12 Ağustos 2025 Salı

Diane Morgan - Mimarlar için Kant - Notlar

Diane Morgan - Mimarlar için Kant - Notlar

Kant for Architects, Routledge, New York, 2018


 

Bu kitap Kant'ın inşa etme ve barınma hakkındaki fikirlerinin, ama daha da önemlisi, evler ve dünyalar inşa etme fikrine küresel bir bakış açısı getiren kozmopolit anlayışlarının muhteşem, düşündürücü ve kışkırtıcı bir incelemesidir.

 

Kant, felsefenin misyonuna dair aydınlanmış vizyonunu mimari bir metafor olan mütevazı "mesken" metaforuyla temellendirdi.

…mütevazı amacının "kendimiz için güvenli bir yuva" inşa etmek olduğunu söyler; bu yuva, gezegenimizdeki sınırlı maddi kaynaklara ve yaşamak için sağlam ve güçlü ilkelere olan ihtiyacımıza uygun bir şekilde karşılık gelir.

 

Diane Morgan İngiltere'deki Leeds Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sanat Tarihi ve Kültürel Çalışmalar Bölümü'nde Kültürel Çalışmalar alanında öğretim görevlisidir.

 

Giriş - Peki neden şimdi Kant?

Mimarlığın Üçlü Yapısı

Vitruvius’un üç ilkesi: Firmitas (dayanıklılık), Utilitas (kamu hizmeti), Venustas (güzellik) — mimarlığın temel bileşenleri olarak sunuluyor. Bu üçlü, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zamansal ve estetik bir sorumluluk alanı yaratıyor.

 

Zamansallık vurgusu: Geçici yapılar bile zamanla ilişki kurmak zorunda. Bu, mimarlığın yalnızca mekân değil, zamanla da müzakere eden bir sanat olduğunu gösteriyor.

Kant’ın katkısı: Kant, güzelliği “hayal gücü ve anlayışın özgür oyunu” olarak tanımlar.

 

Kant’a göre güzellik, bireyin dünyayla özgürce etkileşime girmesini sağlar. Yüce ise sınırları zorlayan, alışılmışın ötesine geçen bir deneyimdir. Mimarlık bu iki estetik deneyimi birleştirebilir.

Mekân, bireyin hayal gücünü serbestçe oynatabileceği bir alan olmalıdır. Bu, mimarlığın yalnızca barınma değil, varoluşsal bir deneyim sunduğu anlamına gelir.

Kant’ın estetik anlayışı, günümüzün aşırı programlanmış, işlevselliğe indirgenmiş mekânlarını eleştirmek için bir araç sunar.

 

Benjamin: Mimarlığı bir algı biçimi olarak ele alır

 

Heidegger: “İkamet etme” kavramı üzerinden mimarlığı varoluşsal bir meseleye dönüştürür. Mekân, “dünyada olma” biçimidir.

 

Lefebvre: Mekânın üretimi, toplumsal ilişkilerin bir yansımasıdır.

 

Kant mimarlığın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal bir alan olduğunu vurgular.

 

Benjamin’e göre sinema mimarlığın sabitliğine karşı bir zaman-mekân devrimidir.

 

Heidegger, savaş sonrası konutların işlevsel ama ruhsuz olduğunu söyler. “İkamet” yalnızca barınma değil, varoluşsal bir yerleşikliktir.

Hölderlin’in dizeleriyle, mekânın şiirsel bir deneyim alanı olması gerektiğini savunur. Bu, mimarlığın estetik ve ontolojik bir görev üstlenmesi anlamına gelir.

 

Lefebvre, inşa edilmiş çevrenin “eser” olmaktan çıkıp tekrarlanan, yapay “ürün”lere dönüşmesini eleştirir. Bu, özgünlük ve doğallığın yerini normatif, bürokratik bir düzenin almasıdır.

 

Görünürlük odaklı tasarım / Görme, artık anlama değil, tüketme aracıdır. Bu, Lefebvre’in “görselleştirme kültürü” eleştirisinin merkezindedir.

 

Benjamin, mimarlığın uzman bakışına değil, gündelik ve kolektif deneyime dayanması gerektiğini savunur.

 

Bölüm 1 / Kant, büyük ölçüde yıkılmış doğum yeri ve hayat boyu yaşadığı yer olan Königsberg ile ilişkisini ele alıyor.

Bölüm 2 / Kant'ın "eleştiri" kavramını inceleyerek, düşünce ve eylemlerimizin daha geniş kapsamlı etkileri üzerine bu düşünceyi sürdürüyor.

Bölüm 3 / Kant'ın güzellik ölçütünün nasıl ele alındığını inceleyecektir.

Bölüm 4 / Estetik yargının analizi devam ediyor. Kant'ın yüceyi sunumunda mimari, doğa ve teknolojinin oynadığı rolü ele alıyoruz.

Son bölüm / Kant'ın eleştirel projesini yeniden ele alacak.

 

1 - Kant'ı Yerleştirmek

Königsberg/Kaliningrad şehri

Kant’ın yürüyüşleri, şehrin ritmini belirleyen bir saat gibi işlev görür. Bu, bireyin mekânla kurduğu düzenli ama kapalı ilişkiyi gösterir.

Kant’ın yürüyüşü, tesadüfi karşılaşmalardan çok, düzenin ve içe dönüklüğün bir ritüelidir.

Kant, şehrin nehirlerle bağlı, çok dilli ve çok kültürlü yapısını bilgi edinmenin bir aracı olarak görür. Seyahat etmeksizin bile dünya hakkında bilgi edinilebileceğini savunur.

Kant’a göre mekân, yalnızca fiziksel değil, ahlaki ve kültürel bir eğitim alanıdır.

 

Kant, Königsberg’i kültürel açıdan zengin bir liman şehri olarak överken, bu zenginliğin sömürgecilik ve serflik üzerine kurulu olduğunu göz ardı eder.

Bu eleştiri, mimarlığın yalnızca estetik değil, aynı zamanda politik bir alan olduğunu hatırlatır. Mega kentlerin ihtişamı, göçmen işçilerin görünmeyen emeğiyle örülüdür.

 

Kant’a göre, “dünya vatandaşı” olmak, yalnızca fiziksel olarak seyahat etmek değil, uzak yerlerle etik bir ilişki kurmaktır. Bu, mekânla düşünsel bir etkileşim biçimidir.

 

2 - Kant, eleştirel proje ve mimarlık

Kant, felsefesinin zor anlaşılır olmasına rağmen, düşüncenin toplumsal dönüşüm yaratmasını istiyordu.

Kültürel ilerlemenin amacı, edinilen bilgi ve becerileri insanlığın hizmetine sunmaktır.

 

Saf Aklın Eleştirisi’nde Kant, aklın doğası gereği cevaplayamayacağı sorularla yüzleştiğini belirtir.

Buna rağmen “bilmeye cesaret etmek” aydınlanmanın temelidir; birey, başkalarının otoritesine körü körüne teslim olmamalıdır.

 

Teknolojiler özünde iyi ya da kötü değildir; etik amaçlara hizmet ettiklerinde anlam kazanırlar.

 

Kant, küresel bir “kamusal alan” fikrini savunur: İnsanlar dünyanın başka yerlerindeki adaletsizliklerden etkilenmelidir.

Mesleki rollerimiz ne olursa olsun, adalet için mücadele etmekten kaçamayız.

Kant’a göre çağımız “eleştiri çağı”dır; din, yasa ve akıl eleştiriye tabi tutulmalıdır.

Aklın kendini sorgulamadığı yerde, savaş kaçınılmaz hale gelir.

 

Akıl, hiçbir otoriteye boyun eğmeden, her şeyi sorgulama hakkına sahiptir; bu özgürlük, onun varoluş koşuludur.

 

Akıl, hem dış baskılara hem de iç dürtülere karşı dikkatli olmalı; üretken düşünce ile boş spekülasyon arasındaki farkı gözetmelidir.

 

Kant, Platon’un duyular dünyasını terk ederek “boşlukta” fikirlerin peşinden gitmesini eleştirir.

Dirençle karşılaşmak, düşüncenin gelişmesi için gereklidir; aksi takdirde ilerleme sağlanamaz.

Kant’a göre spekülatif düşüncenin “özgür uçuşunu” engelleyen fiziksel kısıtlamalar sadece engel değil, yaratıcı fırsatlardır.

 

Mimarlık, diğer sanat formlarından farklı olarak zamansallığa ve kullanıma karşı sorumludur.

Mimarlık, sadece estetik değil, aynı zamanda kamu hizmeti ve yararlılık sorumluluğu taşır

 

Kant’ın “architectonics” kavramı, sistem inşa etme sanatını ifade eder; mimarlık bu anlamda felsefi sistemlerle metaforik bir bağ kurar.

Kant, felsefesini göğe uzanan bir kule değil, ayakları yere basan bir ev olarak tanımlar: sade, sağlam, yaşanabilir.

 

Evrensel projeler, farklılıklarla müzakere etmeyi ve birlikte çalışmayı gerektirir.

 

Rudofsky’ye göre geçmişte kuleler inanç ve umut sembolüydü; bugün ise şirket ve devlet gücünün göstergesi.

 

Temellerin nereden geldiği sorgulanmadan bilgiye güvenilmemelidir.

Kant, mimariyi kavramlar, ilkeler ve yargılar için bir metafor olarak kullanır.

 

3 - Mimarlığın istikrarsız durumu ve güzellikle ilişkisi

Kant, güzelliği “amaçsız amaçlılık” olarak tanımlar

Ormandaki açıklık örneği, güzelliğin işlevle ilişkilendirilmeden de sezgisel olarak deneyimlenebileceğini gösterir.

Güzelliği bir işleve bağlamak, onun özgür estetik etkisini zayıflatır.

Mimarlık, şiir, müzik gibi “özgür” sanatlara kıyasla işlevselliğe bağlı olduğu için Kant’a göre “ikincil” bir sanat biçimidir.

Mimarlık, “yapmak” (machen) yerine “etmek” (handeln) fiiline yakındır; bu da onu yaratıcı özgürlükten uzaklaştırır

 

Matthew Crawford, dünyayı entelektüel olarak kavramanın, onu fiziksel olarak kavramayla bağlantılı olduğunu savunur.

Zanaat, görünmeyen ama estetik olarak anlamlı bir emeği içerir; işin kendisine karşı duyulan sorumluluk, içsel tatmin ve kendini ifade etme biçimidir.

 

Glenn Adamson’a göre zanaat, sabit nesneler değil, bir tutum ve eylem biçimidir.

 

Kant’a göre / - hoş olan, arzu uyandırır; iyi olan, bir amaca hizmet eder. Güzel ise “ilgisiz” ve “özgür” bir zevktir.

Güzellik, herhangi bir çıkar gözetmeksizin haz uyandırır; bu nedenle araçsallaştırılamaz.

 

Kant’a göre mimarlık genellikle “bağımlı güzellik”tir: belirli bir amaca hizmet ettiği için estetik özgürlüğü sınırlıdır

 

Kant’a göre güzellik üretilemez, yalnızca koşulları kolaylaştırılabilir; kendini beklenmedik anlarda gösterir

Kant’a göre estetik yargı, nesne hakkında hiçbir bilgi sağlamaz; güzellik, bir nesnenin ne “olması gerektiğiyle” ilgilenmez.

Güzellik yargısı özneldir ama evrensellik iddiası taşır

 

Estetik yargı, bilgiye değil, deneyime dayanır.

Günümüz görsel kültürü, reklamcılık ve dijital estetik, bu doğrudanlığı tehdit eder; Lefebvre’nin uyarısıyla, görsel çekicilik artık yoğunlaştırılmış ve tahriş edici hale gelmiştir.

Kant’a göre güzellik, “kendi gözlerimizle” deneyimlenmelidir; yargımız, ilke veya dış etkilerle yönlendirilmemelidir

 

Kant, süslemeyi “parergon” olarak tanımlar: güzelliğe katkı sağlayan ama ona ait olmayan bir ek

“Süslü” olan ise dikkatleri biçimden uzaklaştırır ve estetik değeri zayıflatır.

 

Kant, güzelliğin yapay olarak üretilmesine kesinlikle karşıdır; bu tür müdahaleler “tiksinti” uyandırır

Güzellik, özgürce deneyimlenmeli; manipülasyon, estetik yargının özerkliğini bozar.

Şiir, hayal gücüne sınırsız biçim seçenekleri sunar; bu nedenle tüm sanatlar arasında en üstte yer alır.

 

4 - Yüceden kozmopolit olana

Güzellik ve Yüce

Her ikisi de haz verir. Bu haz ne hoşluk ne de ahlaki iyilikle ilişkilidir.

Yargıları “yansıtıcıdır”: belirli bir deneyimden evrensel bir ilkeye doğru hareket ederler.

Güzellik, uyumlu bir yaşam hissi sunar; yüce ise sınırlarımızla yüzleştirir

Kant’a göre yüce, “hayati güçlerin engellenmesi” ve ardından gelen “deşarj” ile oluşur

Kaos, düzensizlik ve ölçüsüzlük karşısında hayal gücümüz zorlanır; bu deneyim, düşünme kapasitemizi genişletir.

 

Kant, yüceyi “mutlak anlamda büyük” olarak tanımlar; tüm ölçüm noktalarının ötesindedir

 

Kant, büyük olanı saygı, küçük olanı hor görme eğilimimiz olduğunu belirtir (§25).

Bu duygusal tepkiler, estetik yargının toplumsal etkilerini gösterir; mimarlık bu etkileri somutlaştırır.

Yüce, bu kategorileri sorgular; bizi daha eşitlikçi ve daha “gerçek” bir ilişki kurmaya davet eder.

 

Kant, piramitlere “çok yakın” olmanın yetersizlik hissi yarattığını, Aziz Petrus gibi iç mekânlı yapılarda ise bu hissin mekânsal geçişle derinleştiğini savunur

Mimarlık, dıştan içe doğru hareketle, farklı yüzey ve atmosferlere maruz bırakarak yüceyi tetikleyebilir.

 

Devasa yapılar karşısında hayal gücü parçaları birleştirmekte zorlanır; akıl ise “bütünlük” talep eder. Bu gerilim, hayal gücünün sınırlarını aşma çabasını tetikler; yüce, bu çabanın başarısızlığıyla doğar.

 

Mumford, göçebe yaşamı örnek alarak “hafif yerleşim”i savunur: değişime açık, doğayla uyumlu, esnek yapılar.

Bu yaklaşım, Kant’ın yüceyi insanın içsel üstünlüğüyle ilişkilendiren anlayışıyla örtüşebilir.

 

Kant’a göre estetik fikirler, çok fazla düşünceyi tetikler ama tam olarak kavramla ifade edilemez

 

5 - Kozmopolitik olarak mı inşa ediyoruz?

'Akışkan coğrafya' ve 'bütüncül düşünce'

Kant, Königsberg gibi liman şehirlerini, kara ve deniz arasında aracılık eden mekânlar olarak küresel farkındalığın taşıyıcısı görür.

Teknoloji, “aynı dünyanın insanları” olduğumuz hissini yaratabilir; bu, kozmopolitik bir duyarlılığın temelidir.

 

Buckminster Fuller (1895-1993) bir mühendis, mucit ve öğretmendi

Immanuel Kant ve Buckminster Fuller'ın pek de olası olmayan ortaklar olduğu düşünülebilir…

Ancak, her ikisinin de yazılarında, Dünya gezegeninin evrendeki küresel yapısı eşit derecede merkezi ve yaratıcı bir rol oynar.

Fuller’ın jeodezik kubbesi, Kant’ın “organize bir birlik” tanımına karşılık gelir

Kant’ın epistemolojik sistem vizyonu ile Fuller’ın mimari sistemi arasında yapısal bir paralellik vardır.

 

Çözüm

Kant’ın eleştirel felsefesi, bizi “önceden hazırlanmış bir dünyaya” uyum sağlamak yerine, onu dönüştürmeye çağırır.

Kant’a göre umut, “eyleme teşvik”tir; geçmişin olumsuz deneyimlerine teslim olmamak gerekir

Dünya barışı gibi hedefler, tarihsel başarısızlıklara rağmen vazgeçilmemesi gereken projelerdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder