Turgay
Kabak - Rize İli Halkbilim Monografisi
BİRİNCİ
BÖLÜM
Çayeli’nin köklü ailelerinin geçmişleri
incelendiğinde bu ailelerin çoğunun Kafkasya kökenli oldukları anlaşılmaktadır (Kazmaz,
1994: 67-79).
Çayeli’nin köklü ailelerinden
Azmanoğlulları (…) Kafkaslardan gelmişlerdir
Azman kelimesi Kafkaslarda beyaz at yetiştiren
kişi anlamına gelmektedir (s. 22).
Hemşin’in tarihi hakkında en tafsilatlı
bilgiyi Fahrettin Kırzıoğlu vermektedir (s. 25).
İKİNCİ
BÖLÜM
Rize yöresinden derlenen fıkralar halkın geçim kaynakları, sosyal ilişkileri,
yöre coğrafyasının halk hayatına etkileri, halkın inanç dünyası, çevre
yörelerle ilişkileri gibi birçok sosyo-ekonomik ve toplumsal durumdan
etkilenerek ortaya çıkmıştır (s. 87).
Germakoçi, Rize yöresinde dağ adamı, yaban
adamı demektir (s. 93).
Masalların büyük çoğunluğunun metin olarak
kısaldığı görülmektedir.
Masalların kısalmaya başlaması ile birlikte
formeller de terk edilmeye başlanmıştır (s. 181).
…masalların çoğunda masal mekânı olarak
Rize ve çevresi yer almaktadır (s. 182).
…kötüler cezalandırılır, iyiler mükâfatlandırılır,
…eğlendirme amaçlı anlatılar olsa da öğüt
verme, gelenek görenekleri öğretme işlevi de vardır (s. 183).
Yedi
Kardeşin Hikâyesi
Zaman kavramının yeni yeni başladığı,
adaletin bilek zoru ile dağıtıldığı bir dünya evresinde Tanrı kullarına acımış,
"Birbirlerini toprak için öldürmesinler deyip" her millete yeteceği
kadar toprak dağıtmış. Ama bir yedi kardeş varmış ki, o savaş senin bu savaş benim,
cepheden cepheye koşup insanlara kılıç zoru ile adalet dağıtıyorlarmış.
Tanrının toprak dağıtımında bu yedi kardeş yine cephede savaşıyorlarmış ve
Tanrı da nedense bu yedi kardeşi unutuvermiş. Savaşların bitip dünyaya barışın
geldiği o günlerde yedi kardeş de kılıçlarını bırakmışlar. Geldiklerinde herkes
tarlasında tapanında çalışıyor, barış içinde yaşıyormuş. Tanrının onlara toprak
ayırmadığını öğrenince çok üzülmüşler. Huzura gidip dert yanmışlar.
Tanrı buna üzülmüş ve demiş ki onlara
"Madem siz bunca savaşlar yaptınız, haklıyı haksızı birbirinden ayırdınız.
Bunca zaman dünya üzerinde adalet dağıttınız, ben de size kendime ayırdığım
toprakları veriyorum. Orası öyle bir yer ki Cennet ve Cehennem iç içedir. Ona
değer verirseniz, onun güzelliklerini korursanız size Cennet; eğer hoyratça kullanır,
topraklarımı tahrip ederseniz size Cehennem olur. Bu topraklar size benden bağış,
çocuklarınızdan emanet olsun" demiş.
İşte bu topraklar Lazona imiş ve yedi
kardeş de Lazların ataları olurmuş yaaa (Abaşişi, Nurdoğan (2005), Lazuri Paramitepe Laz Halk Masalları,
İstanbul: Kolkhis Yayınları: 59). (s. 232)
Rize yöresi efsaneleri genel itibari ile
a). Olağanüstü varlıklarla ilgili efsaneler
(Cinler, cadılar vb)
b). Dini kimlik taşıyan kişilerle ilgili
efsaneler (Hz. Ali, Hz. Musa, evliyalar vb)
c). Yerler ve yapılarla ilgili efsaneler
(Taş köprüler, Rize, türbeler vb) diye üç grupta tasniflenebilir (s. 240-241).
Rize efsanelerinin büyük çoğunluğunda
olağanüstü varlık olarak cinler vardır. Bu cinler çoğunlukla değirmenlerde,
dere kenarlarında, ıssız ormanlarda insanların karşısına çıkmaktadır.
Şekil değiştirme, efsanelerde en çok
görülen motiftir (s. 243).
Rize efsaneleri üzerinde günümüze kadar bir
motif çalışması yapılmamış olup ilk defa çalışmamızda yapılacaktır (s. 245).
Kader (kehanet)
Sihirli yılan / köpek / at / keçi / kuş (Sihirli hayvan)
Sırları Açıklama Yasağı (Sır)
İnsanın Taşa Dönüşmesi (Dönüşme)
Sihirli kuyu / ağaç / taş (Doğaüstü varlıklar / yapılar)
Sihirli içecek / su / ses
Konuşan ağaç (Doğaüstü varlıklar)
Ölünün konuşması (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Dönüşüm (Dönüşme)
Alt Dünyaya Açılan Kapı (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Yeraltında Şehir (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Olağanüstü Hadiseler (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Realist Rüya (Rüya)
Büyücü / cadı / cin (Doğaüstü varlıklar)
Ölünün konuşması (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Ne Söylediysen (Yaptıysan) Tekrarlanması
Dilenciler (Kılık değiştirme)
Taşa Çevirerek Cezalandırma (Dönüşme) (s. 245-250)
Bilmeceler
Altı tavan üstü tavan, içinde bir kızıl
yılan (Dil)
Bir mezar, dünyayı gezer (Ayakkabı)
Dereyi geçer ıslanmaz (Gölge)
Dört yaşına dert başına (İskemle)
Gece gündüz yufka açar (Dalga)
İki kaşık divara yapışık (Kulak)
Karşıya kayalar, beriye mayalar (Deniz)
Pasli taş, yatar kupas (Pileki)
Pencerem var kapakli, kiyileri saçakli
(Göz)
Yazın yersin yaşını kışın yersin başını
(Soğan)
Yol ustine keşişler, ağzi yok adam dişler
(Isırgan)
Yol üstünde cansız eşek (Köprü)
Doğu Karadeniz bölgesinde karşımıza çıkan
ve yörelere göre "kesme türkü", "karşı-beri", "karşılama"
ve "kovalama" gibi adlarla da bilinen atma türküler özellikle düğün,
yedi (düğün ertesi), ternek/vartivor (yayla eğlenceleri), bayramlar, şenlikler,
imeceler veya uzun yayla yolculukları sırasında söylenir (s. 295).
Rizeliler, düğünde, bayramda,
karşılaşmalarda, asker uğurlama şenliklerinde, imecelerde vb. insanların bir
araya geldiği her yerde türkü atmaktadırlar (s. 367).
Maniler Rize sözlü kültür ürünleri
içerisinde son derece yaygın bir türdür.
Kafiye yapısı açısından çoğunluğu “aaba”
kafiyeli maniler oluşturmaktadır (s. 492.
Pertev Naili Boratav, tekerlemelerin kökeninde şuuraltının ifadesi olan
düşleri de göstermektedir. Düşler, din ve sihre bağlı inanç fonksiyonlarını
kaybettikten sonra estetik değer kazanmış ve bunların bir kısmı tekerlemeleri
ve masalları meydana getirmiştir (s. 508).
(Tekerleme
örneği)
Babamdan kaldi bana, kontağı kiruk çakmağu
yok bi tüfek. Bu kontağu kiruk çakmağı yok tüfeklen beraber bir gün çikdum
yola. Ava giderken rastadum üc dene göle. Göllerin ikisu kuru muru, birinun
suyu yok. O suyu yok olan göle var üc dene ördek. İkisu ölü mölü, birinun canı
yok. O canu yok olan ördeğe kontağu kıruk çakmağu yok olan tüfeklen beraber
attum. Canu yok olan ördeği vurdum, aldum götürdüm eve. Hazirladum, var üc dene
tencere. Cizik mizik biri, birinin dibi yok. O dibi yok olan tencereye
ördenklen pulluğu attum. Pulluk pişti mişti, ördeğun haberi yok (s. 511).
…Rize ilinde tekerleme söyleme geleneğinin
çok zayıf olduğunu ve artık değişen sosyo-ekonomik şartlarında etkisi ile yok
olmaya yüz tuttuğunu göstermektedir (s. 514).
Ömer Çom’un bir türküsünden;
…
Yaşım yirmi beş oldi
Kızlar bakar mı karta?
Bi eş alamıyorum
Kendumi tarta tarta
… (s. 521)
Atasözü
ve Deyimler
Bak tarağına al bezini, bak anasına al
kızını
Boş tenekeden çok ses çıkar
Deniz yoğurt olsa fukaranın kaşuğu olmaz
Arkasi kaşınmak: Yaramaz çocuklar için
kullanılır. Canı dayak isteyen yaramazlara söylenir.
Ağur ayak: Gebe, hamile kadın
Geçmişi tenekeli: Geçmişinde utanılacak
davranışlarda bulunmuş, toplum normlarına uygun düşmeyen hayat sürmüş kişi
Kalaycı bedduası almak: Köy köy dolaşarak çalışan kalaycılara
emeğinin karşılığı fazlasıyla ödenir, yok bu yapılmazsa kalaycının ah edip
beddua edeceğinden korkulurdu. Bundan dolayı başı dertten kurtulmayanlar için böyle
söylenir.
Öküzü tereğe çıkarmak: İşi zora sokmak
Siya gitmek: Geriye doğru kürek çekerek
kayığı ters istikamette hareket ettirmek
Rize
Ağızları İçerisinde Lazca
Lazlardan, Laz adıyla etnik bir topluluk
olarak ilk kez söz eden 1. Yüzyıl tarihçisi Plinius olmuştur.
ldıkó Bellèr Hann, Lazların Kafkasya
orjinli olduklarını ve Megrelce ile Gürcüceye akraba olan dillerini ( Lazuri
Nena) günümüze kadar koruduklarını belirtir. Lazcanın konuşulduğu coğrafya
olarak da doğuda Sarp Sınırkapısı ile batıda Pazar’ın Melyati köyü arasındaki
coğrafyayı gösterir (Hann, Doğu Karadeniz’de Efsane Tarih ve Kültür, 1999:
18-19). (s. 617)
Lazlar geçmişten günümüze Kiril, Kortuli,
Arap ve Latin harflerini yazıda kullanmaya çalışmışlardır. Ama bunların
hiçbirisi Lazcanın fonetik özelliklerini tam olarak karşılayamadığı için kalıcı
olamamıştır. 3’it’aşi İskenderi tarafından “Lazuri Alboni” adını verdiği bir
alfabeyi yayınlamış; ardından bu alfabe ile yazmış olduğu “Okitxuşeni Supara” adlı
kitap, direktörlüğünü yaptığı okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur (s.
621).
(Lazca) Žabuni (hasta)
Lazcada yalın haldeki bütün isimler bir
sesli harf ile bitmek zorundadır. Sesli ile bitmeyen isimler Lazca olmadığı
için bu isimler Lazcada kullanılırken sonlarına daima “i” ekini alırlar (Nca:
ağaç, Topuri: bal) (s. 628).
Lazcada isim tamlamaları “-şi” eki ile
teşkil edilir. İsimlerin birleşik yazılması durumunda ise sondaki “-i” sesi
düşer.
Pukiri-şi şura: Çiçeğ-in kokusu
Pukirişşura: Çiçek kokusu
Lazcanın fonetik yapısı Gürcüce ile uyuşmamaktadır,
bundan dolayı geçmiş dönemde Lazcayı yazmak için Gürcü alfabesinin kullanımı
denenmiş; ancak başarılı olunamamıştır.
Lazcada da cümle Türkçedeki gibi
özne+nesne+edat/bağlaç+ yüklem şeklinde kurulmaktadır (s. 634).
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Törenler
Türklerin hayatında çocuk sahibi olmak
isteyenler, Tanrının rızasını kazanmak için açları doyurur, çıplakları giydirir
ve ağzı kutlu kişilerin alkışını duasını dilerlerdi (s. 638).
Çocuğu olmayana kırk pınardan su toplanıp
içirilir.
Çocuğu olmayan bi kadın (…) "Derimenin
çarklarinin altına gideceksın, oriya yikanacaksın." Yikanmasi lazimmiş…
(s. 643)
Çocuk doğar doğmaz kulağına ezan okunur ve
adı verilir.
Doğumdan sonra kızın annesi tarafından
“Beşik alayı” yapılırdı.
Doğum sonrası yapılan loğusa ziyaretine
paramuna denir (s. 646).
Çok
fazla ağlayan çocuk için; içine kor halindeki kömür/köz atılmış suyla çocuğun
eli yüzü yıkanır.
Duğun cunu Cuma cuni ederdile gelini, Cuma
ederdile, 2 tane şair celurdi, kemançeci gelurdi. Akşama kadar horon kemane,
şairlar. Atma turçi atardile birbirlerune, hancisi alt kalacak, hancisi
yenecek. Bular derdile birbirlerine derdile, millet el vurmak kiyamet kopardi.
Çok hain duğun ederdile (s. 655).
Gelin kayınpederi ve kayınvalidesi ile
“konuş” demeden konuşamazdı. Bebekleri olduktan sonra da büyüklerinin yanında
çocuğunu kucağına alamazdı, süt veremezdi. Çocuğa mama yap demeden mama
yapamazdı (s. 669).
Yunan mitolojisinde unutma kavramı, ölümle
eşdeğerdir. Mitolojik anlatılarda yaşayanlar bellekler sahip olanlar; ölüler ise
belleklerini yitirmiş olanlardır. Platon’a göre de unutma ölümün ilk aşamasıdır
(s. 672).
Atın ön ayakları ile yeri kazması ve
kişnemesi (Kayseri), hasta olan evde kişnemesi (Kızılcahamam), bulunduğu yerde
tepinip huysuzlaşması (Durağan) ölüme işaret olarak yorumlanmıştır (s. 677).
Eski ramazanlarda
ilk hazırlık olarak pazara gidilirdi. Buna halk arasında “hafta günü” denirdi.
…her evde börek ve baklava yapılırdı. Bir
de halk arasında “kaymaklı” denen süt ve peynirden yapılan yemek mutlaka yapılırdı.
Ramazan girişinde geç saatlere kadar silah atılırdı. Bu şekilde ramazanın
gelişi kutlanırdı (s. 683).
Oyunlar
Yakan
Can Oyunu
Oyun kalabalık bir şekilde oynanır. Oyunda
olan kişi sayısınca karayemiş yaprağı toplanır. Bu yaprakların bazılarının ucu
yırtılır, bazıları delinir, bazıları da sağlam bırakılır. Delikli olanları
çekenler polis, ucu yırtık olanları çekenler jandarma, diğerleri de hırsız olur.
Oyuncular dağılır. Jandarmalar hırsızları yakalamaya çalışır. Yakaladıklarını
polise getirirler. Yakalananlara ceza verilir (s. 695).
İnanç
yapısı
…büyüsel işlemler
…temas büyüsü ile taklit büyüsü sempatik
büyü adı altında toplanırlar.
…parça bütüne aittir ilkesi parçaya sahip
olanın bütüne de sahip olacağı düşüncesini doğurur. Buna göre, birinin saçına
sahip olan ya da tırnak, kirpik, elbise parçası vb. gibi şeylerini elde eden
kimse, söz konusu olanın üzerinde olumlu veya olumsuz büyüsel bir etki gücüne
sahiptir (s. 712).
Araziye kamış fidanı dikenin erkek çocuğu
olmaz
Tırmata (ekmek kırıntısı) yiyenin çocuğu
güzel olur. Yemeyenin erkek çocuğu olmaz
Çıpayı (göbek kordonu) kesen ebenin huyu
çocuğa geçer
Anne, elini cebine, entarisine ya da
eteğine sokup çıkardıktan sonra çocuğun sırtını okşarsa nazarın bozulacağına
inanılır
Henüz kırkı çıkmamış bir bebeği ay halinde
olan kadın görürse bebeğin vücudunda aşırı derecede sivilceler çıkar.
Ters döndürülen değirmen taşında öğütülen
tuz ve mısır unundan yapılan koleti yenirken “Kısmetim neredeyse o kapıdan su
içeyim” genç kız, rüyasında o evi görür
Yörede büyüden çok korkulur.
18 yaşını geçmiş kızlara “küle kalmış” yani
evde kalmış denirdi ve bu kızlar istenmezdi
Yeni evlenen gelin üzerinde kibrit taşırsa
marazlanmaz
Fasulyeler güzel olsun diye Abrılın beşinde
dikilir
Pazar günü ekilen fasulye çiçek döker,
güzel olmaz
Pazar günü lahana ekmeyiz bitlenir diye
Sonbaharda kuşlar ağaçlara değil de yerlere
konarsa o yıl kış ağır geçer
Kabak yapraklarının üzeri küllenirse kış o
yıl ağır geçer
Evde incir odunu yakanın arıları ölürmüş
Yeni ölen insanın mezarındaki toprağı alıp
da evin üstüne serpersen kimin adını verdiysen o kişi toprak gibi olur, gözünü
açamaz, halsiz düşer, hasta olur
Bir kız, evinden gelin gittikten sonra
evine döndüğü zaman evinde tırnağını kesemez. Tırnak kendinden bir parça olduğu
için babansın evinde o parçayı bırakmanın ayrılık getireceğine inanılır
Karakoncolosun ateşten korktuğu ve ateşle
kaçırılabileceğine inanılır.
Sakız, kestane ve ceviz ağaçlarının altına
işenmez. İşeyeni cin çarpacağına inanılır
Cinlerin ceviz ağacının altına toplandığına
inanılır.
Rize yöresi halk inanışlarına bakıldığında
genel itibari ile halk inanışlarında İslam öncesi Türk inanışlarının (Kalafat,
2006: 359-367), İslami inanışların ve Kafkas coğrafyası halklarının
inanışlarının etkilerini görmek mümkündür (s. 769).
Bizim buralarda yol kenarındaki ağaç vakıf
malıdır, buna "vukuf" da denir. Bizim bahçenin yoldan tarafında bir
kiraz ağacı vardı. Babam "O vakıf malıdır siz çıkmayın" derdi. Vakıf
malı olan ağacın meyvesini ağaç sahibi yemezdi. O yoldan gelip geçenlere vakfedilmişti
(s. 792).
Halk mimarisi deyimi, geniş anlamda belirli
bir disipline bağlı kalmaksızın, halkın kendi kendine tasarladığı ve meydana
getirdiği ürünleri kapsamaktadır (s. 797).
Rize yöresi köy evleri tahtadan yapılır,
bunun başlıca sebebi iklim şartlarıdır.
Rutubetli iklimde tahta evler daha sağlıklıdır
(s. 798).
Halk
hekimliği
Parayı bele, fıtık olan yere bağlardık.
Sabah akşam bunu yapardık. Fıtığa iyi gelirdi (s. 826).
Gözünde yara çıkan birine kendi soyundan
olmayan birisi elinin tersi ile bir yerine vuracak. O zaman yara iyileşir
Eskiden ağaçtan düşen biri olursa düşen
kişiyi keçi postuna sararlarmış ve üç gün boyunca keçi postuna sarılı bir
şekilde yatarmış (s. 829).
Tapah hastalığı hayvanlardaki öksürük
hastalığıdır. Pekmez içirilerek iyileştirilmeye çalışılır (s. 833).
Hayvanı kimin nazar ettiğini biliyorsak ya
da şüphe duyduğumuz birileri varsa o kişinin ayak izi alınır ve yine hayvanın
yemine katılır. Böylece nazarın gideceğine inanılır (s. 840).
Yılan derisinin nazara iyi geldiği söylenir
(yılan derisi) bir beze sarılır ve
bebeklerin omzuna, ineklerin boğazına takılır. Böylece kötü bakışlardan
korunacağına inanılır (s. 841).
Giyim – Kuşam
Kadınlar başlarına (…) kırmızı çember
sararlardı. Bellerine de Rize peştemalı bağlarlardı. Ayaklarına çarık, çarığın
içine de koyun yününden yaptıkları çorapları giyerlerdi. Köy halkı, giysilerini
kendisi üretirdi (s. 904).
Halk
takvimi
İstiyanar – Aralık
Hustiyar – Aralık
Ocak ayının ilk on iki günü, on iki ayı
temsil eder. O günlerde hava nasıl olursa, o aylarda da hava o şekilde olur.
Sağ kulak kaşınırsa ertesi gün hava güzel
olur. Halk arasında "Eyam geliyor" denir. Sol kulak kaşınırsa ertesi
gün hava kötü olur.
Kalandar ayının ilk on iki gününde
havaların durumu izlenir. Her günün hava durumu sırası ile o yılın aylarına
karşılık getirilir. Belirli ayların yerini tutan günlerde hava nasılsa o günün
karşılığı olan aylarda da havanın öyle olacağına inanılır (s. 919).
Hammaddesi bitkisel ve hayvansal lifler
olan sanatlar: Yün, kıl, tiftik, deve yünü, ipek, pamuk, keten, kenevir vb.
Hammaddesi ağaç olan sanatlar
Hammaddesi bataklık sazları, mısır koçanı
kabukları, tahıl sapları, söğüt, fındık dalları ve kamış şeritlerini işleyen
sanatlar
Hammaddesi toprak olan sanatlar
Hammaddesi taş olan sanatlar
Hammaddesi çeşitli madenler olan sanatlar
Hammaddesi deri olan sanatlar (s. 923-924)
Rize’de Salarha yöresi, bakırcılığın merkezi ve başladığı yer olarak tanımlanmaktadır.
Çapana (Kapıları direğe bağlamak için
kullanılır; aynı zamanda menteşenin eski ismidir).
Halk
Oyunları
Rize’de iki türlü horon oynanmaktadır. Hemşin
horonları ve Rize horonları. Hemşin horonları genellikle tulum, Rize horonları kemençe
eşliğinde oynanır. Hemşin horonlarından farklı olan Rize horonları,
İkizdere-İyidere hattından doğuya doğru Çeyeli’nin sahil kesimini içine alacak
şekilde genişçe bir alana yayılmıştır. Hemşin horonları ise Çayeli’nin dağlık
kesiminden başlar doğuya doğru Hemşin, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı ilçelerini
içine alır (s. 970).
---
Kabak, Turgay. (2015), Rize İli Halkbilim Monografisi, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder