Bulancak ve Piraziz'in tarihî gelişim
hakkında tatminkâr bilgiler bulunmamaktadır.
Bulancak ilçesi çok hızlı ‘büyümüş’ ve bu
hızlı büyümeye bağlı olarak tarihi dokusunu tamamen kaybetmiştir.
Bulancak'ın eski yerleşme çekirdeğini
oluşturan kısmı İncüğez-Karadere ve Bulancak dereleri arasındaki düzlükteydi.
İhsaniye mahallesi modern kasabanın ana
yerleşim alanını oluşturmuştur.
Mahalleler genellikle bahçe içinde bir
kısmı taş, bir bölümü ahşap (çoğunlukla dayanıklı ince tahtalardan yani
hartamalardan yapılmış) tek katlı ve iki katlı evlerden müteşekkil durumdaydı.
1960’larda sahil yolunun yapılmasından
sonra ilçe, kıyıya paralel şekilde hızla büyümüştür (s. 15).
Piraziz/Abdal kasabası ise Bulancak'a
nisbetle çok daha kısıtlı bir yerleşim alanına sahiptir.
Deniz dolgusu üzerine yapılan sahil yolu,
her iki ilçenin de denizle arasına girmiş ve tarihi dokuyu tamamen yok
etmiştir.
Doğu Karadeniz kıyı kesiminde kuruluş
tarihleri kadim asırlara inen kale-liman tipi yerleşmelerin dışında kalan ve
bugün sahil kesiminde yer alan belli başlı kasaba veya ilçe merkezlerinin önemli
bir kısmının ortaya çıkışı XIX. yüzyıldaki gelişmelerin bir sonucudur (s. 19).
…iskele-pazar yeri özelliğine sahip olan
kıyı köyleri özellikle XVII. asırdan itibaren önem kazanmıştır.
1578-1590 arasındaki Osmanlı-Safevi
mücadelesinde asker ve mühimmat sevkıyatının18 büyük bölümü Trabzon üzerinden
yapılmış, bu durum genel olarak kıyı kesimindeki tali, ikinci derecedeki iskele
ve liman şehirleri için de nisbi bir canlanmaya yol açmıştır (s. 20).
Bolancık (Bulancak) bir sahil pazar
yeridir.
Karadeniz'in kıyı kesiminin belirli bir
bölgesi temel alınarak incelenen yerleşme tipleri içerisinde iskele ve pazar
yerinden kasabaya ve şehre dönüşüm süreci yaşayan bir iskân birimi tipolojisi
karşımıza çıkmaktadır. Bulancak ve Piraziz de bu tip yerleşmenin en çarpıcı
örnekleridir (s. 25).
Birinci
Bölüm
Bulancak
…burası hakkında antik kaynaklar, Bizans
kronikleri ve eski portolanlarda (deniz haritaları) doğrudan bilgi bulunmaz.
Bundan dolayı Bulancak'taki bugünkü yerleşmenin, Osmanlı döneminde ortaya
çıktığı, buranın ilk temellerinin ise bir Türkmen pazar yeri ve iskelesi olarak
atılmış bulunduğu tezi, şimdilik en doğru yaklaşım olarak desteklenebilir
niteliktedir (s. 27).
Bulancak adının geçtiği ilk kayıt 1547
tarihli tahrir defterinde görülür. Burada Bulancak "Bulanucak"
imlasıyla yazılmıştır.
''Bulanucak'' adının bugün de aynı adla anılan
dere ile bağlantılı olduğu ileri sürülebilir.
St. Basil, açık olarak Yunancadan gelir,
bugünkü Ay vasıl burnu ile ona bakan tepeyi ifade eder. Burası Küçüklü köyü ve
biraz daha batıda Burunucu ile temsil edilir. Bu kesimde daha sonra Aya Vasil
manastırı teşekkül etmiştir (s. 37).
XVI. asrın başlarından itibaren (…) Pazarsuyu'ndan
Bulancak'a uzanan kesimde çeltik ziraatına müsait arazilerde pirinç ekimi
yapılıyordu (s. 43).
Öte yandan bu pirinç ekiminin sahil
kesiminde yerleşmeyi elverişsiz kılan bir ortama yol açtığı bilinmektedir.
Rutubet ve sağlıksız koşullar, iskânı buranın hemen yakınındaki tepeliklere,
yükseltilere yönlendirmiştir.
(18. yüzyılda) Gümüşhane, Kürtün yöresindeki
madenlere yönelik mahalli güç odaklarının baskıları, bu kesimdeki Müslüman ve
Hıristiyan madencilerin yerlerini terk edip aşağı sahil kesimine dağılmalarına
yol açmıştır (s. 47).
XIX. asrın ikinci yarısına ait kayıtlarda
rastlanan Hıristiyanların önemli bölümü bu dönemde gelenlerin torunlarıdır.
Bölgeye yönelik ikinci bir göç dalgasının
âyân denilen yerel güç odaklarının devlet görevlileriyle yaşadıkları problemler
ve çekişmeler sonucu yaşandığı anlaşılmaktadır. XIX. yüzyıl başlarında özellikle
Tuzcuoğulları isyanı dengeleri alt üst edince, bu harekete katılan yerel beyler
sağa sola dağılmışlar, isyanın bastırılması akabinde önemli denebilecek nüfus
hareketlenmeleri vuku bulmuştur (s. 48).
Bulancak'taki bu son göçmen gurubun nereden
gelmiş olduğu konusunda önemli bir ipucu, 1856 ıslahat fermanından sonra Trabzon
bölgesindeki kripto-hıristiyanlar ile (gizli Hıristiyan, görünüşte Müslüman,
fakat gizlice eski dinlerini icra edenler) ilgili problemi yansıtan kayıtlardan
elde edilebilmektedir. Krumni denilen bu kirpto Hıristiyanlar fermanın
getirdiği eski dinlerine dönme serbestisi sebebiyle kendilerinin Müslüman
olmayıp asılda Hıristiyan olduklarını alenen beyan etmişlerdir (s. 58).
1857 tarihli olan bu listede Krumnilerin
yayıldıkları en uç sahil kasabası Bulancak olarak gösterilmektedir. Listede
Bulancak'ta 20'si Krumnili, 30'u Rum olmak üzere sadece 50 hanenin bulunduğu
belirtilmektedir.
Bunların içindeki Krumniler, Gümüşhane
bölgesinde madencilikle uğraşan köylülerdir (s. 59).
1927-1930'lu yılların Bulancak'ı bugünkü
iskelenin bulunduğu yerde küçük çarşısıyla karakolu ve camisiyle 2000 nüfuslu
bir kasaba durumundaydı (s. 63).
Bulancak'ta tarihi eser niteliği taşıyan
çok az yapı vardır.
Ksenofon'un Anabasis adlı eseri
Adları Ksenefon tarafından Kolkhlar,
Driller, Mossinoikler, Halibler, Tibarenler şeklinde verilen bu kavimlerden
(bunlar bölge adlarına dayalı isimler de olabilir), Mossinoikler ve onlara tabi
Haliblerin (Khalyb) ve Tibarenlerin Giresun-Ordu kesimindeki dağlık alanlarda
yaşadıkları ve madencilikle uğraştıkları belirtilir.
Ksenofon'un verdiği bu bilgiler Bulancak
yöresi hakkındaki en eski bilgileri oluşturur. Bölgede yaşayanların
Mossionikler (anlamı Ağaç kulelerde oturanlar) olup merkezlerinin Bulancak yakınlarında
(belki Pazarsuyu vadisinde) olduğu, dağlık kesimlerin birbirlerinin sesini
duyacak ölçüde küçük yerleşme yerleriyle meskûn bulunduğu anlaşılmaktadır.
1732 tarihli bir belgede (…) İran
seferlerinin zuhurundan (1723) bu yana aslında asker olmayan sivil halktan
gençlerin birer yolla Tiflis-Gence-Revan-Tebriz taraflarına gidip döndüklerinde
kendilerinin yeniçeri olduklarını iddia edip vergi ödemedikleri, bölgelerindeki
halka baskı yaptıkları ve bazılarının da işi eşkıyalığa döktükleri belirtilmektedir
((BA, MD, nr. 138, s. 382) s. 82).
1723-24 yıllarında Tirebolu, Keşap,
Giresun, Akköy, Pazarsuyu, Ulubey, Ebulhayır, Çamaş, Aybastı, Milas, Bolaman gibi
geniş bir bölgede ortaya çıkan eşkıya gruplan için geldikleri bölgeden kinaye,
"Kürtünlü" tabiri kullanılmıştır.
İkinci
Bölüm
Piraziz
Piraziz kasabası, Giresun ilinin en batı
ucundaki ilçesini oluşturmaktadır.
Piraziz'in tarihi geçmişi, Türklerin bu
bölgeye gelişi ve yöreye yerleşmeleri ile başlar.
Abdal iskelesinde pazar kurulma kararı
alındığında henüz yeni inşa olunan bir cami burada mevcut bulunuyordu. Bu cami Tiralizade
Ali Efendi tarafından 1287/1870 tarihinden önce inşa edilmişti.
1322/1904 salnamesine göre Piraziz
nahiyesinin toplam nüfusu 11.775 kişidir.
Sonuç
Bulancak ve Piraziz
Her ikisi de bölgeye daha XIII. asrın
sonlarından itibaren gelen ve kademe kademe Trabzon Rum Devleti sınırına
yerleşen Türkmen-Çepni topluluklarının uç kaleleri haline gelmiştir.
1455'te bir çift öküz tarafından
sürülebilen ve genellikle verim kabiliyetine göre
80-130 dönüm arasında değişen toprak
parçaları için kullanılan "çift veya çiftlik" hemen hemen hiç yoktur.
Bununla beraber bir çift/çiftliğin yarısına işaret eden "nim çift"
şeklinde belirtilen topraklar az sayıda olmakla birlikte mevcut bulunmaktadır.
Bölgede ekimi yapılan hububat defterlerde
"gendûm" veya "hınta" şeklinde belirtilen buğday ve
"cev” veya "şair" adlarıyla geçen arpadır. Bunu kendir takip
eder, ayrıca "mive/meyve" başlığı altında toplanabilir ürünler de bol
miktarda hasıl olur. 1547'de bunlara "gâvers" adıyla anılan darı
eklenir (s. 145).
Gâvers Farsça bir kelime olup anlamı
sözlüklerde "darı" olarak tarif edilir. Yani öncelikle bunun bir
tahıl cinsi olduğu anlaşılır. Ama acaba hangi türdür? Bu sualin cevabı
tartışmalı olup kesin bir bilgiye ulaşılamamaktadır (s. 148).
P. Zhukowski, mısır ve darıyı aynı
kategoriye koyar ve mısırın toprak tabakası ince bölgelere uyum sağladığını
belirterek eski bir Asya bitkisi olduğu, Anadolu'da XIII. yüzyılda rastlandığı
yolundaki bilgileri eleştirir; mısırın bugünkü şekliyle bir Amerikan bitkisi
olduğunu, 1500'de İspanya'da; 1515-25'te Portekiz'de bulunduğunu, XVI. Yüzyılda
Anadolu'ya, Mısır ülkesi üzerinden geldiğini; ayrıca buna "Türk zahiresi/buğdayı"
dendiğini, bu yüzyılda Anadolu'da mısır ziraatinin yapıldığını, oradan
Kafkasya'ya geçtiğini, XVII. yüzyılda Gürcistan'a ulaştığını yazar (s. 149).
…bu mahsul Bulancak yöresi gıda ihtiyacı
için bir kurtarıcı durumundadır ve buğdayın boşluğunu tamamıyla kapatmıştır (s.
150).
Bulancak kesiminde sulu ziraati gerektiren
pirinç üretiminin daha çok dere ağızlarındaki düzlüklerde yapıldığı dikkati
çeker.
Pirinç tarlaları Pazarsuyu'ndan Bulancak'a
uzanan düzlüklerde uzun yıllar boyu var olduysa da daha sonra hastalık yaydığı
gerekçesiyle XX. yüzyıl başlarında tamamıyla kurutulup devre dışı bırakıldı.
Bulancak yöresinde sanayi ürünü olarak
nitelendirilebilecek tek ürün kendirdir.
Kendirden daha çok ip imali yapılmakta ve
genellikle devlet adına üretim ve alımlar gerçekleştirilmekte idi.
Bölgede tarım yanında hayvancılık
yapılmakta (…) koyun yetiştiriciliğinin öne çıktığı defterdeki vergi (resm-i
ganem) kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Bölgede arıcılık da geniş ölçüde yapılmakta
idi.
Bulancak yöresi zirai mahsullerinin hem
çeşit hem de miktar itibarıyla az olduğu bölgelerden biridir. Üretilen buğday,
arpa ve mısırın yine de nüfus hesaba katılacak olursa, ihtiyacı ancak sağladığı
söylenebilir (s. 154).
---
Emecen, Feridun M. (2005), Bulancak - Piraziz, Kitabevi Yayınları,
İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder