17 Haziran 1951’de, o sıralarda Nâzım’ın üvey kardeşi Melda
ile nişanlı olan Refik Erduran, tüm kaçış detaylarını bizzat hazırladığı bir
planla komünist şairin Türkiye’den uzaklaşmasını sağlamıştı.
Aslında Nâzım Hikmet, çevresinin etkisinde kalmasa idi muhtemelen
kaçmayacak veya kaçamayacaktı.
Nâzım, tutuklanmadan önce olduğu gibi bir yandan İpekçiler’e
ait İpek Film Stüdyoları’nda çalışmaya başlamış, bir yandan Münevver Andaç’la
bir araya gelmiş, doğacak çocuğu Memet’i bekliyordu.
Motorla Karadeniz’e açılan Refik Erduran, Nâzım’ı bir
Romanya şilebine bindirmiş, üç gün sonra 20 Temmuz’da Bükreş Radyosu Nâzım’ın
Romanya’da olduğunu açıklamıştı.
Türk vatandaşlığından çıkarılan Nâzım Hikmet’e dedelerinin
memleketi Polanya kucak açtı. O da Polonya vatandaşlığına geçip Verzanski
soyadını aldı. Ölümünden kısa süre önce ise Sovyet vatandaşlığına geçmişti.
Fuat Uluç “Şairdir fakat büyük değil. Bu topraklarda
doğmuştur, fakat Türk değil. Hasret şiirleri yazar, fakat samimi değil.
Memleketçi görünür, fakat yurtsever değil.”
Selanik’te dünyaya gelen Nâzım Hikmet Ran, bir deniz
motoruna atlayıp Türkiye’den kaçmıştı. Fakat yıllar önce Nâzım’ın anneannesinin
babası da Dolmabahçe açıklarında demirleyen mektep gemisinden kaçarak
Osmanlı’ya iltica etmişti. Mehmet Ali ismini alan bu kişi Fransız-Alman
sınırındaki Magdeburg kasabasından Julien Dietrich’ti. Babası ise Alman besteci
Frederik Schuman ile akrabalığı bulunan Karl Dietrich adında bir müzisyen.
Sultan Abdülmecid’in, himayesine alarak, daha sonra sadrazamlığa gelecek
Hariciye Nazırı Ali Paşa’ya manevi evlat verilmesini istediği Hügonot olarak
adlandırılan Prostestanlık mezhebine mensup bu kişi Müslüman olduktan sonra
eğitimlerini tamamlar, Müşir Mehmet Ali Paşa olup Osmanlı ordusuna hizmet eder.
Macar veya Magdeburg Paşa olarak da bilinir ve Kafkaslardan gelen Çerkes Hafız
Paşa’nın kızı Ayşe Sıdıka Hanım’la evlenir. Hafız Paşa’nın diğer kızı Hatice
Hanım da Sabri Paşa’nın eşi olur. Sabri Ülgener, Hatice Hanım’ın kızından
torunudur. Sabri Paşa’nın kardeşi Ahmet Efendi’nin torunu ise İstiklal
Harbi’nin ünlü kumandanlarından Kazım Karabekir Paşa’dır.
Müşir Mehmet Ali Paşa’nın Ayşe Sıdıka Hanım’la evliliğinden
ayrı bir dünya kurulur. Zekiye, Hayriye, Leyla ve Adeviye adlarını verdikleri 4
kızları doğar. Zekiye, İsmail Fazıl Paşa ile -ki Ali Fuat Cebesoy’un babasıdır-
olur. Hayriye, Hareket Ordusu Kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa ile evlenir. Nimet,
Muhsin, Tahsin, çocuklarıdır. Nimet, İttihatçıların İzmir valisi Rahmi Aslan’la
evlenir. Tahsin Bey’in oğlu ise ünlü Mehmet Ali Aybar’dır.
Leyla Hanım ise Nâzım Hikmet’in ailesindeki bir başka
yabancı kolu teşkil ettirir, o da Hasan Enver Paşa ile evlenir. Enver Paşa,
asıl adı Konstantyn Borzecki olan Polonyalı Mustafa Celalettin Paşa’nın
oğludur. Ülkesindeki iç ayaklanmaya katıldığı için önce Fransa, ardından
Osmanlı’ya sığınan Celalettin Paşa, orduya katılır. Müslüman olup maiyetinde
bulunduğu Ömer Paşa’nın kızı Sıdıka (Saffet) Hanım’la birleştirir hayatını.
Hasan Enver Paşa-Leyla Hanım evliliğinden Münevver, Mustafa
Celalettin, Mehmet Ali, Sare ve Celile dünyaya gelir. Münevver Hanım, Samih
Rifat ile evlenir; şair Oktay Rifat onun oğludur. Sare Hanım ise ilk evliliğini
ünlü iş adamı, siyasetçi Şevket Mocan’la yapar. Celile Hanım şair, Vali Nâzım
Paşa’nın oğlu Hikmet Nâzım ile nikâhlanır. Hikmet Nâzım’ın iki kardeşi vardır,
Mediha ve Güzide. Mediha Hanım’ın da Kolağası Necip Bey ile evliliğinden biri
bir dönemin ünlü gazeteci yazarı Mehmet Celalettin (Ezine) ile Mustafa Orhan
adlarında çocukları olur. Celile-Hikmet Nâzım çiftinin Samiye ve Nâzım Hikmet
(Ran) adlarında çocukları gelir dünyaya.
Nâzım Hikmet 20 Kasım 1901’de doğmasına rağmen bir yıl daha
genç gözüksün diye doğum tarihi 15 Ocak 1902 olarak kaydedilir. Nâzım,
Galatasaray Lisesi’nin hazırlık sınıfında okudu, Nişantaşı Sultanisi’nden mezun
oldu. Heybeliada Bahriye Mektebi’ni 1919’da bitirdi. Hamidiye kruvazörüne
girdi, sağlık sorunları sebebiyle askerlikten çürüğe çıkarıldı. Şiire her zaman
ilgisi vardı. 1921’de arkadaşlarıyla Ankara’ya geçmek için yola koyulurlar.
Ancak arkadaşlarından Vâlâ Nureddin ile kendisine izin çıktı. Tam Anadolu’ya
geçmek üzere iken İnebolu’da, kendilerine Spartakistler diyen sonradan CHP’de
önemli görevler alan sosyalizm savunucuları ile tanıştılar. Fikirleri bu
şekilde değişmeye başladı. Ankara’da İstanbul gençliğini millî mücadeleye
çağıran şiirler yazma görevi verildi onlara. Kısa süre sonra öğretmen olarak
Vâ-Nu ile birlikte Bolu’ya atandılar. 30 Eylül 1921’de Batum’a varırlar.
3 Haziran 1963’te ölen Nâzım, 5 Ocak 2009 tarihinde, yine
iktidardaki bir sağ hükûmet tarafından iade edilen Türk vatandaşlığı hakkına
kavuştu.
Cemal Kalyoncu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder