Ayşe Demir - Turgut
Cansever'in Mekân Kavrayışı - Notlar
Yüksek Lisans Tezi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2025
Özet
Turgut Cansever'in Mekân mefhumu ile ilgili düşünceleri onun
insan, varlık, inanç ile ilgili görüşlerine de değinilerek irdelenmiştir.
Çalışmada Cansever'in mekân kavramına ilişkin kavrayışı ve
bu kavrayışın bir felsefe niteliği taşıyıp taşımadığı tartışılmaya
çalışılmıştır.
…düşüncelerindeki İslâm inancının etkisi incelenmiştir.
Çalışmanın neticesinde ise mimarın gerçekleştirdiği mekân
ile ilgili düşünce pratiğinin bir felsefe olduğu sonucuna varılmıştır.
mimar kavramının anlamsal olarak dünyayı güzelleştirmek ile
ilişkisine değinmiş
Önsöz
…
Giriş
Bu çalışmanın konusunu çağdaş Türk mimarlarından Turgut
Cansever'in mekân kavramına ilişkin görüşleri ve bunların felsefi bir niteliğe
sahip olup olmadığı tartışması oluşturmaktadır.
…mekân ile insanın tasavvur ve pratiklerinin ilişkisi derin
görünmektedir.
Fiziksel bir şey olan mekân, Kant ile birlikte insanın
zihninde yerleşik bir form olarak görülmüş ve yirminci yüzyıl Batı felsefesi
ile birlikte ontolojik veya fenomenolojik- ontolojik bir mevzu haline
getirilmiştir.
1. 20. Yüzyıl Felsefesinde Mekân
Yaklaşımı
Heidegger’in var olanların
varlığı anlamında varlığa, dünya-içinde-var olan ve insana da “Dasein” demiş
olmasının nedeni onun yerselliğine (mekânsallığına) yaptığı vurgudur.
Heidegger mekânı, ontolojisinin içerisinde ele almış ve
ontolojisinde ise fenomenolojiyi yöntem tayin etmiştir.
Etimolojik araştırmasında vardığı sonuç onu, inşa etmenin
ikamet etmeyi içerdiği vargısına götürür.
Heidegger’in varmış olduğu hesaba göre insan bir yere
yerleşir; orada kurduğu düzen ise kendi varoluş düzeniyle uyum içinde kurulmuş
bir düzendir. Yerleşen/yerleşimci mekânları kendi deneyimine göre tesis eder.
Bachelard da mekânı yirminci
yüzyılın etkili düşünce akımlarından biri olan fenomenoloji bağlamında ele
almıştır.
Bachelard da mekânın mutlak bir anlamının olmadığını
düşünmüş ve o da mekânın deneyim içinde anlamlandırılabileceği görüşünde
olmuştur.
Bachelard şiir ile mekân arasında bir paralellik kurar.
Bachelard’a göre şiirsel imge ontolojinin alanına girer ve
zaten mekânın anlamı da ona şairane yaklaşarak kurulur veya ortaya çıkar.
Paris'te evin olmadığını ifade etmiştir. Ona göre burada
olan binalardaki daireler kendi düşünce sisteminde kastetmiş olduğu “ev”
değildir. Bu daireler ancak birbirinin üzerine oturtulmuş kutulardan ibarettir.
(Derrida) Timaios diyaloğu
onun yapı-söküme uğrattığı metinlerdendir.
Çünkü burada Platon mükemmel örnekten ve bunun örnek
alınmasıyla varlık bulan bir kopya evrenden söz eder.
Derrida düşüncesinde mekân farkın, olayın vuku bulduğu,
sürekli değişen, yenilenen bir şeydir.
Platon’un khorasını ikili bir okumaya alarak khoranın üçüncü
türden bir mekân olduğunu iddia etmiştir.
Deleuze de mekânın salt
rasyonel bir biçimde kavranmasının imkansızlığına değinmiş ve bu çerçevede
mekânın çok katmanlı bir yapıya sahip olduğu görüşünü savunmuştur.
Çünkü Deleuze’e göre mekân gibi anlam da tamamlanmış bir
yapıda değildir ve kaygan bir zemindedir.
Lefebvre mekânın toplum
üzerinde yapısal anlamda belirleyici bir etkisinin olduğunu ifade etmiş
…mekânı ‘toplumsal mekân’ olarak görür ve toplumsal mekânı
da toplumsal ürün olarak anlar.
Heidegger mekânın özneden bağımsız düşünülemeyeceğini aksine
onun Dasein’ın varoluşsal bir formu olduğunu ve onun deneyimle oluşup anlam
kazanan bir yapıda olduğunu ifade etmiş bununla felsefi geleneğin mekân
kavramının tam da bu boyutunu gözden kaçırmış olduğunu ileri sürmüştür.
Bachelard mekâna Kant’a yönelik bir karşı çıkışla
yaklaşmıştır. Ona göre mekân Kant'ın sunmuş olduğu gibi deney/deneyimden önce
mevcut olup insan zihninin yerleşik bir formu olmanın aksine deneyimle
şekillenen, anlamlanan bir yapıdır.
Derrida mekânın deneyime açık oluşuna, deneyimle yapılanıyor
oluşuna vurguda bulunmuştur.
(Deleuze) çağdaşı olan filozoflarda denk gelindiği gibi
mekânın mutlak bir anlamının olmadığının vurgusunu yapmış ve eğer mekâna dair
böyle bir anlam varsa bile bunun da deneyim içinde oluştuğunu ve onun da gelip
geçici olduğunu iddia etmiştir.
Lefebvre mekân mefhumunu anlamak için onun tarihine
bakılması gerekliliğine vurguda bulunmuş
…mekânın tarihini Karl Marx'tan etkilenerek ortaya koyduğu
dönemselleştirme üzerinden okumaya çalışmıştır.
2. Turgut Cansever Düşüncesinin
Arka Planı
Hartmann’a göre fenomenolojinin eksikliği, realite ile
görünüş arasındaki farkı ayırt edecek bir kriteriumun yokluğudur.
Hartmann, bilgi sorununu çözmek için ontolojinin temel bilim
hâline getirilmesini önerir.
Hartmann’a göre bir şeyi bilmenin imkânı ve koşulları
insanda aranmalı / İnsan, sahip olduğu tüm yönleriyle — biyolojik, manevi,
sosyal — bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Hartmann, felsefi antropolojiyi temel bilim olma potansiyeli
taşıyan bir alan olarak görür.
Yeni ontoloji, varlığı dört düzeyden oluşan bir yapı olarak
ele alır:
1. Maddi düzey
2. Biyo-sosyal
düzey
3. Psikolojik
düzey
4. Ruhî-aklî
düzey
Cansever, yeni ontolojinin varlığı dört düzeyli ve eklemeli
bir yapı olarak görme fikrine katılır.
İslam’daki Tevhid (Birlik) fikrinin zaten varlığı bütün
olarak tasavvur ettiğini vurgular.
Cansever, mimari pratiklerin temelinde “hangi insan için
şehir kuruyoruz?” sorusunun yer alması gerektiğini savunur.
Bir Şehir Kurmak / iki insan modeli sunar:
1. Cezalandırılmış
insan: Hristiyan telakkisine göre dünyaya sürgün edilmiş, çevreyle
yabancılaşmış.
2. Tövbekâr ve
sorumluluk sahibi insan: Allah’ın halifesi olarak çevreyi fark eden, koruma
sorumluluğu taşıyan Adem modeli.
Felsefi Antropoloji…
Mengüşoğlu’na göre insanın yapıp-etme kapasitesi, bilme
kapasitesiyle doğrudan ilişkilidir
Karslı’ya göre Cansever’in sanat anlayışında Mengüşoğlu’nun
etkisi vardır.
Felsefi antropoloji - tek yönlü insan anlayışlarına karşı
çıkar.
İnsan; bilme, tecrübe etme, inanma, sevme, üretme, kültür
kurma gibi çok yönlü yetilere sahiptir.
Cansever, mimari pratiğin temelinde insan modelinin
belirlenmesi gerektiğini savunur.
Mengüşoğlu, insanın hiçbir yönünü tek başına belirleyici
görmez.
Cansever ise inancı, insanın davranışlarını ve mimariyi
şekillendiren temel unsur olarak konumlandırır.
Husserl’e göre fenomenoloji, bir şeyin yalnızca bir yönünü
değil, tüm durumlarını inceler
Mimarlık fenomenolojisi, mimari yapının arkasındaki
düşünceyi ortaya çıkarma çabasındadır
Cansever, mekânın sadece bireysel değil, toplumsal ve inanç
temelli bir sorumluluk alanı olduğunu savunur.
Mimarlık fenomenolojisi mekânı bilinçteki deneyimle
anlamlandırırken, Cansever mekânı inanç ve varlık tasavvurunun tezahürü olarak
ele alır.
Mimarlık, insanın dünyayı güzelleştirme çabasının bir
parçasıdır; bu çaba inançla anlam kazanır.
Ev ve bahçe yapma gibi gündelik pratikler, insanın geleceğe
dair inancı ve umudu ile gerçekleştirilir.
Mimarlık, insanın varlık, evren ve dünya tasavvurunun
somutlaşmış hâlidir.
Katlarca yükselen, ama insanı küçülten binalar, inançsız ve
duyarsız üretimin sonucudur.
Mekân tipleri (örneğin meydanlar), bir şehrin karakterini ve
yönetim zihniyetini yansıtır.
Osmanlı şehirlerinde meydanlar toplumsal birlik ve ibadet
merkezleriyken,
Napoleon gibi figürler meydanları güç ve kontrol amacıyla
düzenlemiştir
Mimari tasarımda coğrafi özelliklerin dikkate alınması,
İslâm’daki adalet kavramıyla ilişkilendirilir.
Adalet: “Her şeyi kendi yerine koymak”tır
…güzellik, insanın Allah’ın yarattıklarıyla ahenk içinde
yaşamasıdır.
3. Turgut Cansever'de Mekân
Kavrayışları Eleştirisi ve Mekân Anlayışı
Cansever’e göre Batı uygarlığının dayandığı insan modeli:
suçlu, günahkâr, dünyaya sürgün edilmiş birey.
Bu model, mekânı da hapis, insanı mahpus olarak görür.
Gotik ve Barok mimarilerdeki aşırı hareketlilik ve heyecan,
bu şuursuzluk ve acziyet anlayışının mimari tezahürüdür
İnsan neye inanıyorsa, dünyayı ve kendini o inançla algılar.
Cansever’e göre modern mimarlık, şahsî ve sathî
gösterişçiliğe teslim olmuştur.
Batı medeniyeti, teknolojiyi mutlak güç olarak görmeye
başlamıştır.
Şehir, toprak ve dünya artık Allah’ın azametinin tecellisi
değil, teknokratik yönetimin nesnesidir
Batı sanatında güzellik, telkin ve yönlendirme aracına
dönüşmüştür.
Bu, Batı kültürünün temel niteliğidir.
İnsan nasıl yaşarsa öyle mekân üretir; mekân da insanın
yaşayışını şekillendirir.
Davranışın bir standardı varsa, onu çevreleyen mekân da bu
standarda uygun olmalıdır
Sonuç
Cansever, mimarlık faaliyetlerini inanç, varlık ve hayat
tarzı ile ilişkilendirmiştir.
Mimariyi, insanın inanç sistemine, varlık tasavvuruna ve
toplumsal sorumluluğuna göre şekillendirdiğini savunmuştur.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder