16 Temmuz 2018 Pazartesi

Rize İli Halkbilim Monografisi - Özet


Turgay Kabak - Rize İli Halkbilim Monografisi

BİRİNCİ BÖLÜM
Çayeli’nin köklü ailelerinin geçmişleri incelendiğinde bu ailelerin çoğunun Kafkasya kökenli oldukları anlaşılmaktadır (Kazmaz, 1994: 67-79).
Çayeli’nin köklü ailelerinden Azmanoğlulları (…) Kafkaslardan gelmişlerdir
Azman kelimesi Kafkaslarda beyaz at yetiştiren kişi anlamına gelmektedir (s. 22).

Hemşin’in tarihi hakkında en tafsilatlı bilgiyi Fahrettin Kırzıoğlu vermektedir (s. 25).

İKİNCİ BÖLÜM
Rize yöresinden derlenen fıkralar halkın geçim kaynakları, sosyal ilişkileri, yöre coğrafyasının halk hayatına etkileri, halkın inanç dünyası, çevre yörelerle ilişkileri gibi birçok sosyo-ekonomik ve toplumsal durumdan etkilenerek ortaya çıkmıştır (s. 87).

Germakoçi, Rize yöresinde dağ adamı, yaban adamı demektir (s. 93).

Masalların büyük çoğunluğunun metin olarak kısaldığı görülmektedir.
Masalların kısalmaya başlaması ile birlikte formeller de terk edilmeye başlanmıştır (s. 181).

…masalların çoğunda masal mekânı olarak Rize ve çevresi yer almaktadır (s. 182).

…kötüler cezalandırılır, iyiler mükâfatlandırılır,
…eğlendirme amaçlı anlatılar olsa da öğüt verme, gelenek görenekleri öğretme işlevi de vardır (s. 183).

Yedi Kardeşin Hikâyesi
Zaman kavramının yeni yeni başladığı, adaletin bilek zoru ile dağıtıldığı bir dünya evresinde Tanrı kullarına acımış, "Birbirlerini toprak için öldürmesinler deyip" her millete yeteceği kadar toprak dağıtmış. Ama bir yedi kardeş varmış ki, o savaş senin bu savaş benim, cepheden cepheye koşup insanlara kılıç zoru ile adalet dağıtıyorlarmış. Tanrının toprak dağıtımında bu yedi kardeş yine cephede savaşıyorlarmış ve Tanrı da nedense bu yedi kardeşi unutuvermiş. Savaşların bitip dünyaya barışın geldiği o günlerde yedi kardeş de kılıçlarını bırakmışlar. Geldiklerinde herkes tarlasında tapanında çalışıyor, barış içinde yaşıyormuş. Tanrının onlara toprak ayırmadığını öğrenince çok üzülmüşler. Huzura gidip dert yanmışlar.
Tanrı buna üzülmüş ve demiş ki onlara "Madem siz bunca savaşlar yaptınız, haklıyı haksızı birbirinden ayırdınız. Bunca zaman dünya üzerinde adalet dağıttınız, ben de size kendime ayırdığım toprakları veriyorum. Orası öyle bir yer ki Cennet ve Cehennem iç içedir. Ona değer verirseniz, onun güzelliklerini korursanız size Cennet; eğer hoyratça kullanır, topraklarımı tahrip ederseniz size Cehennem olur. Bu topraklar size benden bağış, çocuklarınızdan emanet olsun" demiş.
İşte bu topraklar Lazona imiş ve yedi kardeş de Lazların ataları olurmuş yaaa (Abaşişi, Nurdoğan (2005), Lazuri Paramitepe Laz Halk Masalları, İstanbul: Kolkhis Yayınları: 59). (s. 232)

Rize yöresi efsaneleri genel itibari ile
a). Olağanüstü varlıklarla ilgili efsaneler (Cinler, cadılar vb)
b). Dini kimlik taşıyan kişilerle ilgili efsaneler (Hz. Ali, Hz. Musa, evliyalar vb)
c). Yerler ve yapılarla ilgili efsaneler (Taş köprüler, Rize, türbeler vb) diye üç grupta tasniflenebilir (s. 240-241).

Rize efsanelerinin büyük çoğunluğunda olağanüstü varlık olarak cinler vardır. Bu cinler çoğunlukla değirmenlerde, dere kenarlarında, ıssız ormanlarda insanların karşısına çıkmaktadır.

Şekil değiştirme, efsanelerde en çok görülen motiftir (s. 243).

Rize efsaneleri üzerinde günümüze kadar bir motif çalışması yapılmamış olup ilk defa çalışmamızda yapılacaktır (s. 245).

Kader (kehanet)
Sihirli yılan / köpek / at / keçi / kuş (Sihirli hayvan)
Sırları Açıklama Yasağı (Sır)
İnsanın Taşa Dönüşmesi (Dönüşme)
Sihirli kuyu / ağaç / taş (Doğaüstü varlıklar / yapılar)
Sihirli içecek / su / ses
Konuşan ağaç (Doğaüstü varlıklar)
Ölünün konuşması (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Dönüşüm (Dönüşme)
Alt Dünyaya Açılan Kapı (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Yeraltında Şehir (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Olağanüstü Hadiseler (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Realist Rüya (Rüya)
Büyücü / cadı / cin (Doğaüstü varlıklar)
Ölünün konuşması (Doğaüstü olaylar, mekânlar)
Ne Söylediysen (Yaptıysan) Tekrarlanması
Dilenciler (Kılık değiştirme)
Taşa Çevirerek Cezalandırma (Dönüşme) (s. 245-250)

Bilmeceler

Altı tavan üstü tavan, içinde bir kızıl yılan (Dil)

Bir mezar, dünyayı gezer (Ayakkabı)

Dereyi geçer ıslanmaz (Gölge)

Dört yaşına dert başına (İskemle)

Gece gündüz yufka açar (Dalga)

İki kaşık divara yapışık (Kulak)

Karşıya kayalar, beriye mayalar (Deniz)

Pasli taş, yatar kupas (Pileki)

Pencerem var kapakli, kiyileri saçakli (Göz)

Yazın yersin yaşını kışın yersin başını (Soğan)

Yol ustine keşişler, ağzi yok adam dişler (Isırgan)

Yol üstünde cansız eşek (Köprü)

Doğu Karadeniz bölgesinde karşımıza çıkan ve yörelere göre "kesme türkü", "karşı-beri", "karşılama" ve "kovalama" gibi adlarla da bilinen atma türküler özellikle düğün, yedi (düğün ertesi), ternek/vartivor (yayla eğlenceleri), bayramlar, şenlikler, imeceler veya uzun yayla yolculukları sırasında söylenir (s. 295).

Rizeliler, düğünde, bayramda, karşılaşmalarda, asker uğurlama şenliklerinde, imecelerde vb. insanların bir araya geldiği her yerde türkü atmaktadırlar (s. 367).

Maniler Rize sözlü kültür ürünleri içerisinde son derece yaygın bir türdür.
Kafiye yapısı açısından çoğunluğu “aaba” kafiyeli maniler oluşturmaktadır (s. 492.

Pertev Naili Boratav, tekerlemelerin kökeninde şuuraltının ifadesi olan düşleri de göstermektedir. Düşler, din ve sihre bağlı inanç fonksiyonlarını kaybettikten sonra estetik değer kazanmış ve bunların bir kısmı tekerlemeleri ve masalları meydana getirmiştir (s. 508).

(Tekerleme örneği)
Babamdan kaldi bana, kontağı kiruk çakmağu yok bi tüfek. Bu kontağu kiruk çakmağı yok tüfeklen beraber bir gün çikdum yola. Ava giderken rastadum üc dene göle. Göllerin ikisu kuru muru, birinun suyu yok. O suyu yok olan göle var üc dene ördek. İkisu ölü mölü, birinun canı yok. O canu yok olan ördeğe kontağu kıruk çakmağu yok olan tüfeklen beraber attum. Canu yok olan ördeği vurdum, aldum götürdüm eve. Hazirladum, var üc dene tencere. Cizik mizik biri, birinin dibi yok. O dibi yok olan tencereye ördenklen pulluğu attum. Pulluk pişti mişti, ördeğun haberi yok (s. 511).

…Rize ilinde tekerleme söyleme geleneğinin çok zayıf olduğunu ve artık değişen sosyo-ekonomik şartlarında etkisi ile yok olmaya yüz tuttuğunu göstermektedir (s. 514).

Ömer Çom’un bir türküsünden;
Yaşım yirmi beş oldi
Kızlar bakar mı karta?
Bi eş alamıyorum
Kendumi tarta tarta
… (s. 521)

Atasözü ve Deyimler
Bak tarağına al bezini, bak anasına al kızını
Boş tenekeden çok ses çıkar
Deniz yoğurt olsa fukaranın kaşuğu olmaz

Arkasi kaşınmak: Yaramaz çocuklar için kullanılır. Canı dayak isteyen yaramazlara söylenir.
Ağur ayak: Gebe, hamile kadın
Geçmişi tenekeli: Geçmişinde utanılacak davranışlarda bulunmuş, toplum normlarına uygun düşmeyen hayat sürmüş kişi
Kalaycı bedduası almak: Köy köy dolaşarak çalışan kalaycılara emeğinin karşılığı fazlasıyla ödenir, yok bu yapılmazsa kalaycının ah edip beddua edeceğinden korkulurdu. Bundan dolayı başı dertten kurtulmayanlar için böyle söylenir.
Öküzü tereğe çıkarmak: İşi zora sokmak
Siya gitmek: Geriye doğru kürek çekerek kayığı ters istikamette hareket ettirmek

Rize Ağızları İçerisinde Lazca
Lazlardan, Laz adıyla etnik bir topluluk olarak ilk kez söz eden 1. Yüzyıl tarihçisi Plinius olmuştur.
ldıkó Bellèr Hann, Lazların Kafkasya orjinli olduklarını ve Megrelce ile Gürcüceye akraba olan dillerini ( Lazuri Nena) günümüze kadar koruduklarını belirtir. Lazcanın konuşulduğu coğrafya olarak da doğuda Sarp Sınırkapısı ile batıda Pazar’ın Melyati köyü arasındaki coğrafyayı gösterir (Hann, Doğu Karadeniz’de Efsane Tarih ve Kültür, 1999: 18-19). (s. 617)

Lazlar geçmişten günümüze Kiril, Kortuli, Arap ve Latin harflerini yazıda kullanmaya çalışmışlardır. Ama bunların hiçbirisi Lazcanın fonetik özelliklerini tam olarak karşılayamadığı için kalıcı olamamıştır. 3’it’aşi İskenderi tarafından “Lazuri Alboni” adını verdiği bir alfabeyi yayınlamış; ardından bu alfabe ile yazmış olduğu “Okitxuşeni Supara” adlı kitap, direktörlüğünü yaptığı okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur (s. 621).

(Lazca) Žabuni (hasta)

Lazcada yalın haldeki bütün isimler bir sesli harf ile bitmek zorundadır. Sesli ile bitmeyen isimler Lazca olmadığı için bu isimler Lazcada kullanılırken sonlarına daima “i” ekini alırlar (Nca: ağaç, Topuri: bal) (s. 628).

Lazcada isim tamlamaları “-şi” eki ile teşkil edilir. İsimlerin birleşik yazılması durumunda ise sondaki “-i” sesi düşer.
Pukiri-şi şura: Çiçeğ-in kokusu
Pukirişşura: Çiçek kokusu

Lazcanın fonetik yapısı Gürcüce ile uyuşmamaktadır, bundan dolayı geçmiş dönemde Lazcayı yazmak için Gürcü alfabesinin kullanımı denenmiş; ancak başarılı olunamamıştır.
Lazcada da cümle Türkçedeki gibi özne+nesne+edat/bağlaç+ yüklem şeklinde kurulmaktadır (s. 634).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Törenler
Türklerin hayatında çocuk sahibi olmak isteyenler, Tanrının rızasını kazanmak için açları doyurur, çıplakları giydirir ve ağzı kutlu kişilerin alkışını duasını dilerlerdi (s. 638).

Çocuğu olmayana kırk pınardan su toplanıp içirilir.

Çocuğu olmayan bi kadın (…) "Derimenin çarklarinin altına gideceksın, oriya yikanacaksın." Yikanmasi lazimmiş… (s. 643)

Çocuk doğar doğmaz kulağına ezan okunur ve adı verilir.

Doğumdan sonra kızın annesi tarafından “Beşik alayı” yapılırdı.

Doğum sonrası yapılan loğusa ziyaretine paramuna denir (s. 646).

Çok fazla ağlayan çocuk için; içine kor halindeki kömür/köz atılmış suyla çocuğun eli yüzü yıkanır.

Duğun cunu Cuma cuni ederdile gelini, Cuma ederdile, 2 tane şair celurdi, kemançeci gelurdi. Akşama kadar horon kemane, şairlar. Atma turçi atardile birbirlerune, hancisi alt kalacak, hancisi yenecek. Bular derdile birbirlerine derdile, millet el vurmak kiyamet kopardi. Çok hain duğun ederdile (s. 655).

Gelin kayınpederi ve kayınvalidesi ile “konuş” demeden konuşamazdı. Bebekleri olduktan sonra da büyüklerinin yanında çocuğunu kucağına alamazdı, süt veremezdi. Çocuğa mama yap demeden mama yapamazdı (s. 669).

Yunan mitolojisinde unutma kavramı, ölümle eşdeğerdir. Mitolojik anlatılarda yaşayanlar bellekler sahip olanlar; ölüler ise belleklerini yitirmiş olanlardır. Platon’a göre de unutma ölümün ilk aşamasıdır (s. 672).

Atın ön ayakları ile yeri kazması ve kişnemesi (Kayseri), hasta olan evde kişnemesi (Kızılcahamam), bulunduğu yerde tepinip huysuzlaşması (Durağan) ölüme işaret olarak yorumlanmıştır (s. 677).

Eski ramazanlarda ilk hazırlık olarak pazara gidilirdi. Buna halk arasında “hafta günü” denirdi.

…her evde börek ve baklava yapılırdı. Bir de halk arasında “kaymaklı” denen süt ve peynirden yapılan yemek mutlaka yapılırdı. Ramazan girişinde geç saatlere kadar silah atılırdı. Bu şekilde ramazanın gelişi kutlanırdı (s. 683).

Oyunlar
Yakan Can Oyunu
Oyun kalabalık bir şekilde oynanır. Oyunda olan kişi sayısınca karayemiş yaprağı toplanır. Bu yaprakların bazılarının ucu yırtılır, bazıları delinir, bazıları da sağlam bırakılır. Delikli olanları çekenler polis, ucu yırtık olanları çekenler jandarma, diğerleri de hırsız olur. Oyuncular dağılır. Jandarmalar hırsızları yakalamaya çalışır. Yakaladıklarını polise getirirler. Yakalananlara ceza verilir (s. 695).

İnanç yapısı
…büyüsel işlemler
…temas büyüsü ile taklit büyüsü sempatik büyü adı altında toplanırlar.
…parça bütüne aittir ilkesi parçaya sahip olanın bütüne de sahip olacağı düşüncesini doğurur. Buna göre, birinin saçına sahip olan ya da tırnak, kirpik, elbise parçası vb. gibi şeylerini elde eden kimse, söz konusu olanın üzerinde olumlu veya olumsuz büyüsel bir etki gücüne sahiptir (s. 712).

Araziye kamış fidanı dikenin erkek çocuğu olmaz

Tırmata (ekmek kırıntısı) yiyenin çocuğu güzel olur. Yemeyenin erkek çocuğu olmaz

Çıpayı (göbek kordonu) kesen ebenin huyu çocuğa geçer

Anne, elini cebine, entarisine ya da eteğine sokup çıkardıktan sonra çocuğun sırtını okşarsa nazarın bozulacağına inanılır

Henüz kırkı çıkmamış bir bebeği ay halinde olan kadın görürse bebeğin vücudunda aşırı derecede sivilceler çıkar.

Ters döndürülen değirmen taşında öğütülen tuz ve mısır unundan yapılan koleti yenirken “Kısmetim neredeyse o kapıdan su içeyim” genç kız, rüyasında o evi görür

Yörede büyüden çok korkulur.

18 yaşını geçmiş kızlara “küle kalmış” yani evde kalmış denirdi ve bu kızlar istenmezdi

Yeni evlenen gelin üzerinde kibrit taşırsa marazlanmaz

Fasulyeler güzel olsun diye Abrılın beşinde dikilir

Pazar günü ekilen fasulye çiçek döker, güzel olmaz

Pazar günü lahana ekmeyiz bitlenir diye

Sonbaharda kuşlar ağaçlara değil de yerlere konarsa o yıl kış ağır geçer

Kabak yapraklarının üzeri küllenirse kış o yıl ağır geçer

Evde incir odunu yakanın arıları ölürmüş

Yeni ölen insanın mezarındaki toprağı alıp da evin üstüne serpersen kimin adını verdiysen o kişi toprak gibi olur, gözünü açamaz, halsiz düşer, hasta olur

Bir kız, evinden gelin gittikten sonra evine döndüğü zaman evinde tırnağını kesemez. Tırnak kendinden bir parça olduğu için babansın evinde o parçayı bırakmanın ayrılık getireceğine inanılır

Karakoncolosun ateşten korktuğu ve ateşle kaçırılabileceğine inanılır.

Sakız, kestane ve ceviz ağaçlarının altına işenmez. İşeyeni cin çarpacağına inanılır

Cinlerin ceviz ağacının altına toplandığına inanılır.

Rize yöresi halk inanışlarına bakıldığında genel itibari ile halk inanışlarında İslam öncesi Türk inanışlarının (Kalafat, 2006: 359-367), İslami inanışların ve Kafkas coğrafyası halklarının inanışlarının etkilerini görmek mümkündür (s. 769).

Bizim buralarda yol kenarındaki ağaç vakıf malıdır, buna "vukuf" da denir. Bizim bahçenin yoldan tarafında bir kiraz ağacı vardı. Babam "O vakıf malıdır siz çıkmayın" derdi. Vakıf malı olan ağacın meyvesini ağaç sahibi yemezdi. O yoldan gelip geçenlere vakfedilmişti (s. 792).

Halk mimarisi deyimi, geniş anlamda belirli bir disipline bağlı kalmaksızın, halkın kendi kendine tasarladığı ve meydana getirdiği ürünleri kapsamaktadır (s. 797).

Rize yöresi köy evleri tahtadan yapılır, bunun başlıca sebebi iklim şartlarıdır.
Rutubetli iklimde tahta evler daha sağlıklıdır (s. 798).
  
Halk hekimliği
Parayı bele, fıtık olan yere bağlardık. Sabah akşam bunu yapardık. Fıtığa iyi gelirdi (s. 826).

Gözünde yara çıkan birine kendi soyundan olmayan birisi elinin tersi ile bir yerine vuracak. O zaman yara iyileşir

Eskiden ağaçtan düşen biri olursa düşen kişiyi keçi postuna sararlarmış ve üç gün boyunca keçi postuna sarılı bir şekilde yatarmış (s. 829).

Tapah hastalığı hayvanlardaki öksürük hastalığıdır. Pekmez içirilerek iyileştirilmeye çalışılır (s. 833).

Hayvanı kimin nazar ettiğini biliyorsak ya da şüphe duyduğumuz birileri varsa o kişinin ayak izi alınır ve yine hayvanın yemine katılır. Böylece nazarın gideceğine inanılır (s. 840).

Yılan derisinin nazara iyi geldiği söylenir (yılan derisi) bir beze sarılır ve bebeklerin omzuna, ineklerin boğazına takılır. Böylece kötü bakışlardan korunacağına inanılır (s. 841).

Giyim – Kuşam
Kadınlar başlarına (…) kırmızı çember sararlardı. Bellerine de Rize peştemalı bağlarlardı. Ayaklarına çarık, çarığın içine de koyun yününden yaptıkları çorapları giyerlerdi. Köy halkı, giysilerini kendisi üretirdi (s. 904).

Halk takvimi
İstiyanar – Aralık
Hustiyar – Aralık

Ocak ayının ilk on iki günü, on iki ayı temsil eder. O günlerde hava nasıl olursa, o aylarda da hava o şekilde olur.

Sağ kulak kaşınırsa ertesi gün hava güzel olur. Halk arasında "Eyam geliyor" denir. Sol kulak kaşınırsa ertesi gün hava kötü olur.

Kalandar ayının ilk on iki gününde havaların durumu izlenir. Her günün hava durumu sırası ile o yılın aylarına karşılık getirilir. Belirli ayların yerini tutan günlerde hava nasılsa o günün karşılığı olan aylarda da havanın öyle olacağına inanılır (s. 919).

Hammaddesi bitkisel ve hayvansal lifler olan sanatlar: Yün, kıl, tiftik, deve yünü, ipek, pamuk, keten, kenevir vb.

Hammaddesi ağaç olan sanatlar

Hammaddesi bataklık sazları, mısır koçanı kabukları, tahıl sapları, söğüt, fındık dalları ve kamış şeritlerini işleyen sanatlar

Hammaddesi toprak olan sanatlar

Hammaddesi taş olan sanatlar

Hammaddesi çeşitli madenler olan sanatlar

Hammaddesi deri olan sanatlar (s. 923-924)

Rize’de Salarha yöresi, bakırcılığın merkezi ve başladığı yer olarak tanımlanmaktadır.

Çapana (Kapıları direğe bağlamak için kullanılır; aynı zamanda menteşenin eski ismidir).

Halk Oyunları
Rize’de iki türlü horon oynanmaktadır. Hemşin horonları ve Rize horonları. Hemşin horonları genellikle tulum, Rize horonları kemençe eşliğinde oynanır. Hemşin horonlarından farklı olan Rize horonları, İkizdere-İyidere hattından doğuya doğru Çeyeli’nin sahil kesimini içine alacak şekilde genişçe bir alana yayılmıştır. Hemşin horonları ise Çayeli’nin dağlık kesiminden başlar doğuya doğru Hemşin, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı ilçelerini içine alır (s. 970).

---
Kabak, Turgay. (2015), Rize İli Halkbilim Monografisi, Doktora Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder