçten men eder.
Hüseyin Baha’nın türbesi günümüzde de halk
tarafından bir adak ve dilek dileme yeri olarak yaşatılmaktadır.
Türbenin iyi geldiği birçok rahatsızlıktan
en önemlileri sara, uykuda gezinme, uykusuzluk, baş ağrısı, çeşitli eklem ağrıları
ve cilt hastalıklarıdır.
Türbenin etrafında herhangi bir yerde üç
kez İhlâs, üç kez Fatiha, üç kez Ayet’el Kürsî sureleri okunmalı ve beklenilen
şifa ya da dilek arzedilmelidir. Arzedilen dilek gerçekleştiği takdirde bir
kurban kesilmeli ya da bir aç doyurulmalıdır (s. 99)
.
Türbe camlarının pervazlarına önceden mum
yakıp dilek dilenirken, Diyanet’in emriyle bu uygulama yasaklanmıştır (s. 100).
Seyyit
Şeyh İdris, Şeyh Pir Aziz ile Şeyh İdris’in Tekkesi (s. 101)
Tekkenin yakınına bir çeşme yaptırılır. Usta
ve işçiler çeşmeyi bitirince, rakı alıp çeşmenin başında içmek isterler. Tam rakıyı
kadehlerine koyarken, kadehler ellerinde parçalanıverir.
Rakıyı içmekte inat ederler. Tekrar rakıyı içmeye
çalışmaları üzerine kim oldukları belli olmayan nur yüzlü, ak sakallı zatlar
ortaya çıkıp, usta ve işçilerini bir güzel döverler (s. 105).
Şeyh
Yakup Halife Türbesi ve Değirmeni (s.
108)
Yakın zaman kadar Yakup Halife ve iki
dervişinin atlatın üzerinde köy halkı tarafından görüldüğü söylenmektedir.
Türbenin haftalık ortalama ziyaretçi sayısı
üçyüz kişi olup, yıllık ziyaretçi sayısının on beş bin civarında olduğu
söylenmektedir.
Ziyaretçilerin çoğu türbeye koyun, horoz ya
da türbe giderleri için para adamaktadırlar.
Özellikle bir büyünün etkisinden kurtulmak,
cin çarpması ya da uğramak diye tabir edilen rahatsızlığın etkisinden sıyrılmak
için gelenlerin mutlaka değirmeni ziyaret etmeleri gerekir (s. 111).
Boztekke
Şeyh Kerameddin Türbesi (s. 113)
Türbeyi ziyaret günü Cumartesi’dir. Adağı
olanlar mutlaka Cumartesi günü gelmelidirler. Fakat adanılan adağın olması için
aynı işlemi üst üste üç Cumartesi uygulamak gerekmektedir.
Çocuğunun olmasını isteyenler türbenin
bahçesindeki kapının iki yanında bulunan selvi ağaçlarının birinin dibinden bir
avuç toprak alır.
Eğer toprağın içinden canlı bir varlık
çıkarsa, bir çocuk sahibi olunacağı anlaşılır.
Bir hastalığın iyileşmesini dileyenler ise,
türbeye bir giyim eşyası bırakırlar. Böylece hastalığı orada bırakıp,
kurtulduklarına inanırlar (s. 120).
Seyyid
Vakkas Türbesi (s. 122)
Seyyid Vakkas’ın kimliği hususunda kesin
bir belge mevcut değildir. Doğu Karadeniz Bölgesi, Giresun ve çevresinde
yerleşmiş bir uçbeyi olduğu bilinmektedir.
Giresun’un Çınarlar Mahallesi’nde bulunan Seyyid
Vakkas Türbesi halkın sürekli ziyaret ettiği bir yerdir.
Seyyid
Mahmud Çağırgan Veli Türbesi (s.
125)
Anlatılanlara göre, Seyyid Mahmud Çağırgan
Veli sürekli sefere giden, fetihlere katılan bir alp erendir.
Dergâhta bulunan taşın dibindeki toprağın
şifalı olduğuna inanılır.
Hasanşeyh
Köyü Türbesi (s. 130)
Müderris
Hacı Resul Efendi
Şeyh Aziz Hüseyin Baba Türbesi’nin on onbeş
metre aşağısındaki köy mezarlığında, Müderris Hacı Resul Efendi’nin yatırı bulunmaktadır.
Adağı ya da dileği olanlar mezarın yanında
yer alan bu ağaçların dibinden bir avuç toprak alır. Eğer aldıkları topraktan
canlı bir varlık çıkarsa dileklerinin gerçekleşeceğine, çıkmazsa aksine
inanırlar.
Gülbahar
Hatun Tekkesi
…diğer adlarıyla Hacı Abdullah Halife veya
San Halife Tekkesi Giresun İlinin Yağlıdere ilçesine bağlı Tekkeköy ile
Tuğlacık köyleri arasında bulunmaktadır.
Kekeme ve dilsiz çocukların dillerinin
açılması için dergâhta bulunan ocaktan fayda umulmaktadır. Ocakta temsili
olarak yakılan herhangi bir şeyin külünün, rahatsız olan çocuklara yedirilmesi
veya su ile içirilmesi sonucu şifa bulunulacağına inanılmaktadır.
Kızıltaş
Köyü Hacı Mustafa Hazretleri Türbesi
Dereli ilçesine bağlı Kızıltaş Köyü tüm il
çapında herkesin faydasına ve kerametine inandığı bir adak merkezidir.
Türbe cumartesi ve pazar günleri ziyaret
edilmektedir.
Çocuğu olmayanlar, çöpten yaptıkları bir
beşiği türbenin içine koyarlar. Eğer beşik sallanırsa çocuğun doğacağına,
sallanmazsa olmayacağına inanırlar.
Çimen
Dede
Tirebolu ilçesine bağlı Karaahmetli Köyü
mezarlığında bulunan El-Hac İbrahim Efendi, Çimen Dede’nin asıl adıdır.
Hıdırellez günü insanlar bu yatırdan bir
gül yaprağı koparıp üzerine istedikleri bir şeyin adını yazıp, tekrar yatıra
bırakırlarsa, dileklerine nail olacaklarına inanırlar.
Sis Dağı
Şehitler Tepesi
Burada mezarları olduğuna inanılan mübarek
zatlar Osmanlı-Rus Harbi sırasında şehit olmuşlardır. Ancak ruhları hâlâ Sis Dağı’nın
etrafında görünmektedir.
Hürmetli
Baba Gıranı (Düzlüğü)
Espiye ilçesinin sınırlan içinde bulunan
Gülburnu Mevkii’nde denize doğru keskin bir çıkıntı oluşturan tepenin arka
yüzüne Hürmetli Gıranı denmektedir.
Söylentiye göre çok önceleri burada keramet
sahibi bir çoban yaşardı.
Allah’a vererek ibadet edip, çile doldurduğu
yere bugünkü Hürmetli Gıranına köylülerce defnedilir.
…çocuğu konuşamayan ya da kekeme olanlar,
çocuğu herhangi bir hastalığa yakalananlar, çocuğu sakat doğanlar tarafından
olduğu kadar çocuğu olmayan ya da üst üste çocuk kaybedenlerce ziyaret edilen
bir adak yeridir.
Akkaya
Köyü Camisi
Bu câmiye Türkiye’nin tüm yörelerinden,
özellikle çevre illerden birçok ziyaretçi gelmektedir.
Ortaköy
Yaraş Adak Yeri
Yatırda yatan şahsın kim olduğu kesin
olarak bilinmemektedir.
Ermişin mezarının başında üç İhlâs, üç
Fatiha süreleri okunduktan sonra dilek dilenir.
Pamuk
Dede
Görele ilçesinin Çavuşlu beldesinde Pamuk
Dede adlı bir evliyadan söz edilir.
Anlatılan rivayetler 1917 Rus savaşıyla
ilgilidir.
Eski Çavuşlu Köprüsü’nün ayağından aşağıya
inilip, 100 m. yürüdükten sonra etrafı taşlarla çevrili küçük bir alan görülür.
Buranın, Pamuk Dede’nin can verdiği yer olduğuna inanılır (s. 165).
Tepeköy
Adak Yeri
Tepeköy’de bulunan, halk arasında (Caril
Mevki) diye adlandırılan mahal (…) köyün 2-3 km. dışında, bir tepeliğin
üzerindedir.
Kayanın üzerinde at nalı şeklinde bir
işaret vardır. Bu işaret oldukça belirgin ve büyüktür. Köy halkı bu nal
işaretini, Hızır (s.a.v.)’in atma ait olduğuna inanmaktadır.
(buraya) Gelenlerin çoğu geçim sıkıntısı
çeken, işinden atılıp işe girmek isteyen, mal-mülk sahibi olmak isteyenlerden
oluşur.
Kurban
Dede
Giresun kalesi içinde etrafı taşlarla
çevrili bir mezardır.
Önceden halk bu mezarlığa gelip dualar eder,
dilekler dilerdi. Dileklerin mutlaka gerçekleşeceğine inanılırdı. Dilekleri gerçekleşen
halk, Kurban Dede’ye ya bir koyun, ya bir koç, durumu elverişsiz olanlar ise
bir horoz kurban ederlerdi. Bu sebeple zatın adı Kurban Dede olarak anılır.
Yokuşbaşı
Adak Yeri
Tirebolu ilçesinin İstiklâl Mahallesi adı verilen
semtindedir.
…adak yerinin en az 60-70 senelik bir geçmişi
vardır.
Mahalle halkı, konuşma çağma gelip de henüz
konuşamayan çocuklarla, kekeme çocukların buraya çok sık geldiğini
vurguladılar. Hatta yürümesi geciken çocukların da getirilip, şifa aradığı
olmaktadır.
Bektaş
Yaylası
Bektaş Yaylası’nın merkezinin biraz altında
kalan küçük bir mahale, halk arasında Ahmetalan Mevkii denmektedir. İşte bu
mahâlde iki ermiş zatın mezarları olduğu söylenmektedir. Ermiş ya da şehit
mezarları olduğu düşünülen bu mevkii halk tarafından sürekli ziyaret edilen bir
adak yeridir.
Yatırdan, şifa bulmak isteyenler yatırın
yanında uyumak zorundadırlar. İnanışa göre, uyuyanların şifa buldukları,
uyuyamayanların şifa bulamayacakları söylenir.
Giresun
Adası
Giresun’da adak adamakta kullanılan tüm
kaya ve taşlara halk arasında “Hamza Taşı” denilmektedir.
Latince’de “Humuza” doğum demektir. Bu
sözcük zamanla Humuza (Humza) Hamza şeklini almıştır.
…halkın kafasında oluşan ilk kanaat “Hamza”
adının, Hz. Hamza ile ilgisi olduğudur.
“Hamza Taşı”, ahalinin çocuk sahibi olmak,
sevdalısına kavuşmak, herhangi bir dileğe nail olabilmek için ziyaret ettiği
bir adak yeridir.
Çocuk sahibi olmak için taştan inayet bekleyenlerin
bir gece taşın bulunduğu yerde yatmaları gerekmektedir (s. 173-174).
AKSU
ŞENLİKLERİ DİLEK DİLEME UYGULAMALARI
Kutlama günü hastalar, dert sahipleri,
özellikle bayanlar, saralılar, yedi çift, bir tek taşı Aksu ırmağının yanma
giderek suya atarlar. Bu esnada bir dilek tutarlar.
Bir diğer uygulama ise ırmak ile denizin
birleştiği yerde suya girip, baştan aşağı maşrapalarla su dökünmektir.
Yakılan ateşin üzerine konan sacayağın, üzerine
kazan, tencere, çaydanlık gibi nesneler konularak, ateşten yararlanılır. Kutlamalar
esnasında halk dilekler tutarak sacayak denilen bu aracın içinden üç kez
geçerler. Böylece dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.
Kulakkaya
Yaylası Düzlüğü
Çamlığın bittiği yerdeki ağaçların kökleri
tamamen yosun ve kumlarla kaplıdır. Yöre halkı bu yosun, kum ve ağaç köklerinin
şifalı olduğuna inanmaktadır.
Çeşitli hastalıklara şifa bulmak ya da bir
derdi bertaraf etmek için yöre halkı gelip bu ağaçların diplerinden aldıkları
kum ve yosunu yerler.
Karagöl
Güle adak için gidildiğinde, abdestsiz ve
muayyen günlerde gitmenin uğursuzluk getireceğine inanılmaktadır. Adağı olan
kişi aşağı doğru bir meyille inilen Karagöle varmadan ünce bir dilek tutar.
Çevre insanı gülün bir ruhu olduğunu
düşünmektedir.
İkiz
Taşlar
Tirebolu ilçesinde sahile çok yakın bir
mesafede denizin ortasında, aralarında sadece bir kayığın geçebileceği kadar
mesafe olan, iki tane büyük kaya parçasına halk arasında ikiz taşlar denir
…bu iki kaya özellikle Mayıs 7’si denilen,
normalde Mayıs ayının 20’sine gelen tarihte ziyaret edilmektedir.
Kayıklara binen halk kayalara doğru açılmakta
ve kayaların olduğu mahalle gelince kayaların ikisini de içine alan bir daire
çizerek kayaların etrafında dönmeye başlamaktadır. Bu dönme işlemi yedi kez
tekrar edilir. İkinci ve üçüncü dönüşlerde kayıktaki halk, yanlarında getirdikleri
yumurtaları kayalara fırlatırlar. Her yumurta bir dilek için atılır ve kayalıklarda
parçalanır. Kayalara ulaşamayıp denize düşen yumurta tutulan dileğin
olmayacağını gösterir.
Atılan ekmek parçalarının bereket getireceğine
inanılır. Kayalar etrafında altı kez dönüldükten sonra yedinci dönüş iki kayanın
arasından geçilerek yapılır.
Kandavur
Evliyası (Ağacı)
Yağlıdere ilçesinden 7 km. içeride bulunan
Akdoğan Köyü’nde halkın kutsal kabul ettiği, aşağı yukarı bir dönüm arazi
içinde bulunan, büyük bir ağaç kümesi…
Ağacın köy halkı için kudsiyeti ve
saygınlığı vardır.
Sıkıntısı, derdi olanlar, hastalık çekenler
bu ağacın altında namaz kılarlar ve ağacın etrafında üç defa dönerek dualar
okurlar.
Çoban
Kayası
Dereli ilçesine bağlı Akkaya Köyünde yıllar
önce bir çoban yaşar.
Çobanın bir de yarenlik ettiği amcaoğlu
vardır.
Amcaoğlunun aslında amcakızı olduğunu
öğrenir. adı Sedeftir.
Sedeften uzaklaşmak isteyen çoban dağlara
çıkar, aşkını kavalıyla dile getirir. Sedef Kız evde onun kavalının nağmelerini
dinleyerek teselli bulur.
Koyunları otlatırken birden eşkıyalar
tarafından çevresi sarılır ve tutsak alınır.
Kavalın sesine kulak kesilen Sedef Kız
duydukları karşısında hemen harekete geçer. Yanına kırk atlı alarak çobanı eşkıyaların
elinden kurtarır (s. 186-187).
Çobanın üzerinde kaval çaldığı kayanın
köyde önemi büyüktür.
Kayanın köyün bereketini simgelediğine,
köye bereket ve sağlık getirdiğine inanmaktadırlar.
…çevre insanı, özellikle Cumartesi günleri
kayayı ziyaret edip, adaklarını adarlar.
Sevda
Yolu
Giresun Kalesi’nde surların kuzey doğu
tarafında geçiş için açılmış bir oyuk vardır. Oyuğun çevresi taşlarla örülerek
bir kapı haline getirilmiştir.
Kapıyı geçtikten sonra kuzeye doğru
yaklaşık 200 m. ilk yan yana iki kişinin yürüyebileceği patika bir yol
bulunmaktadır.
Halk arasındaki inanca göre; bu kapıdan
birbirini seven iki insan bir dilek tutarak, el ele geçip, patika yolu
yürüyerek kat ederse dilekleri kabul olmaktadır (s. 189).
---
Kara Düzgün, Ülkü. (1999), Giresun'da Adak İnancı ve Adak Yerleri,
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder