Max Weber (1864-1920)
Almanya’da Erfurt’da doğdu. Heidelberg, Berlin ve Göttingen
Üniversitelerinde çalıştı. 1902’de Alman Sosyoloji Derneğinin kurucuları arasında
yer aldı.
Weber, doğa bilimleri ile kültür bilimleri arasında kesin
bir ayrım yapan Alman felsefe geleneğinde yetişmiştir.
Durkheim için sosyolojinin konusu toplumsal olgular iken,
Weber için sosyolojinin konusu toplumsal eylemlerdir.
Marx’ın çalışmaları ile karşılaştırıldığında; Marx temelde
bir kapitalizm teorisi sunarken Weber’in çalışmalarında esas olarak bir
rasyonelleşme/akılcılaşma teorisi sunduğu savunulur.
Sosyolojinin Konusu
Weber’in yorumlayıcı sosyolojik yaklaşımına göre, düşünen
bir varlık olarak insan, başkalarının düşüncelerini ve tepkilerini dikkate alarak
hareket eden kültürel bir varlıktır. Ona
göre, sosyoloji toplumsal eylemleri yorumlayarak anlayan ve bu eylemleri kendi
süreç ve etkileri (sonuçları) açısından nedensel olarak açıklamak isteyen bir
bilim dalıdır.
Bireylerin içgüdüsel nitelik taşımayan anlamlı bütün
eylemleri toplumsal eylemdir.
Ona göre sosyolojinin ampirik olarak ele alabileceği nesne,
gözleme uygun olan insanın toplumsal eylemidir.
Weber’in sosyolojik yaklaşımında toplumsal gerçekliğin ilk
ve temel düzeyinde toplumsal eylemler yer almaktadır. İkinci düzeyde bu
toplumsal eylemlerle ilintili toplumsal ilişkiler içerilmektedir. Üçüncü
düzeyde ise, süreç içinde oluşan toplumsal oluşumlar yer alır.
İnsan eylemi burada tek başına fiziksel bir hareket olarak
düşünülmemektedir. Önemli olan insan eylemini etkileyen, bu eyleme yön veren,
bu eyleme neden (motif) olan değer, norm, kural, ilke, ekonomik düzen, siyasal
rejim gibi kültürel niteliklerdir. İnsan eylemleri sadece bu eylemlere neden
olan kültürel nitelikler aracılığıyla anlaşılabilir.
Nedensellik
Herhangi bir insan eylemini yönlendiren, motive eden
nedenleri bilebildiğimiz sürece bize o değerler anlamlı görünebilir.
Eylemleri anlaşılır kılan belirli bir anlam bağlamı içinde
gerçekleştirilmiş olmalarıdır. Weber’in anlamacı yöntemi nedensel açıdan geçerli
bir yorumlamayı içermektedir.
Değer İlgisi ve Değer
Yansızlığı
“Değer ilgisi, bilim insanının araştıracağı konuyu kendi ilgisine
göre seçmesi iken, “değer yansızlığı” ise araştırmacının araştırma sırasında
ortaya çıkan verilere kendi ve başkalarının değerlerini dayatmaması anlamına gelmektedir.
Weber sosyologların araştırma sırasında, kendi kişisel değer
yargıları ile ortaya çıkan toplumsal gerçekliği karıştırmaması gerektiğini düşünmektedir.
Ona göre, aynı kavrama çok farklı anlamlar verilebilmektedir.
Weber bundan kurtulmak için ideal tip olarak ifade edilen yöntemsel aracı
kullanmaktadır.
İdeal Tip
İdeal tip, değer yargılarından arınmış, tekil bir olgunun
ortalama özelliklerini ifade eden, gerçek hayatta rastlanmayan açıklayıcı kurgulardır.
Toplumsal Eylem Tipleri
Geleneksel motiflere
dayanan eylemler: Bireylerin bu eylem
biçimi alışılagelmiş inançlar tarafından belirlenir (selamlaşmak gibi…).
Duygusal motiflere dayalı
eylemler: Bir uyaran sonucunda meydana gelebilir.
Değersel-akılcı eylemler: Belli bir hedefi olan, amacı planlı olarak belirlenmiş
eylem tipidir. Burada kişinin amacına ulaşmayı
etkileyen nedenler görev, şeref, din, bağlılık, sorumluluk gibi değerler
temelinde gelişir. Rüşvet teklifini, insanlık onuruna yediremeyen bir bürokrat
-ütopik de olsa- bu eylem biçimine örnektir).
Amaçsal-akılcı eylemler: Planlı ve rasyonel bir
eylem tipidir. Kişi belirlediği bir hedefe ulaşmak
için, amacı için en uygun akılcı araçları seçer.
Otorite Tipleri
Weber, iktidarı “insanları itaat etmeye ve arzu etmedikleri şeyleri
yapmaya zorlayabilme” olarak ifade etmiştir. Weber
iktidarı meşru ve meşru olamayan iktidar olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Bu
ikili ayırımda rızaya dayanan/meşru iktidara ise otorite
adını vermektedir.
Geleneksel otorite:
Kaynağını gelenekler oluşturmaktadır. Liderin
yönetimi gelenekler tarafından kabul görmekte ve uygulamaları ise keyfi ve kişisel
olabilmektedir. Liderler, otoritelerini miras yoluyla elde ederler.
Karizmatik otorite:
Meşruluğunu lider kişinin kişisel
özelliklerinden, kutsallığından, kahramanlık gücünden alır.
Yasal-ussal otorite:
Meşruluğu akılcı ilkelere göre oluşturulmuş kanunlara
dayanmaktadır. Yasal-ussal otorite tipinin
yönetim (örgüt) aygıtı bürokrasidir.
Bu otorite tipinde insanlar, aslında liderlere değil
kurallara itaat etmiş olurlar.
Bürokrasi
Weber’in çalışmalarında rasyonelleşmenin, özellikle de
formel rasyonalitenin en tipik örneğini bürokrasi oluşturur.
Bürokrasi “her biri uzmanlaşmış bir işlevi yerine getiren
çok sayıda birey arasındaki işbirliğinin sürekli örgütlenmesi” olarak tanımlanmaktadır.
Bürokrasinin somut işleyiş
biçimi
1) Yazılı kurallar örgüt içinde yer alan her bireyin
hareketini belirler.
2) Kesin bir hiyerarşi vardır. Yukarıdan aşağıya doğru uzanan bir emir zinciri vardır.
3) Bürokrasinin yönetimi yazılı
belgelere (dosyalara) dayanır. Çalışanları, maddi
araçları ve dosyaları ile birlikte bu birime kamu sektöründe daire özel sektörde ise büro
denir.
4) Büro ve dairenin gelişmesine paralel olarak resmi işlerin
niteliği buralarda çalışanların çalışma kapasitelerini tam olarak kullanmalarını
gerektirir.
5) Bürokratlar belli kurallara uymakla yükümlüdür. Bu
kurallar kapsamlı ve istikrarlıdır.
6) Örgütte çalışan insanlar maddi kaynakların sahibi değildir.
Bürokratik yapı içinde gücü elinde tutan belli bir kesim aynı
zamanda bu yapıyı da yönetmektedir. Weber’in bürokrasi konusundaki en büyük
korkusu ise bürokratik yaşamın bütün özelliklerine egemen olan rasyonelleşmenin
bireysel özgürlük için bir tehdit oluşturmasıdır. Modern bürokrasiler, kendi kurallarına köle gibi bağlı
bireyler yaratmakta ve bireylerin özgürlük ve özerkliklerini yok etmektedirler.
Bu yüzden bürokrasi insanları “demir kafese”
hapsetmektedir.
Weber’e göre, modern toplumları önceki toplumsal
organizasyon biçimlerinden ayıran şey, yeni sınıf mücadelesi biçimleri değil,
rasyonalitenin ortaya çıkışıdır. Kapitalizm ve demokrasinin ortaya çıkısıyla
gündelik hayat rasyonelleşir ve büyüsü bozulurken, dünya bilim ve aklın
etkisiyle gizemli ve büyüsel niteliklerini yitirir.
Weber bu çalışmasında dinsel faktörlerin ekonomik bir
düzenleme biçimi olarak kapitalizmin oluşumu üzerindeki etkilerini
incelemektedir.
Weber, ilk olarak ideal bir tip olarak kapitalizmin tarihsel
kavramsallaştırmasını istatistiksel analizler temelinde oluşturur. Avrupa’da
Protestanların ve özellikle bazı mezheplerin ekonomik bakımdan önemli düzeyde
bir servete sahip olduklarını tespit eder.
Daha sonra Protestan ahlâkı anlayışı ile kapitalizmin anlayışı
arasında önemli bir ilişki olduğunu analiz etmektedir.
Protestanlığın; kalvinizm, methodism, pietism ve baptism
olmak üzere dört eğilimi vardır. Weber, Protestan ahlâkı olarak adlandırdığı
kavramı daha çok Protestanlığın Calvinist eğilimine dayandırmaktadır. Protestan
ahlâkını oluşturan Calvinist ilkeler şöyle özetlenmektedir:
1. Dünyayı yaratan ve yöneten tanrıdır.
2. Tanrı, herkesin kurtuluşunu veya lanetlenmesini önceden
belirlemiştir. Bu kutsal kararlar çabalarla değiştirilemez.
3. Kurtulması ya da lanetlenmesi gereken insanın esas ödevi
Tanrı için çalışmak ve yeryüzünde Tanrının krallığını kurmaktır.
4. İnsanın kurtuluşu sadece tanrının merhameti ile
mümkünüdür.
Calvinizmin bu ilkeleri insanları Tanrı için çalışmalıdırlar
yaklaşımıyla örgütlenmiştir.
Tanrı için çalışma eylemi, toplumsal yaşamın ekonomik
örgütlenmesi için temel bir motif olmuştur.
Ona göre, Çin, Hindistan ve İslam uygarlıklarında Batı tipi
kapitalizmin oluşumu için gerekli toplumsal ve dinsel koşullar mevcut olmadığı
için kapitalizm Batı toplumlarına özgü bir sistem olarak gelişmiştir.
Weber için, Hıristiyanlık kâr anlayışı ile akılcı çalışma
disiplinini ilk defa birleştiren bir dindir.
Kapitalizmin özellikleri:
1. Özel mülkiyetin gelişmesi ve girişimcinin üretim için
gerekli araçlar üzerinde kontrolünün sistematikleşmesi.
2. Emeğin piyasanın talep koşullarına bağlı olarak özgürce
hareket etmesi.
3. Ticaretle ilgili bütün akılcı olmayan kısıtlamaların kaldırılması.
4. Bireyleri içine alan genel hukuksal çerçevenin olması.
5. Rasyonel teknoloji kullanımının yoğunlaşması.
6. Ekonomik yaşamın ticarileşmesi.
TABAKALAŞMA TEORİSİ
Sınıf
Weber tabakalaşma teorisinde, Marx gibi sınıf kavramından
söz etse de bu kavramı Marx’tan önemli ölçüde farklı bir çerçevede tanımlar. Weber’in
teorisinde sınıf konumları mülkiyetin yanı sıra mülkiyet dışında kalan beceri,
eğitim, bilgi ve benzeri bireylerin piyasaya sunduğu çeşitli nitelikteki
ekonomik faktörlere göre belirlenmektedir.
Weber’in sınıf kavramı ortak sınıfsal koşulları paylaşan
herhangi bir insan topluluğunu içermektedir.
Weber’e göre ekonomik kaynaklar üzerinde mülkiyet hakkına
sahip olup olmama
sınışarın temel ayrım noktasıdır. Diğer bir deyişle,
“mülkiyet” ve “mülksüzlük” bütün sınıf konumlarının temel kategorisidir.
Sınıfın “mülkiyet” ve “mülksüzlük” temelinde yapılan ayrımından
sonra, Weber olumlu ve olumsuz
ayrıcalıklı sınıf tipleri gruplandırır. Ona göre; Olumlu ayrıcalıklı sınıflar
içinde mülkiyetçi ya da mülk sahibi ile kazanç veya ticari olmak üzere iki tip
sınıf yer almaktadır:
a) Mülkiyetçi veya
mülk sahibi sınıfların içine toprak, maden, fabrika gibi
mülklere sahip ve bunlardan rant elde edenleri yerleştirmektedir.
b) Kazanç veya ticari
sınıf içinde ise, piyasaya arz edilebilecek malları olanlar; yani endüstri
veya tarım alanındaki girişimciler, tüccarlar, bankerler, eğitimleri nedeniyle
piyasaya hizmet sunan meslek sahipleri üyeleri yer almaktadır.
Olumsuz ayrıcalıklı sınıf içinde ise herhangi bir şekilde
üzerinde tasarruf yapabilecekleri mülkiyeti ve hünerleri olamayan ücretli çalışan
işçiler yer almaktadır.
Weber’e göre, insanların üretim sürecindeki sınıfsal
konumlarını belirleyen temel faktör, bireyin sahip olduğu bilgi, beceri ve
niteliğidir.
Statü
Statü
birey ve gruplara başkalarınca yüklenen toplumsal saygınlık veya itibarı ifade
etmektedir.
“Sınıf” temelli tabakalaşma üretim ve mülkiyet ilişkilerine
dayanırken, “statü” temelli tabakalaşma ise yaşam tarzlarını temsil eden
tüketim biçimlerine göre şekillenmektedir.
Parti
Weber statü ve partilerin bireylerin ve grupların ekonomik
koşullarını ciddi düzeyde etkilediğini belirtmektedir. Bu siyasal güç kişilerin yaşam şanslarını ve toplumda var
olan fırsatlara ulaşmalarını önemli ölçüde etkileyebilmektedir.
---
Klasik Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof.Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2685
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder