29 Temmuz 2025 Salı

Turgut Cansever'in mekân kavrayışı - Notlar

Ayşe Demir - Turgut Cansever'in Mekân Kavrayışı - Notlar

Yüksek Lisans Tezi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2025

 

Özet

Turgut Cansever'in Mekân mefhumu ile ilgili düşünceleri onun insan, varlık, inanç ile ilgili görüşlerine de değinilerek irdelenmiştir.

Çalışmada Cansever'in mekân kavramına ilişkin kavrayışı ve bu kavrayışın bir felsefe niteliği taşıyıp taşımadığı tartışılmaya çalışılmıştır.

…düşüncelerindeki İslâm inancının etkisi incelenmiştir.

Çalışmanın neticesinde ise mimarın gerçekleştirdiği mekân ile ilgili düşünce pratiğinin bir felsefe olduğu sonucuna varılmıştır.

mimar kavramının anlamsal olarak dünyayı güzelleştirmek ile ilişkisine değinmiş

 

Önsöz

 

Giriş

Bu çalışmanın konusunu çağdaş Türk mimarlarından Turgut Cansever'in mekân kavramına ilişkin görüşleri ve bunların felsefi bir niteliğe sahip olup olmadığı tartışması oluşturmaktadır.

…mekân ile insanın tasavvur ve pratiklerinin ilişkisi derin görünmektedir.

Fiziksel bir şey olan mekân, Kant ile birlikte insanın zihninde yerleşik bir form olarak görülmüş ve yirminci yüzyıl Batı felsefesi ile birlikte ontolojik veya fenomenolojik- ontolojik bir mevzu haline getirilmiştir.

 

1.     20. Yüzyıl Felsefesinde Mekân Yaklaşımı

Heidegger’in var olanların varlığı anlamında varlığa, dünya-içinde-var olan ve insana da “Dasein” demiş olmasının nedeni onun yerselliğine (mekânsallığına) yaptığı vurgudur.

Heidegger mekânı, ontolojisinin içerisinde ele almış ve ontolojisinde ise fenomenolojiyi yöntem tayin etmiştir.

Etimolojik araştırmasında vardığı sonuç onu, inşa etmenin ikamet etmeyi içerdiği vargısına götürür.

 

Heidegger’in varmış olduğu hesaba göre insan bir yere yerleşir; orada kurduğu düzen ise kendi varoluş düzeniyle uyum içinde kurulmuş bir düzendir. Yerleşen/yerleşimci mekânları kendi deneyimine göre tesis eder.

 

Bachelard da mekânı yirminci yüzyılın etkili düşünce akımlarından biri olan fenomenoloji bağlamında ele almıştır.

Bachelard da mekânın mutlak bir anlamının olmadığını düşünmüş ve o da mekânın deneyim içinde anlamlandırılabileceği görüşünde olmuştur.

 

Bachelard şiir ile mekân arasında bir paralellik kurar.

 

Bachelard’a göre şiirsel imge ontolojinin alanına girer ve zaten mekânın anlamı da ona şairane yaklaşarak kurulur veya ortaya çıkar.

Paris'te evin olmadığını ifade etmiştir. Ona göre burada olan binalardaki daireler kendi düşünce sisteminde kastetmiş olduğu “ev” değildir. Bu daireler ancak birbirinin üzerine oturtulmuş kutulardan ibarettir.

 

(Derrida) Timaios diyaloğu onun yapı-söküme uğrattığı metinlerdendir.

Çünkü burada Platon mükemmel örnekten ve bunun örnek alınmasıyla varlık bulan bir kopya evrenden söz eder.

Derrida düşüncesinde mekân farkın, olayın vuku bulduğu, sürekli değişen, yenilenen bir şeydir.

Platon’un khorasını ikili bir okumaya alarak khoranın üçüncü türden bir mekân olduğunu iddia etmiştir.

 

Deleuze de mekânın salt rasyonel bir biçimde kavranmasının imkansızlığına değinmiş ve bu çerçevede mekânın çok katmanlı bir yapıya sahip olduğu görüşünü savunmuştur.

Çünkü Deleuze’e göre mekân gibi anlam da tamamlanmış bir yapıda değildir ve kaygan bir zemindedir.

 

Lefebvre mekânın toplum üzerinde yapısal anlamda belirleyici bir etkisinin olduğunu ifade etmiş

…mekânı ‘toplumsal mekân’ olarak görür ve toplumsal mekânı da toplumsal ürün olarak anlar.

 

Heidegger mekânın özneden bağımsız düşünülemeyeceğini aksine onun Dasein’ın varoluşsal bir formu olduğunu ve onun deneyimle oluşup anlam kazanan bir yapıda olduğunu ifade etmiş bununla felsefi geleneğin mekân kavramının tam da bu boyutunu gözden kaçırmış olduğunu ileri sürmüştür.

 

Bachelard mekâna Kant’a yönelik bir karşı çıkışla yaklaşmıştır. Ona göre mekân Kant'ın sunmuş olduğu gibi deney/deneyimden önce mevcut olup insan zihninin yerleşik bir formu olmanın aksine deneyimle şekillenen, anlamlanan bir yapıdır.

 

Derrida mekânın deneyime açık oluşuna, deneyimle yapılanıyor oluşuna vurguda bulunmuştur.

 

(Deleuze) çağdaşı olan filozoflarda denk gelindiği gibi mekânın mutlak bir anlamının olmadığının vurgusunu yapmış ve eğer mekâna dair böyle bir anlam varsa bile bunun da deneyim içinde oluştuğunu ve onun da gelip geçici olduğunu iddia etmiştir.

 

Lefebvre mekân mefhumunu anlamak için onun tarihine bakılması gerekliliğine vurguda bulunmuş

…mekânın tarihini Karl Marx'tan etkilenerek ortaya koyduğu dönemselleştirme üzerinden okumaya çalışmıştır.

 

2.     Turgut Cansever Düşüncesinin Arka Planı

Hartmann’a göre fenomenolojinin eksikliği, realite ile görünüş arasındaki farkı ayırt edecek bir kriteriumun yokluğudur.

Hartmann, bilgi sorununu çözmek için ontolojinin temel bilim hâline getirilmesini önerir.

 

Hartmann’a göre bir şeyi bilmenin imkânı ve koşulları insanda aranmalı / İnsan, sahip olduğu tüm yönleriyle — biyolojik, manevi, sosyal — bir bütün olarak ele alınmalıdır.

Hartmann, felsefi antropolojiyi temel bilim olma potansiyeli taşıyan bir alan olarak görür.

 

Yeni ontoloji, varlığı dört düzeyden oluşan bir yapı olarak ele alır:

1.         Maddi düzey

2.         Biyo-sosyal düzey

3.         Psikolojik düzey

4.         Ruhî-aklî düzey

 

Cansever, yeni ontolojinin varlığı dört düzeyli ve eklemeli bir yapı olarak görme fikrine katılır.

İslam’daki Tevhid (Birlik) fikrinin zaten varlığı bütün olarak tasavvur ettiğini vurgular.

 

Cansever, mimari pratiklerin temelinde “hangi insan için şehir kuruyoruz?” sorusunun yer alması gerektiğini savunur.

 

Bir Şehir Kurmak / iki insan modeli sunar:

1.         Cezalandırılmış insan: Hristiyan telakkisine göre dünyaya sürgün edilmiş, çevreyle yabancılaşmış.

2.         Tövbekâr ve sorumluluk sahibi insan: Allah’ın halifesi olarak çevreyi fark eden, koruma sorumluluğu taşıyan Adem modeli.

 

Felsefi Antropoloji…

 

Mengüşoğlu’na göre insanın yapıp-etme kapasitesi, bilme kapasitesiyle doğrudan ilişkilidir

Karslı’ya göre Cansever’in sanat anlayışında Mengüşoğlu’nun etkisi vardır.

 

Felsefi antropoloji - tek yönlü insan anlayışlarına karşı çıkar.

İnsan; bilme, tecrübe etme, inanma, sevme, üretme, kültür kurma gibi çok yönlü yetilere sahiptir.

 

Cansever, mimari pratiğin temelinde insan modelinin belirlenmesi gerektiğini savunur.

 

Mengüşoğlu, insanın hiçbir yönünü tek başına belirleyici görmez.

Cansever ise inancı, insanın davranışlarını ve mimariyi şekillendiren temel unsur olarak konumlandırır.

 

Husserl’e göre fenomenoloji, bir şeyin yalnızca bir yönünü değil, tüm durumlarını inceler

Mimarlık fenomenolojisi, mimari yapının arkasındaki düşünceyi ortaya çıkarma çabasındadır

 

Cansever, mekânın sadece bireysel değil, toplumsal ve inanç temelli bir sorumluluk alanı olduğunu savunur.

 

Mimarlık fenomenolojisi mekânı bilinçteki deneyimle anlamlandırırken, Cansever mekânı inanç ve varlık tasavvurunun tezahürü olarak ele alır.

 

Mimarlık, insanın dünyayı güzelleştirme çabasının bir parçasıdır; bu çaba inançla anlam kazanır.

 

Ev ve bahçe yapma gibi gündelik pratikler, insanın geleceğe dair inancı ve umudu ile gerçekleştirilir.

 

Mimarlık, insanın varlık, evren ve dünya tasavvurunun somutlaşmış hâlidir.

 

Katlarca yükselen, ama insanı küçülten binalar, inançsız ve duyarsız üretimin sonucudur.

 

Mekân tipleri (örneğin meydanlar), bir şehrin karakterini ve yönetim zihniyetini yansıtır.

Osmanlı şehirlerinde meydanlar toplumsal birlik ve ibadet merkezleriyken,

Napoleon gibi figürler meydanları güç ve kontrol amacıyla düzenlemiştir

 

Mimari tasarımda coğrafi özelliklerin dikkate alınması, İslâm’daki adalet kavramıyla ilişkilendirilir.

Adalet: “Her şeyi kendi yerine koymak”tır

 

…güzellik, insanın Allah’ın yarattıklarıyla ahenk içinde yaşamasıdır.

 

3.     Turgut Cansever'de Mekân Kavrayışları Eleştirisi ve Mekân Anlayışı

Cansever’e göre Batı uygarlığının dayandığı insan modeli: suçlu, günahkâr, dünyaya sürgün edilmiş birey.

Bu model, mekânı da hapis, insanı mahpus olarak görür.

Gotik ve Barok mimarilerdeki aşırı hareketlilik ve heyecan, bu şuursuzluk ve acziyet anlayışının mimari tezahürüdür

 

İnsan neye inanıyorsa, dünyayı ve kendini o inançla algılar.

 

Cansever’e göre modern mimarlık, şahsî ve sathî gösterişçiliğe teslim olmuştur.

 

Batı medeniyeti, teknolojiyi mutlak güç olarak görmeye başlamıştır.

Şehir, toprak ve dünya artık Allah’ın azametinin tecellisi değil, teknokratik yönetimin nesnesidir

 

Batı sanatında güzellik, telkin ve yönlendirme aracına dönüşmüştür.

Bu, Batı kültürünün temel niteliğidir.

 

İnsan nasıl yaşarsa öyle mekân üretir; mekân da insanın yaşayışını şekillendirir.

 

Davranışın bir standardı varsa, onu çevreleyen mekân da bu standarda uygun olmalıdır

 

Sonuç

Cansever, mimarlık faaliyetlerini inanç, varlık ve hayat tarzı ile ilişkilendirmiştir.

 

Mimariyi, insanın inanç sistemine, varlık tasavvuruna ve toplumsal sorumluluğuna göre şekillendirdiğini savunmuştur.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder