Jacques Lacan (1901-1981)
Asıl ve tam adı Jacques-Marie Emile Lacan’dır.
Lacan, Sigmund Freud’un çalışmalarını
Ferdinand de Saussure’nin yapısal dil biliminin ışığında yeniden yorumlamıştır.
Lacan’a göre özne
dilde inşa edilir.
Lacan’ın öznesi “süreç içindeki özne”dir.
Süreç içindeki öznenin kavranabilmesi için
Lacan, bireyin özne olarak inşasında gösterenin yani dilin belirleyiciliğini vurgular.
Burada asıl mesele toplumsal ilişkilere ilişkin olarak üretilen özne kavramıdır.
Toplumsal ilişkiler, dış dünyayı
yüklemleyebilen bir öznenin üretildiği süreçte saptanır.
Lacan’a göre, gösteren/gösterilen formülü
dilbilimin temelidir.
Gösteren/gösterilen ikiliğinin anlamın
üretilmesi sürecinde gösterenin gerçek ilişkilere olanak tanıması ise “anlamın
yalnızca bir başka anlama ilişkin olarak anlaşılabileceği” düşüncesine karşılık
gelir. Bu düşünce yapısalcılığın ve semiyolojinin temelini oluşturur.
Lacan dilin kendini “anlam etkilerine” teslim
etme olgusunu kapitone noktaları ile açıklar.
Kapitone noktaları, anlamlandırma zincirinin yönünün saptandığı ayrıcalıklı noktalar
olarak ortaya çıkar.
Gösteren ve gösterilen “gösterme” edimine
direnen bir çizgiyle ayrılmış iki farklı düzendir. Öznenin anlama ilişkin olarak inşa edilme süreci içerisinde
“ben”, “sen”, “o” gösterenleri aynı gösterilenlere karşılık gelmez. Anlaşabilmek
için belirli söylemler içerisinde gösterenleri sabitlemek ve belirli
gösterilenlere raptiyelemek gerekir. Lacan yapısalcı gelenek içerisinde
raptiyelerin olduğu noktalara kapitone noktaları adını verir.
Ayna
Evresi
Ayna evresi çocuğun kendi imgesini aynada
tanıma kapasitesi olarak ortaya çıkar. Çocuğun
dile girişi aynada kendi imgesini tanımasıyla olur. Ayna evresi Lacan’da
imgeselin oluşum anı olarak ele alınır. Bu aşamada
çocuk kendi biçimini diğerlerinin biçiminden ayırt edecek egoya sahip değildir.
İmgesel düzen Oidipus öncesidir ve benlik, başkası olarak algıladığı
kimse ile kaynaşıp bütünleşme arzusu içinde olur. Çocuğun annesini arzulaması ise annesinin arzularını
arzulamak anlamına gelir.
Çocuğun, annesi için fallus olma arzusu
hiçbir zaman bilinçte yer almaz ve doğrudan bilinçdışına kodlanır. Oidipus’un
ikinci aşamasına geçerek Babanın Yasası fallus
olarak çocuğu anneden kastre ederek anne ile dolayımsız ilişkiye son verir.
Dahası çocuk Oidipus özdeşleşme aracılığıyla kültürün dünyasına girer. Lacan’a göre
bu “insanlaştırıcı kastrasyon”dur
Simgesel düzene geçiş Oidipus kompleksini temsil ederken, dilin yasaları
ve toplum çocuğa babanın adını ve onun “hayır” yanıtlarını kabullendirir.
Simgesel düzen, çocuğu ben, sen, o demesini
sağlayacak ve böylece küçük yavruya, yetişkin üçüncü kişilerin dünyasında
kendini bir insan çocuğu olarak konumlama olanağını verecek nesnelleştirici
dilin düzeni içine sokar.
İmgesel ve simgesel düzenden sonraki düzen
ise gerçektir.
İmgesel, simgesel ve gerçeklikten birisi diğer
ikisinin aracılığı olmadan dolaysız bir biçimde deneyimlenemez.
Lacan’a göre bilinçdışının dile benzeyen
bir yapısı vardır.
Lacan’ı etkileyen başka bir dilbilimci ise
Norman Jakobson’dur. Jakobson da teorisinde “dil ve söz arasındaki ilişkiye
önem verir”. Konuşurken ‘ayıklama’ ve ‘birleştirme’ olmak üzere iki edimde
bulunuruz.
Ayıklama “dil” düzeyinde gerçekleşirken,
birleştirme söz düzeyinde gerçekleşir. Birleştirme edimi art zamanlıdır.
İfadenin anlamı, sözcüklerin belli bir düzende sıralanmasıyla mümkündür.
Lacan’ın dilbilim ile ilgili olarak ilişkisi
olduğu başka bir düşünür Noam Chomsky’dir.
Chomsky’nin hem dilbilime hem de modern düşünceye
üç yönde katkısı olmuştur. İlk olarak dilbilimi tanımlayıcı ve tümdengelim
düzeyinden dilde yaratıcı bir bakış yaratan ideal bir yeterlik düzeyine ve
“derin yapıya” taşır. İkincil olarak dil yeterliliği insanlar tarafından sahip
olunan içsel bilişsel bir kategoridir. Yani dilsel özgürlük ve yaratıcılık
sonradan edinilen bir şey değildir. Üçüncü olarak “yeterlilik” ve “performans”
arasındaki ayrımdır.
Chomsky’nin teorisinde üç kavram vardır:
yüzeysel ve karmaşık yapılar, derin ve daha basit yapılar ve dönüşüm kuralları.
Ona göre derin yapılar doğuştan getirilen ve merkezî sinir siteminin
örgütlenmesinin bir ürünüyken, dönüşüm kuralları ve yüzeysel yapılar kazanılmış
mahiyettedir.
Lacan, gösterileni ‘tıpkı bir içsel
deneyim’ gibi düşünür. Bununla birlikte yüzeysel, kültürel yapıların bilinçdışı
yapılardan türediğini düşünür.
Lacan’a göre psikanalizin nesnesi olan
bilinçdışı, dilin mantıki bir sonucudur.
Lacan’a göre “dil ile belirlenme, kültürün
simgesel düzenine girme, Oedipal evre ile aynı anlama gelir.
Lacan’ın özne kuramında öznenin “öyküsü doğumla
başlar, bedenin bölgeselleştirmesiyle devam eder, ayna aşamasına, dile ve
Oidipus Kompleksi’ne varır.
Baba Yasası
Baba, çocuğu “arzunun nesnesinden” yani
annesinden mahrum eder. Çocuk sonraki evrede annesinde
eksik olanı tamamlayamayacağını anlar ve simgesel olarak babası tarafından
kastre edilir. Bu çocuğun kendi olabilmek için ödediği bedeldir. Bundan sonra
“çocuk kültür, dil ve uygarlık dünyasına girer.
Simgesel düzene giremeyen birey gerçekliği,
kendi öznelliğini ve diğerlerini ayırt edemez ve psikoz ortaya çıkar.
---
Modern Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof. Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2304,
Eskişehir, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder