Diane Morgan - Mimarlar için Kant - Notlar
Kant for Architects, Routledge, New York, 2018
Bu kitap Kant'ın inşa etme ve barınma hakkındaki
fikirlerinin, ama daha da önemlisi, evler ve dünyalar inşa etme fikrine küresel
bir bakış açısı getiren kozmopolit anlayışlarının muhteşem, düşündürücü ve
kışkırtıcı bir incelemesidir.
Kant, felsefenin misyonuna dair aydınlanmış vizyonunu mimari
bir metafor olan mütevazı "mesken" metaforuyla temellendirdi.
…mütevazı amacının "kendimiz için güvenli bir
yuva" inşa etmek olduğunu söyler; bu yuva, gezegenimizdeki sınırlı maddi
kaynaklara ve yaşamak için sağlam ve güçlü ilkelere olan ihtiyacımıza uygun bir
şekilde karşılık gelir.
Diane Morgan İngiltere'deki Leeds Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, Sanat Tarihi ve Kültürel Çalışmalar Bölümü'nde Kültürel
Çalışmalar alanında öğretim görevlisidir.
Giriş - Peki neden şimdi Kant?
Mimarlığın Üçlü Yapısı
Vitruvius’un üç ilkesi: Firmitas (dayanıklılık),
Utilitas (kamu hizmeti), Venustas (güzellik) — mimarlığın temel bileşenleri olarak
sunuluyor. Bu üçlü, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zamansal ve estetik
bir sorumluluk alanı yaratıyor.
Zamansallık vurgusu: Geçici yapılar bile zamanla ilişki
kurmak zorunda. Bu, mimarlığın yalnızca mekân değil, zamanla da müzakere eden
bir sanat olduğunu gösteriyor.
Kant’ın katkısı: Kant, güzelliği “hayal gücü ve anlayışın
özgür oyunu” olarak tanımlar.
Kant’a göre güzellik, bireyin dünyayla özgürce etkileşime
girmesini sağlar. Yüce ise sınırları zorlayan, alışılmışın ötesine geçen bir
deneyimdir. Mimarlık bu iki estetik deneyimi birleştirebilir.
Mekân, bireyin hayal gücünü serbestçe oynatabileceği bir
alan olmalıdır. Bu, mimarlığın yalnızca barınma değil, varoluşsal bir deneyim
sunduğu anlamına gelir.
Kant’ın estetik anlayışı, günümüzün aşırı programlanmış,
işlevselliğe indirgenmiş mekânlarını eleştirmek için bir araç sunar.
Benjamin: Mimarlığı bir algı
biçimi olarak ele alır
Heidegger: “İkamet etme”
kavramı üzerinden mimarlığı varoluşsal bir meseleye dönüştürür. Mekân, “dünyada
olma” biçimidir.
Lefebvre: Mekânın üretimi,
toplumsal ilişkilerin bir yansımasıdır.
Kant mimarlığın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda
zihinsel ve duygusal bir alan olduğunu vurgular.
Benjamin’e göre sinema mimarlığın sabitliğine karşı bir
zaman-mekân devrimidir.
Heidegger, savaş sonrası konutların işlevsel ama ruhsuz
olduğunu söyler. “İkamet” yalnızca barınma değil, varoluşsal bir
yerleşikliktir.
Hölderlin’in dizeleriyle, mekânın şiirsel bir deneyim alanı
olması gerektiğini savunur. Bu, mimarlığın estetik ve ontolojik bir görev
üstlenmesi anlamına gelir.
Lefebvre, inşa edilmiş çevrenin “eser” olmaktan çıkıp
tekrarlanan, yapay “ürün”lere dönüşmesini eleştirir. Bu, özgünlük ve doğallığın
yerini normatif, bürokratik bir düzenin almasıdır.
Görünürlük odaklı tasarım / Görme, artık anlama değil,
tüketme aracıdır. Bu, Lefebvre’in “görselleştirme kültürü” eleştirisinin
merkezindedir.
Benjamin, mimarlığın uzman bakışına değil, gündelik ve
kolektif deneyime dayanması gerektiğini savunur.
Bölüm 1 / Kant, büyük ölçüde yıkılmış doğum yeri ve hayat
boyu yaşadığı yer olan Königsberg ile ilişkisini ele alıyor.
Bölüm 2 / Kant'ın "eleştiri" kavramını
inceleyerek, düşünce ve eylemlerimizin daha geniş kapsamlı etkileri üzerine bu
düşünceyi sürdürüyor.
Bölüm 3 / Kant'ın güzellik ölçütünün nasıl ele alındığını
inceleyecektir.
Bölüm 4 / Estetik yargının analizi devam ediyor. Kant'ın
yüceyi sunumunda mimari, doğa ve teknolojinin oynadığı rolü ele alıyoruz.
Son bölüm / Kant'ın eleştirel projesini yeniden ele alacak.
1 - Kant'ı Yerleştirmek
Königsberg/Kaliningrad şehri
Kant’ın yürüyüşleri, şehrin ritmini
belirleyen bir saat gibi işlev görür. Bu, bireyin mekânla kurduğu
düzenli ama kapalı ilişkiyi gösterir.
Kant’ın yürüyüşü, tesadüfi karşılaşmalardan çok, düzenin ve
içe dönüklüğün bir ritüelidir.
Kant, şehrin nehirlerle bağlı, çok dilli ve çok kültürlü
yapısını bilgi edinmenin bir aracı olarak görür. Seyahat etmeksizin bile dünya
hakkında bilgi edinilebileceğini savunur.
Kant’a göre mekân, yalnızca fiziksel değil, ahlaki ve kültürel
bir eğitim alanıdır.
Kant, Königsberg’i kültürel açıdan zengin bir liman şehri
olarak överken, bu zenginliğin sömürgecilik ve serflik üzerine kurulu olduğunu
göz ardı eder.
Bu eleştiri, mimarlığın yalnızca estetik değil, aynı zamanda
politik bir alan olduğunu hatırlatır. Mega kentlerin ihtişamı, göçmen işçilerin
görünmeyen emeğiyle örülüdür.
Kant’a göre, “dünya vatandaşı” olmak, yalnızca fiziksel
olarak seyahat etmek değil, uzak yerlerle etik bir ilişki kurmaktır. Bu,
mekânla düşünsel bir etkileşim biçimidir.
2 - Kant, eleştirel proje ve mimarlık
Kant, felsefesinin zor anlaşılır olmasına rağmen, düşüncenin
toplumsal dönüşüm yaratmasını istiyordu.
Kültürel ilerlemenin amacı, edinilen bilgi ve becerileri
insanlığın hizmetine sunmaktır.
Saf Aklın Eleştirisi’nde Kant, aklın doğası gereği
cevaplayamayacağı sorularla yüzleştiğini belirtir.
Buna rağmen “bilmeye cesaret etmek” aydınlanmanın temelidir;
birey, başkalarının otoritesine körü körüne teslim olmamalıdır.
Teknolojiler özünde iyi ya da kötü değildir; etik amaçlara
hizmet ettiklerinde anlam kazanırlar.
Kant, küresel bir “kamusal alan” fikrini savunur: İnsanlar
dünyanın başka yerlerindeki adaletsizliklerden etkilenmelidir.
Mesleki rollerimiz ne olursa olsun, adalet için mücadele
etmekten kaçamayız.
Kant’a göre çağımız “eleştiri çağı”dır; din, yasa ve akıl
eleştiriye tabi tutulmalıdır.
Aklın kendini sorgulamadığı yerde, savaş kaçınılmaz hale
gelir.
Akıl, hiçbir otoriteye boyun eğmeden, her şeyi sorgulama
hakkına sahiptir; bu özgürlük, onun varoluş koşuludur.
Akıl, hem dış baskılara hem de iç dürtülere karşı dikkatli
olmalı; üretken düşünce ile boş spekülasyon arasındaki farkı gözetmelidir.
Kant, Platon’un duyular dünyasını terk ederek “boşlukta”
fikirlerin peşinden gitmesini eleştirir.
Dirençle karşılaşmak, düşüncenin gelişmesi için gereklidir;
aksi takdirde ilerleme sağlanamaz.
Kant’a göre spekülatif düşüncenin “özgür uçuşunu” engelleyen
fiziksel kısıtlamalar sadece engel değil, yaratıcı fırsatlardır.
Mimarlık, diğer sanat formlarından farklı olarak zamansallığa
ve kullanıma karşı sorumludur.
Mimarlık, sadece estetik değil, aynı zamanda kamu hizmeti ve
yararlılık sorumluluğu taşır
Kant’ın “architectonics”
kavramı, sistem inşa etme sanatını ifade eder; mimarlık bu anlamda felsefi
sistemlerle metaforik bir bağ kurar.
Kant, felsefesini göğe uzanan bir kule değil, ayakları yere
basan bir ev olarak tanımlar: sade, sağlam, yaşanabilir.
Evrensel projeler, farklılıklarla müzakere etmeyi ve
birlikte çalışmayı gerektirir.
Rudofsky’ye göre geçmişte kuleler inanç ve umut sembolüydü;
bugün ise şirket ve devlet gücünün göstergesi.
Temellerin nereden geldiği sorgulanmadan bilgiye
güvenilmemelidir.
Kant, mimariyi kavramlar, ilkeler ve yargılar için bir
metafor olarak kullanır.
3 - Mimarlığın istikrarsız durumu ve güzellikle ilişkisi
Kant, güzelliği “amaçsız amaçlılık” olarak tanımlar
Ormandaki açıklık örneği, güzelliğin işlevle
ilişkilendirilmeden de sezgisel olarak deneyimlenebileceğini gösterir.
Güzelliği bir işleve bağlamak, onun özgür estetik etkisini
zayıflatır.
Mimarlık, şiir, müzik gibi “özgür” sanatlara kıyasla
işlevselliğe bağlı olduğu için Kant’a göre “ikincil” bir sanat biçimidir.
Mimarlık, “yapmak” (machen) yerine “etmek” (handeln) fiiline
yakındır; bu da onu yaratıcı özgürlükten uzaklaştırır
Matthew Crawford, dünyayı entelektüel olarak kavramanın, onu
fiziksel olarak kavramayla bağlantılı olduğunu savunur.
Zanaat, görünmeyen ama estetik olarak anlamlı bir emeği
içerir; işin kendisine karşı duyulan sorumluluk, içsel tatmin ve kendini ifade
etme biçimidir.
Glenn Adamson’a göre zanaat, sabit nesneler değil, bir tutum
ve eylem biçimidir.
Kant’a göre / - hoş olan, arzu uyandırır; iyi olan, bir
amaca hizmet eder. Güzel ise “ilgisiz” ve “özgür” bir zevktir.
Güzellik, herhangi bir çıkar gözetmeksizin haz uyandırır; bu
nedenle araçsallaştırılamaz.
Kant’a göre mimarlık genellikle “bağımlı güzellik”tir:
belirli bir amaca hizmet ettiği için estetik özgürlüğü sınırlıdır
Kant’a göre güzellik üretilemez, yalnızca koşulları
kolaylaştırılabilir; kendini beklenmedik anlarda gösterir
Kant’a göre estetik yargı, nesne hakkında hiçbir bilgi
sağlamaz; güzellik, bir nesnenin ne “olması gerektiğiyle” ilgilenmez.
Güzellik yargısı özneldir ama evrensellik iddiası taşır
Estetik yargı, bilgiye değil, deneyime dayanır.
Günümüz görsel kültürü, reklamcılık ve dijital estetik, bu
doğrudanlığı tehdit eder; Lefebvre’nin uyarısıyla, görsel çekicilik artık
yoğunlaştırılmış ve tahriş edici hale gelmiştir.
Kant’a göre güzellik, “kendi gözlerimizle”
deneyimlenmelidir; yargımız, ilke veya dış etkilerle yönlendirilmemelidir
Kant, süslemeyi “parergon” olarak tanımlar: güzelliğe katkı
sağlayan ama ona ait olmayan bir ek
“Süslü” olan ise dikkatleri biçimden uzaklaştırır ve estetik
değeri zayıflatır.
Kant, güzelliğin yapay olarak üretilmesine kesinlikle
karşıdır; bu tür müdahaleler “tiksinti” uyandırır
Güzellik, özgürce deneyimlenmeli; manipülasyon, estetik
yargının özerkliğini bozar.
Şiir, hayal gücüne sınırsız biçim seçenekleri sunar; bu
nedenle tüm sanatlar arasında en üstte yer alır.
4 - Yüceden kozmopolit olana
Güzellik ve Yüce
Her ikisi de haz verir. Bu haz ne hoşluk ne de ahlaki
iyilikle ilişkilidir.
Yargıları “yansıtıcıdır”: belirli bir deneyimden evrensel
bir ilkeye doğru hareket ederler.
Güzellik, uyumlu bir yaşam hissi sunar; yüce ise
sınırlarımızla yüzleştirir
Kant’a göre yüce, “hayati güçlerin engellenmesi” ve ardından
gelen “deşarj” ile oluşur
Kaos, düzensizlik ve ölçüsüzlük karşısında hayal gücümüz
zorlanır; bu deneyim, düşünme kapasitemizi genişletir.
Kant, yüceyi “mutlak anlamda büyük” olarak tanımlar; tüm
ölçüm noktalarının ötesindedir
Kant, büyük olanı saygı, küçük olanı hor görme eğilimimiz
olduğunu belirtir (§25).
Bu duygusal tepkiler, estetik yargının toplumsal etkilerini
gösterir; mimarlık bu etkileri somutlaştırır.
Yüce, bu kategorileri sorgular; bizi daha eşitlikçi ve daha
“gerçek” bir ilişki kurmaya davet eder.
Kant, piramitlere “çok yakın” olmanın yetersizlik hissi
yarattığını, Aziz Petrus gibi iç mekânlı yapılarda ise bu hissin mekânsal
geçişle derinleştiğini savunur
Mimarlık, dıştan içe doğru hareketle, farklı yüzey ve
atmosferlere maruz bırakarak yüceyi tetikleyebilir.
Devasa yapılar karşısında hayal gücü parçaları
birleştirmekte zorlanır; akıl ise “bütünlük” talep eder. Bu gerilim, hayal
gücünün sınırlarını aşma çabasını tetikler; yüce, bu çabanın başarısızlığıyla
doğar.
Mumford, göçebe yaşamı örnek alarak “hafif yerleşim”i
savunur: değişime açık, doğayla uyumlu, esnek yapılar.
Bu yaklaşım, Kant’ın yüceyi insanın içsel üstünlüğüyle
ilişkilendiren anlayışıyla örtüşebilir.
Kant’a göre estetik fikirler, çok fazla düşünceyi tetikler
ama tam olarak kavramla ifade edilemez
5 - Kozmopolitik olarak mı inşa ediyoruz?
'Akışkan coğrafya' ve 'bütüncül düşünce'
Kant, Königsberg gibi liman şehirlerini, kara ve deniz
arasında aracılık eden mekânlar olarak küresel farkındalığın taşıyıcısı görür.
Teknoloji, “aynı dünyanın insanları” olduğumuz hissini
yaratabilir; bu, kozmopolitik bir duyarlılığın temelidir.
Buckminster Fuller (1895-1993) bir mühendis, mucit ve
öğretmendi
Immanuel Kant ve Buckminster Fuller'ın pek de olası olmayan
ortaklar olduğu düşünülebilir…
Ancak, her ikisinin de yazılarında, Dünya gezegeninin
evrendeki küresel yapısı eşit derecede merkezi ve yaratıcı bir rol oynar.
Fuller’ın jeodezik kubbesi, Kant’ın “organize bir birlik”
tanımına karşılık gelir
Kant’ın epistemolojik sistem vizyonu ile Fuller’ın mimari
sistemi arasında yapısal bir paralellik vardır.
Çözüm
Kant’ın eleştirel felsefesi, bizi “önceden hazırlanmış bir
dünyaya” uyum sağlamak yerine, onu dönüştürmeye çağırır.
Kant’a göre umut, “eyleme teşvik”tir; geçmişin olumsuz
deneyimlerine teslim olmamak gerekir
Dünya barışı gibi hedefler, tarihsel başarısızlıklara rağmen
vazgeçilmemesi gereken projelerdir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder