6 Ocak 2015 Salı

İsmet Özel – Henry Sen Neden Buradasın I

İsmet Özel – Henry Sen Neden Buradasın I


Cimri kimseler verdikleri (---) armağanların kalıcı şeylerden yapılmış olmasına özen gösterirlermiş. Buradan anlaşılabilir ki cimriliğin bir ucu teşhirciliğe uzanıyor.

…cömert insan birine bir şey verdiyse verdiği ve verileni baş başa bırakıyor.

Ömrüm boyunca eli sıkı bir insan olarak yaşadım. (s. 9)

Paçalarını bir yerlerden kendilerine kaz gönderileceği beklentisine kaptırdıkları için ellerindeki tavuğa kıyamayanların tutumu bana başından beri kof ve bayağı göründü.

İnsanlar soruyorlar: ne fark eder? İnsanlar cevap veriyorlar: fark etmez! İnsanların farktan imtina etmeleri cehaleti koyulaştırıyor, zulmü ağırlaştırıyor. (s. 11)

Küçümsemediğim insanlar elbette vardı. Küçümsemek şöyle dursun, olunursa böyle adam olunur dediğim insanlardı bunlar. Bunlar, Paul Cézanne gibileriydi. Birey olmayı başarmış, ferdiyetlerine sahip çıkmış, gerçekten “individu”, yekpare insanlar… (s. 12)

Dünyada sanatla/sanatlı eğleşmek bana şunu öğretti: Titizlik ahlakın ta kendisidir. (s. 14)

Niçin ferdiyetine sahip çıkmış insanlarca bina edilmiş bir dünyaya kavuşamadım? Aklım böyle sorulara takıldığı zaman, derhal aklımı başıma alıyor ve demek ki alnımın yazısı buymuş diyorum. (s. 15)

Varlık sebeplerini umursamayan insanların dayatmalarını altında yaşamaktayız.

…dayatmalar ne zaman şiddetini artırdıysa çok geçmeden bir karşı-şiddetin doğmasına sebep oldu. Anlaşıldı ki insanoğlunun özgürlük tutkusu da şiddetlenebilen, şiddetli bir hale giren bir şeymiş. Çağlar boyunca dayatmanın ve özgürlüğün şiddeti arasında denge kurulamadığı için insanlar birbirleriyle hep didişti. (s. 16-17)

…hangi çağda yaşamış olursak olalım kendimizi ya özgürlük tutkusuna kaptırmış yahut dayatmanın ağırlığı altında kalmış halde bulduk. (s. 17)

1966
O günlerde sosyalist görüşlü öğrenciler olarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde talebe cemiyeti seçimlerine girme ataklığı göstermişiz.
Sol adını öne çıkarma gözüpekliğini göstermiş grubumuzun seçimi kazanma ihtimali var mıydı?
…onları sağ tehlike fobisine uğratabilirsek sosyalistler olarak bizim kazanma ihtimalimiz çok yüksekti. Bu yüksek ihtimal gerçekleşmedi ve seçimi kaybettik. Stratagemamızı uygulayamadığımız için mi? Hayır, ihanete uğradığımız için. Son güne kadar bizim yanımızdaymış gibi görünme gayretini elden bırakmayan Uğur Mumcu, seçim günü ağırlığını Kemalistler lehine koydu. Böylelikle bizim “Sol” grubumuz, çoğunluğu teşkil eden öğrenciler nazarında ilerici-gerici bölünmesinin dışına itilmiş oldu. (s. 18-19)

Birçokları Türkiye’nin nereye geldiği değil, benim nereye geldiğim önemlidir diye düşünüyor.

Ne diyorlardı? Aşırı uçlara karşıyız! Ne teokratik devlet, ne de proletarya diktatörlüğü istiyoruz! (s. 21)

Haramiler kendilerinin hesap sorabilecek olanlara aşırı uç damgası basıp saltanatlarını devam ettirmek istedikleri için bunu yaptılar. (s. 22)

…seksen yılın seksenine de bir irtica heyulası damgasını vurduysa bunun bir sebebi olmalı. Bu sebebi keşfetmek hiç zor değildir. İktidar seçkinleri gayri-Müslim hayat tarzının bütün tezahürlerinin Türk milletini çıkmaza soktuğu ve orada zelil bıraktığı fikrini gündeme yakın tutmak istemiyordu. Sebep bu olduğu için irtica çığırtkanları her aşamada karşılarında kendi hassasiyetlerine mazeret üreten hasımlar buldular. Diyebiliriz ki cumhuriyet tarihi boyunca irtica çığırtkanlarına düşmanlık gösterenler dostluklarını gayrı-Müslim hayat tarzından esirgemediler. (s. 23)

Henry! Sen neden burada olduğunu bilmek zorundasın! (s. 25)

Soğuk Savaş (…) bir yalandı.

ABD 1933 yılına kadar ihtilalin getirdiği yönetimi tanımadıysa da, Lenin’in yeni siyasi iktisadı (NEP) Amerika’nın en zengin işadamlarından büyük destek gördü. (s. 31)

Ruslar her on yılda yenilenmek üzere 1925 yılında Türkiye ile SSCB arasında imzalanmış saldırmazlık paktını Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında takındığı tavrı gerekçe göstererek hükümsüz bıraktılar. Türkiye can havliyle kendini NATO’nun kucağına attı. Yerküre üzerinde Soğuk Savaş retoriğini milli menfaatleriyle birleştiren yegâne ülke Türkiye oldu.

Soğuk Savaş aldatmacası yürürlükte kaldığı sürece SSCB yeterliği ve kapasitesi itibariyle şişirildi. SSCB’nin süper diye nitelendirilebilecek hiçbir vasfı olmadığı ve dünya sisteminin Sovyet Rusya’yı Çarlık Rusya’dan daha kolay denetlediği, ancak SSCB’nin bir hafta içinde çöküvermesiyle fark edilebildi. (s. 33)

SSCB görünüşte ABD’nin rakibi, hasmı; ama gerçekte beynelmilel sermayenin şamar oğlanıydı.

…beynelmilel dev sermaye Sovyetleri küçük düşürerek yerküre üzerindeki hiçbir gücün kendisine meydan okumaya cesaret edemeyeceği propagandasını yaptı. (s. 35)

Adlandırılan kişi kadere tanıklık eder. Neyi adlandırmayı göze almışsa, ona kulak kesilir ki adını bilirsin.

Bir muamma olarak doğrum ve bir bilmece olarak öleceğim.

…her bir insan dahi tıpkı benim gibi bir muamma olarak doğar ve bir bilmece olarak ölür. (s. 36)

Can taşımak imkân taşımak demektir.
İnsanların imkânı dediğimiz şey, o güne kadar ne idiyseler olduklarının ötesine gidebilme, üstüne çıkabilme gücüdür.

İnsan hayatı kendini tekrar edip duran bir devr-i dâim manzarası arz etmediği takdirde sahiden insan hayatı olur. Evet, alnımıza ne yazıldıysa onu yaşarız ve fakat uhdemizdeki insanlık, robot, kukla, köpek değil de insan olmuşluk, alnımıza kendimizi tekrar etmeyeceğimizin yazıldığına karinedir. Tarih tekerrür etmeyecektir. (s. 39)

Kendini bil
Kendini bilme süreci (…) bir disiplin haline de getirilemez.
Çünkü kendilik bilgisi herkim ona kavuşmuşsa yalnızca kendini kapsar.
Kendilik bilgisi biriciklik bilgisidir.
Aradığımız bilgi, bilgi olma özelliğini kamuya sunulur sunulmaz kaybeder.

Biz insanlar canımızın neyi canlı tuttuğu bilgisinden yoksun bırakılmakla kalmamışız; yaşarken hangi eylemler için yeterli olduğumuzun bilgisi de bizdn saklanmıştır. (s. 40-41)

Âdem aleyhisselam bir halife olarak yaratılmıştır.
İnsanın halifeliği onun bir mirası üzerine alma kabiliyeti taşımasına dayanır. Neyin varisi olduğu hakkındaki bilinç insanı insan yapar.

Allah’ın insan değil; insanın Allah’a yakınlığı: İnsan hayatıyla insan olmanın mevcudiyeti arasındaki farka anlam veren yegâne belirti budur. (s. 43)

Her insan bir muamma olarak doğar diyeceğimize, her insan bir ümit olarak doğar desek de olurdu. Her yaşayan insan, yaşayan her diğer insan karşısında bir ümittir. (s. 44)

Yeni Çağ iki şeyin kendilerini birbirlerinden yalıtması suretiyle var oldu. Miladın XI. yüzyılından itibaren Akdeniz havzasında (…) iki kültür atmosferi oluştu. Bunlardan ilki…
…insanlardan ümîdvâr olanların geliştirdiği bir kültür atmosferiydi.
(diğeri) …kimliklerine o insanla rekabet edişleri yüzünden (…) işe önce “öteki” çizgisini belirginleştirmekle başladılar. (s. 45)

…iki kültür atmosferinin nesnelerle ve öznelerle kurulan ilişki bakımından hayatiyet arayışlarındaki tutumlar birbirine zıt gitti. Avrupa’da servet (sermaye) sahibi olanlar, kudret kazandılar, iktidarı ele geçirdiler. Türkiye’de kudretli olunduğu, iktidar etkisi gösterildiği nispette servete (sermayeye) kavuşuldu.

…iktidarın gölgesinde sermaye sahibi olunabilen kültür atmosferlerinde toplumu sadece ve bilhassa toplumsal yapıya ilişkin endişeler harekete geçirir. Orada hiçbir güç efsanelerin ikna gücünü bastıramaz. (s. 46)

Seni Allah gönderdi deriz. Demek ki Allah’tan ümit etmek ve bu ümidin haznesi olarak insanı görmek belli bir kültürün, bizi içine alan kültürün özellikleri içinde yer alır. (s. 49)

…çoğu kimse nerede durulduğu sorusunu cevaplandırmaktan imtina ediyor. Neden? Çünkü “imanımın beni bulunmaya zorladığı yerdeyim” diyecek kişi ortaya çıkmıyor ve ortam “küfrün bana tesis ettiği yeri dolduruyorum” diyenin açık sözlülüğüne rağbet etmeye elvermiyor. (s. 69)

Kapitalizmin bir seçeneği kalmadığı iddiasını ikna edici saymışsak, “tarih bitti” deriz, çünkü insanlık girebileceği nihai şekle kavuştu.

Kıyamet kopmadığına göre, tarihin sonu gelmiş olamaz. Acaba sonu gelen şey kapitalizmdir de bizim gözümüzü mü boyuyorlar? (s. 70)

Sonu geldiği iddia ve arzu edilen tarih bize dayatılmak istenen, yutturulmak istenen bir tasavvurdur, epistemic şiddet uygulamanın bir aracıdır. (s. 71)

Kapitalizm (…) zaruri bir kültür gerçeği değil; sadece bir üretim tarzıdır. (s. 77)

Kapitalizmin varlığı sermayenin birikmesine olduğu kadar, sermayenin belli bir merkeze kaymasına, bir azınlık elinde toplanmasına bağlıdır. (s. 81)

Kapitalizm hayatta kalışını ortaya bir tüketim kültürü çıkarmasına borçludur. (s. 89)

Neyi öğrenmek istiyorsak zihnimizi onu öğrenmeye müsait duruma getirmek zorundayız. (s. 97)

Lord Acton “Modern tarih Osmanlı Fethi baskısı altında başlar.”

Albert Sorel “Türk milleti diye bir şey yoktur, var olan düşman topluluklar ortasında otağ kurmuş fatihlerdir; Türklerin şeklini verdiği şeye asla Devlet denemez, o şey zaptetmekten başka işe yaramayan bir ordudur ki durmaya icbar edilir edilmez çözülme temayülü göstermiştir.” (s. 99)

Kapitalimin doğuşu, Osmanlı Fethi ile Modern tarih arasında kurabileceğimiz yegâne doğrudan bağ Akdeniz havzasında bir yanda kapitalizmin doğmasına imkân veren bir toprak parçası bırakan ve diğer yanda kapitalizmin doğmasına imkân vermeyen büyük bir alanın korumasını teminata bağlayan bağdır.

Türkler Avrupalıları bilinen ve hayatiyeti olan dünyadan yalıttı. Dünyanın daha üretken alanlarıyla Avrupa arasında Antik Çağdan beri süregelen alış-veriş, olağan değer akışı Türk engeline takılınca Avrupalılar başlarının çaresine kendilerine mahsus bir mekanizma icat etmek suretiyle bakmak zarureti duydular. (s. 100)

Ne zaman ki Türk donanması devreden çıkıp denizlerdeki Türk hâkimiyeti sona erdi, işte o zaman kapitalizm serpilmek için fırsat buldu.

Kapitalizmi yerküre ölçüsünde muzaffer kılmaya giden yolu Türk donanmasının İnebahtı’da mehvedilmesi açtı. (s. 101)


Şule Yayınları

2004

1 yorum:

  1. İsmet ÖZEL'in LENİN, SSCB ile ilgili söylediği iddiaların gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur... Saçmalama özgürlüğünü kullanmışdır... SSCB'nin nükleer gücünü bugün PUTİN Rusya'sı kullanmaktadır... zira, 1,5 milyarlık ÇİN'in Sibirya ve ortaasyaya uzanan RUS topraklarını işgal etmekten tek çekincesi de PUTİN'in halen elinde olan ÇİN'i yeryüzünden silecek nitelikte bulunan NÜKLEER başlıklı kıtalararası füzelerdir.. Mesele ÖZEL'in karikatürize etdiği gibi de basit de değildir... Nitekim geçmiş yıllarda HAZar Denizi ve İran üstünden balistik uzun menzilli füzelerle Suriye'deki İŞİD üstlerini vuran PUTİN kullandığı bu silah gücünü de tabii ki SSCB'nden miras almışdır... Eski Sovyet nüfuundaki TÜRK Cumhuriyetleri de RUSYA'nınaskeri gücünü bildikleri için PUTİN'in etki ve çmerinden çıkmamışlardır... Özetle, İsmet Özel kendisini dinletmek için zaman zaman aslı astarı olmayan uçuk laflar yazmış diyebiliriz.

    YanıtlaSil