1 Mayıs 2025 Perşembe

Roma Evi - Notlar

Peter Hodge - Roma Evi - Notlar

The Roman House, Longman, Essex, 1975

 


Bir Roma Şehri ve Evleri

İtalya'nın batı kıyısında, Napoli yakınlarındaki Pompei 79 yılında Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla lavlar altında kaldı.

Görgü tanığı Plinius / bulutun "tıpkı bir çam ağacına benzediğini" ve "Uzun bir ağaç gövdesi gibi göğe yükseliyor, sonra da birkaç dala ayrıldığını" belirtmiştir (Plinius, Mektuplar).

 

Patlamadan önce Pompeii'de muhtemelen yaklaşık 20.000 kişi yaşıyordu ve bunların çoğu kaçmayı başarmıştı; ancak arkeologlar yaklaşık 2.000 kişinin cesedini buldu.

 

Roma kentinde sokaklar ve evler kareler oluşturacak şekilde inşa edilmiştir. Her bir bina bloğuna Latince ada (insula) adı verilmiştir. Bir insula (ada), birkaç daireden oluşabileceği gibi, bir veya iki büyük müstakil evden de oluşabilirdi.

 

Adalar ve Üst Odalar (Insulae ve Cenacula)

Insula bloklarının içinde yer alan dairelere üst oda (cenaculum) denirdi. Cenaculum, Roma şehirlerindeki en yaygın konut tipiydi ve daha fakir ailelerin ve kölelerin eviydi.

 

4. yüzyıla gelindiğinde Roma'da yaklaşık 46.600 apartman bloğu (insulae) ve sadece 1.800 kadar özel konut bulunuyordu.

 

İmparator Augustus, insulae'nin yüksekliğini 20 metreyle sınırlayan bir yasa çıkarmış.

 

Plutark'a göre Crassus da, binaların büyüklükleri ve birbirlerine yakınlıkları nedeniyle yangınların ve binaların çökmesinin Roma'da günlük olaylar arasında yaygın olduğunu fark etmişti.

 

Ev (Domus)

Özel ev veya domus, orta sınıf ve zengin ailelerin eviydi.

 

Romalılar, özel konut inşa etme fikrini Güney İtalya'yı kolonileştiren Yunanlılardan almışlardır. En eski domus türü, Yunan evleriyle aynı plana göre inşa edilmiştir. Romalılar daha sonra evin arkasına bir avlu ve bahçe (peristil) eklemişlerdir.

 

Domus, doğrudan sokağa bakardı ve genellikle ön tarafta yalnızca bir veya iki küçük penceresi olurdu. Ön kapıdan (ianua) sonra girilen geçit (fauces) büyük bir salona (atrium) açılırdı.

 

Atrium gökyüzüne açıktı ve evin kiremitli çatısı dört taraftan aşağıya doğru eğimliydi. Bu, ışık ve hava sağlamak içindi. Yağmur suyunun toplandığı sığ çukur veya yalak, zeminin ortasında yer alır ve impluvium (yağmur suyu havzası) olarak adlandırılırdı.

Atrium adını muhtemelen şömineden çıkan is ve dumandan (Latince "ater" = siyah) almıştır.

Atrium’da ayrıca aile kasası (arca) ve evi koruyan tanrılara (Lares ve Penates) adanmış tapınak (lararium) bulunurdu.

 

Tablinum (Oturma Odası): Burası, aile hayatının yaşandığı ve yalnızca ailenin özel dostlarının girmesine izin verilen odaydı. Atrium'un uzak tarafında, salonun karşısında ve arka tarafta avluya (peristil) bakıyordu.

 

Peristil (Bahçe Avlusu): Domus'un arkasına eklenen, sütunlarla çevrili bir avluydu. Avlunun ortasında genellikle bir bahçe (hortus) veya süs havuzu (piscina) bulunurdu. Peristilium'un etrafında yaz aylarında kullanılan yatak odaları ve misafir ağırlamak için bir bahçe odası (exhedra) bulunurdu.

 

Romalılar evlerini mobilyalarla doldurmuyorlardı. Atrium genellikle bir masa ve kanepe veya sandalyelerden oluşurdu. Romalılar aydınlatma için odadan odaya taşınabilen veya bir candelabrum'a (şamdan) monte edilebilen yağ lambaları kullandılar.

 

Yemek Odası (Triclinium): Yemek odasının mobilyaları, genellikle kare olan bir masa (mensa) ve her biri üç kişiyi oturtabilen üç kanepeden (lectus) oluşuyordu. Romalılar, yemek yerken tek dirseğin üzerinde yatarak veya uzanarak yerlerdi. Bu alışkanlık, M.Ö. üçüncü yüzyılda Yunan kültürünün yayılmasıyla ortaya çıkmıştır.

 

Mutfak (Culīna): Sıradan bir Roma evinde mutfak, evin geri kalanından görülemeyecek şekilde gizlenmiş bir ocak veya fırından biraz daha fazlasıydı.

 

Yatak Odaları (Cubicula): Atrium'un iki tarafında yer alan küçük odalardı. Her cubiculum'un atrium'a açılan bir kapısı vardı.

 

Kanatlar (Alae): Atrium'un sonunda, her iki tarafta da açık girintilerdi. Bunlar muhtemelen aile atalarının büstlerini ve heykellerini (imagines) saklamak için kullanılıyordu.

 

Çoğu Romalının evinde banyo yoktu; banyo yapmak istediklerinde termal banyolar veya hamamlara gitmek zorundaydılar.

 

Büyük evleri satın alabilecek maddi güce sahip zenginler, odaların zeminini mozaiklerle, duvarlarını duvar resimleriyle ve pahalı heykel ve süs eşyalarıyla dekore etmekten kaçınmazlardı.

 

Villalar

İki tür villa vardı: rustik villa ve şehir villası.

 

Rustik villa: Bu, bir kır malikanesi değil, sadece bir çiftlik eviydi.

Şehir villası (villa urbana): Sadece çok zenginler bu tür bir evin lükslerini karşılayabilirdi.

Plinius'un Laurentum'daki villasında, villanın 17 mil uzakta olduğu ve gün içinde şehirde tam gün çalıştıktan sonra kalınabileceği anlatılır.

 

Plinius, villasındaki özel bir özellikten bahseder: zeminin altında, fırından gelen sıcak havanın dolaştığı sütunların bulunduğu ısıtma sistemi (hipokaust).

 

İmparatorlar İçin Saraylar

İmparator Nero, MS 64-68 yılları arasında Roma'da lüks bir saray inşa ettirdi. Saray çok genişti ve şu anda Kolezyum'un bulunduğu yerde yapay bir gölle çevriliydi. Odaların birçoğu inci ve mücevherlerle süslenmiş ve altınla kaplanmıştı; bu nedenle Nero'nun Altın Evi olarak biliniyordu.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder