Peter Hodge - Roma Evi - Notlar
The Roman House, Longman, Essex, 1975
Bir Roma Şehri ve Evleri
İtalya'nın batı kıyısında, Napoli yakınlarındaki Pompei 79
yılında Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla lavlar altında kaldı.
Görgü tanığı Plinius / bulutun "tıpkı bir çam ağacına
benzediğini" ve "Uzun bir ağaç gövdesi gibi göğe yükseliyor, sonra da
birkaç dala ayrıldığını" belirtmiştir (Plinius, Mektuplar).
Patlamadan önce Pompeii'de muhtemelen yaklaşık 20.000 kişi
yaşıyordu ve bunların çoğu kaçmayı başarmıştı; ancak arkeologlar yaklaşık 2.000
kişinin cesedini buldu.
Roma kentinde sokaklar ve
evler kareler oluşturacak şekilde inşa edilmiştir. Her bir bina bloğuna Latince
ada (insula) adı verilmiştir. Bir insula (ada), birkaç daireden oluşabileceği
gibi, bir veya iki büyük müstakil evden de oluşabilirdi.
Adalar ve Üst Odalar (Insulae ve Cenacula)
Insula bloklarının içinde yer alan dairelere üst oda
(cenaculum) denirdi. Cenaculum, Roma şehirlerindeki en yaygın konut tipiydi ve
daha fakir ailelerin ve kölelerin eviydi.
4. yüzyıla gelindiğinde Roma'da yaklaşık 46.600 apartman
bloğu (insulae) ve sadece 1.800 kadar özel konut bulunuyordu.
İmparator Augustus, insulae'nin yüksekliğini 20 metreyle
sınırlayan bir yasa çıkarmış.
Plutark'a göre Crassus da, binaların büyüklükleri ve
birbirlerine yakınlıkları nedeniyle yangınların ve binaların çökmesinin Roma'da
günlük olaylar arasında yaygın olduğunu fark etmişti.
Ev (Domus)
Özel ev veya domus, orta sınıf ve zengin ailelerin eviydi.
Romalılar, özel konut inşa etme fikrini Güney İtalya'yı
kolonileştiren Yunanlılardan almışlardır. En eski domus türü, Yunan evleriyle
aynı plana göre inşa edilmiştir. Romalılar daha sonra evin arkasına bir avlu ve
bahçe (peristil) eklemişlerdir.
Domus, doğrudan sokağa bakardı ve genellikle ön tarafta
yalnızca bir veya iki küçük penceresi olurdu. Ön kapıdan (ianua) sonra girilen
geçit (fauces) büyük bir salona (atrium) açılırdı.
Atrium gökyüzüne açıktı ve
evin kiremitli çatısı dört taraftan aşağıya doğru eğimliydi. Bu, ışık ve hava
sağlamak içindi. Yağmur suyunun toplandığı sığ çukur veya yalak, zeminin
ortasında yer alır ve impluvium (yağmur suyu havzası) olarak adlandırılırdı.
Atrium adını muhtemelen şömineden çıkan is ve dumandan
(Latince "ater" = siyah) almıştır.
Atrium’da ayrıca aile kasası (arca) ve evi koruyan tanrılara
(Lares ve Penates) adanmış tapınak (lararium) bulunurdu.
Tablinum (Oturma Odası): Burası, aile hayatının yaşandığı ve
yalnızca ailenin özel dostlarının girmesine izin verilen odaydı. Atrium'un uzak
tarafında, salonun karşısında ve arka tarafta avluya (peristil) bakıyordu.
Peristil (Bahçe Avlusu): Domus'un arkasına eklenen,
sütunlarla çevrili bir avluydu. Avlunun ortasında genellikle bir bahçe (hortus)
veya süs havuzu (piscina) bulunurdu. Peristilium'un etrafında yaz aylarında
kullanılan yatak odaları ve misafir ağırlamak için bir bahçe odası (exhedra)
bulunurdu.
Romalılar evlerini mobilyalarla doldurmuyorlardı. Atrium
genellikle bir masa ve kanepe veya sandalyelerden oluşurdu. Romalılar
aydınlatma için odadan odaya taşınabilen veya bir candelabrum'a (şamdan) monte
edilebilen yağ lambaları kullandılar.
Yemek Odası (Triclinium):
Yemek odasının mobilyaları, genellikle kare olan bir masa (mensa) ve her biri
üç kişiyi oturtabilen üç kanepeden (lectus) oluşuyordu. Romalılar, yemek yerken
tek dirseğin üzerinde yatarak veya uzanarak yerlerdi. Bu alışkanlık, M.Ö.
üçüncü yüzyılda Yunan kültürünün yayılmasıyla ortaya çıkmıştır.
Mutfak (Culīna): Sıradan bir Roma evinde mutfak, evin geri
kalanından görülemeyecek şekilde gizlenmiş bir ocak veya fırından biraz daha
fazlasıydı.
Yatak Odaları (Cubicula): Atrium'un iki tarafında yer alan
küçük odalardı. Her cubiculum'un atrium'a açılan bir kapısı vardı.
Kanatlar (Alae): Atrium'un sonunda, her iki tarafta da açık
girintilerdi. Bunlar muhtemelen aile atalarının büstlerini ve heykellerini
(imagines) saklamak için kullanılıyordu.
Çoğu Romalının evinde banyo yoktu; banyo yapmak
istediklerinde termal banyolar veya hamamlara gitmek zorundaydılar.
Büyük evleri satın alabilecek maddi güce sahip zenginler,
odaların zeminini mozaiklerle, duvarlarını duvar resimleriyle ve pahalı heykel
ve süs eşyalarıyla dekore etmekten kaçınmazlardı.
Villalar
İki tür villa vardı: rustik villa ve şehir villası.
Rustik villa: Bu, bir kır malikanesi değil, sadece bir
çiftlik eviydi.
Şehir villası (villa urbana): Sadece çok zenginler bu tür
bir evin lükslerini karşılayabilirdi.
Plinius'un Laurentum'daki villasında, villanın 17 mil uzakta
olduğu ve gün içinde şehirde tam gün çalıştıktan sonra kalınabileceği
anlatılır.
Plinius, villasındaki özel bir özellikten bahseder: zeminin
altında, fırından gelen sıcak havanın dolaştığı sütunların bulunduğu ısıtma
sistemi (hipokaust).
İmparatorlar İçin Saraylar
İmparator Nero, MS 64-68 yılları arasında Roma'da lüks bir
saray inşa ettirdi. Saray çok genişti ve şu anda Kolezyum'un bulunduğu yerde
yapay bir gölle çevriliydi. Odaların birçoğu inci ve mücevherlerle süslenmiş ve
altınla kaplanmıştı; bu nedenle Nero'nun Altın Evi olarak biliniyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder