Ülkü
Kara Düzgün - Giresun Adak Yerlerinde Tespit Edilen Çeşitli Uygulama,
İnanış ve Efsaneler
“Kerasus”
Kerasus ismi ile ilgili olarak iki
rivayetten söz edilir. Bunlardan ilki Kerasus kelimesinin kirazdan geldiği şeklindedir.
Bir başka rivayete göre de, sahil şeridinin
bir yarımada gibi denize uzanmasıyla ortaya çıkan “boynuz” şeklindeki görüntü
nedeniyle, şehre boynuz manasına gelen Keras denmiştir. Giresun adı bu Keras kelimesinden
türemiştir (s. 134).
İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren
içine doğduğu çevreyi ve varlık sebebini anlamaya çalışmıştır. Ateş, sel,
kuraklık, fırtına vb. bir takım tabii oluşumlar, henüz sırlarına vakıf olunmadığı
dönemlerde insanoğlu tarafından tehdit olarak algılanmıştır.
İnsanoğlunun adak adama ve kurban gibi
ritüelleri, kendisinden üstün olduğuna inandığı varlıklardan yardım almak veya
onlardan korunmak üzere gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.
Adak adamak kutsallığına, bu bağlamda
kudretine inanılan tanrılara veya tanrı tarafından kutsandığına inanılan bir
varlığa lütfedeceği / lütfettiği iyilik karşılığında bedel ödemek olarak
nitelendirilebilir (s. 135).
Giresun’daki
Adak Yerleri
Şeyh
Aziz Hüseyin Baba Türbesi: Keşap’ın doğusunda Yolağzı
beldesinin Cingiren Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Halvetî tarikatına mensup, Şeyh Aziz
Hüseyin Baba 1256 Rumi doğumludur. 1338 Rumi tarihinde Yolağzı beldesindeki
evinde vefat etmiştir. Kerametiyle ilgili hikâyeler anlatılmaktadır.
Osmanlı-Rus Harbi esnasında Rus ordusu
Harşıt kıyısına dayandığında bölgeden ayrılmak konusunda kararsız kalan yöre
sakinleri durumu Şeyh’e danışır. Şeyh, gelenler söze başlamadan, onlara gidip
başlarıyla, bahçeleriyle ilgilenmelerini salık verir. Böylece halkı göç
etmekten men eder. Kısa bir süre sonra da Ruslar Harşıt Çayı’ndan itibaren
geriye çekilmeye başlar.
Şeyh’in türbesi günümüzde bir adak adama ve
dilek dileme yeri olarak bilinmektedir.
Türbenin iyi geldiği birçok rahatsızlıktan
en önemlileri sara, uykuda gezinme, uykusuzluk, migren, çeşitli eklem ağrıları
ve cilt hastalıklarıdır. Bunlar dışında türbenin özellikle maddî sıkıntı
çekenlere, yola gidecek olanlara yararlı olacağına inanılır.
Türbe camlarının pervazlarına önceden mum
yakılıp dilek dilenirken, bu uygulamalar İslâm dışı oldukları gerekçesiyle
yasaklanmıştır.
Seyyit
Şeyh İdris ve Şeyh Piraziz Türbeleri ile Seyyit Şeyh İdris’in Tekkesi: Şeyh İdris ve arkadaşlarının Horasan erenlerinden olduğuna
inanılmaktadır. Şeyh İdris’in tekkesi ilçenin Şeyhli Mahallesi’nde, türbesi ise
Gökçeali Köyü’ndedir. Şeyh İdris’in müritlerinden Pir Aziz’in türbesi ise Nefsi
Piraziz Köyü’ndedir (s. 138).
Giresun’un Rumlardan temizlenmesinde ve
bölgenin Osmanlıların eline geçmesinde kayda değer katkıları olduğu söylenmektedir.
Hakkında anlatılan menkıbeden en bilineni
Pir Aziz ile ilgilidir. Menkıbeye göre Şeyh’in Totak adlı bir çobanı vardır. Koyunlar
otlatılırken bir gün Totak ölür. Şeyh buna üzülür. Namaza duracağı sırada
içinden Pir Aziz’e seslenir; “Totak öldü bez getir, kazma kürek tez getir,
koyuna tuz getir.” Bunları söyledikten sonra namaza durur. Selam verdiğinde mollası
Aziz’i bez, kazma-kürek ve tuzla yanında hazır bekler bulur. Mollasının kerametini anlayan Şeyh İdris, Aziz’e “Amma da
pirsin Aziz.” der. Böylece Molla Aziz’in ismi Pir Aziz kalır.
Şeyh İdris’in ölmeden önce Pir Aziz’e
“Benim kabrimi ziyaret edip de senin kabrini ziyaret etmeyen şifa bulmasın” dediği
söylenir. Bu nedenle adak için gelenler her iki türbeyi de ziyaret ederler. Bu
nedenle Şeyh İdris’in türbesinden sonra Pir Aziz’in türbesi ziyaret edilir.
Şeyh İdris’in tekkesine halk arasında Boynuzlu
Tekke denmesi ile ilgili de bir menkıbe vardır. Tekke, başlangıçta bugün olduğu
yerden yaklaşık 100 metre mesafedeki bir yerde yapılmak istenir. İnşaat için
gerekli malzemeler hazırlanır. Ancak bir gün sonra bakarlar ki malzemeler
tekkenin bugün olduğu yere taşınmış. Köylüler malzemeleri şantiye alanına
taşısalar da gece aynı olay tekrarlanır. Bir gece yeni gelinin biri dışarıyı
izlerken geç saatte bir geyik sürüsünün boynuzlarıyla tekkenin malzemelerini
taşımakta olduğunu görür. Görüldüklerini fark eden geyikler bir anda ortadan
kaybolur, geriye sadece boynuzları kalır. Bu hikâyeden dolayı tekkeye Boynuzlu
Tekke adı verilmiştir (s. 139).
Şeyh
Yakup Halife Türbesi ve Değirmeni:
Türbe, Giresun-Dereli ilçesi yolu üzerinde, Tekke Köy’dedir. Türbenin etrafı
evlerle çevrilidir. Yakup Halife ve iki arkadaşı bu yöreye Yavuz Sultan Selim
zamanında gelmiştir.
Köy halkı yakın zamana kadar Yakup Halife
ve iki müridinin at üzerinde gezerken görüldüğünü söyler. Halk, içki içilmeye
başlanmasıyla evliyaların tamamen küstürüldüğüne inanmaktadır.
Bir menkıbeye göre, Şeyh Yakup Halife
zamanında türbenin yanında sürekli kaynamakta olan üç kazan vardır. Bu üç
kazanın içine ne kadar pirinç, un, bulgur, mısır atılırsa atılsın kazanın
dibinde kaybolmaktadır. Kazandaki yemekler ise asla bitmemektedir. Gelip geçen
ne kadar aç insan varsa kazandan aldıkları yemekle doymaktadır.
Türbenin 200 metre aşağısında bulunan değirmene,
fındık bahçelerinin içinden geçen patika bir yol vasıtasıyla ulaşılabilmektedir.
Ziyaretçiler türbeye çeşitli dertlerine
deva bulmak amacıyla gitmektedirler.
…büyüden veya halk arasında cin çarpması ya
da uğraması diye tabir edilen rahatsızlığın etkisinden kurtulmak için
gelenlerin özellikle değirmeni ziyaret etmesi gerektiğine inanılır. Bu kişilerin
kendilerine sirayet eden doğaüstü güçlerden değirmenin suyu ile yıkanmaları
sonucu kurtulabileceklerine inanılır.
Çocuk sahibi olmak isteyenler değirmenin
yanındaki ceviz ağacının altından bir avuç toprak alırlar. Bu toprağın içinden
canlı bir varlık çıkarsa çocukları olacağına inanırlar (s. 142).
Boztekke
Köyü Şeyh Kerameddin Türbesi:
Yaygın kanaate göre Şeyh Kerameddin, Fatih
Sultan Mehmet ile İstanbul’un fethine katılmış bir gönül erenidir. Türbede Şeyh
Kerameddin’den başka dört evliyanın daha varlığına inanmaktadır. Evliyalarla
ilgili menkıbeler bir hayli çeşitlidir.
Türbe özellikle cumartesi günü ziyaret edilmektedir
(s. 144).
Gülbahar
Hatun Tekkesi (Hacı Abdullah Halife – Sarı Halife Tekkesi): Yağlıdere ilçesine bağlı Tekkeköy ile Tuğlacık köyleri
arasında bulunmaktadır. Türbenin 1535–1540
yılları arasında Hacı Abdullah Halife’nin ölümünden sonra inşa edildiği
sanılmaktadır (s. 145).
Hacı Abdullah Halife çok sayıda menkıbeye
konu olmuştur. Bir gün Hacı Abdullah Halife ikindi namazını kılmak üzere camiye
gider. Namazı kıldırmak için izin ister. İmam izin vermez. Sinirlenip dışarıya
çıkar. Yağlıdere ırmağının ortasına asasını vurur. Irmağın ortasında batmadan, ıslanmadan namazını kılar. Halk
bu olayı görüp, duasını almak için Halife’nin peşine düşer. İzdihamla karşı karşıya
kalan Hacı Abdullah Halife kaçmaya başlar. Kaçmasına
rağmen halkın üzerine gelmesine üzülen Hacı Abdullah Halife, köprüden geçerken
beddua eder: on senede bir ırmağın
üzerindeki köprünün sele kapılmasını ister.
Bir başka menkıbe Halife’nin yaptırdığı değirmenle ilgilidir. Hacı Abdullah Halife su geçmeyen bir yerde değirmen yapar.
Değirmene su verecek oluğun iki-üç metre üstünden asasını üç kez yere vurur. Üçüncü
vuruştan hemen sonra topraktan su fışkırır. Hacı Abdullah Halife, suya neden geciktiğini
sorar. Su da, “Bağdat’tan buraya yedi dağ delerek geldim.” der. Böylece değirmen
çalışmaya başlar. Değirmen suyunun tadı zemzem suyuna benzetilmektedir.
Hacı Abdullah Halife Tekkesi’nin şifa
olamayacağı hastalık, derman bulamayacağı dert, gerçekleştiremeyeceği dileğin
olmadığına inanılır (s. 147).
Hacı Abdullah Halife Tekkesi’ne gelen yaşı
geçkin bekâr kadınlar kısmetlerinin açılması için dua ederler. Yanlarında getirdikleri kapalı vaziyetteki bir asma kilidi, türbede
kısmetleri niyetine sembolik olarak açarlar. Böylece bahtlarının da açılacağına
inanırlar.
Giresun
Adası’ndaki Hamza Taşı: Adada bulunan dikit şeklindeki bir kaya parçası halkın
kutsiyet atfederek adak adamak için kullandığı bir unsurdur. Halk bu kaya
parçasına “Hamza Taşı” adını vermiştir.
Halkın muhayyilesinde Hamza Taşı’nın Hz.
Hamza ile ilgili olduğu kanaati yaygındır. Hamza isminin Latincedeki “Humuza” kelimesinden geldiğini öne sürenler
olmuştur. Buna göre “Humuza” doğum demektir.
Taş, bir heykelden geriye kalan parça
izlenimi vermektedir.
Hamza Taşı daha çok çocuk sahibi olmak
isteyen kişilerin ziyaret ettiği bir adak yeridir. Başka dilekler için de
ziyaret edildiği olmaktadır. Ziyaretçiler taşın etrafında dönüp, çeşitli dualar
okuyarak dilek dilerler.
Aksu Şenlikleri
Dilek Dileme Uygulamaları: Aksu ırmağının denize kavuştuğu yerde Mayıs ayının
yirmisinde Aksu şenlikleri yapılır.
Aksu şenlikleri esnasında birden fazla adak
adama usulüne şahit olunur. Bunlardan özellikle “sacayaktan geçme” ve “taş
atma” uygulamaları ilgi çekicidir. Kutlamaların başladığı gün hastalar, dert
sahipleri ve dilekleri olanlar yedi çift bir tek taşı Aksu ırmağına atarlar. Bu
işlemi gerçekleştirirken dileklerini ifade ederler. Ayrıca, şifa bulmak için
ırmağın denizle birleştiği noktada suya girerek baştan aşağı su dökülmesinin yararlı
olacağına inanılır.
Dilek sahipleri, törenlerde mutlak suretle bulundurulan
sacayakların içinden üç kez girip çıkarlar. Böylece hem üzerlerindeki kötü etkilerden
kurtulacaklarına hem de dileklerine nail olacaklarına inanırlar (s. 149).
Karagöl: 3107 m. zirveli Karagöl
Dağı’nda bulunan Karagöl bir krater gölüdür ve çevresi çayırlarla kaplıdır.
Çevre halkı gölün manevî bir canlılığa
sahip olduğuna, bir ruh taşıdığına inanmaktadır.
Dileği olanlar göle baktıklarında
yüzlerinin aksini gölde görebilirlerse dileklerinin gerçekleşeceğine inanır.
İkiz
Taşlar: Tirebolu ilçesinde sahile çok yakın bir yerde, denizin
ortasında, aralarından sadece bir kayığın geçebileceği kadar mesafe olan doğal
olarak oluşmuş kayalardır. Mayısın yirmisinde ziyaret edilmektedir.
Kayıklara binen halk, kayaların ikisini de
içine alan bir daire çizerek kayaların etrafında yedi kez döner. Dönüşler
esnasında halk yanlarında getirdikleri yumurtaları kayalara fırlatır. Her
yumurta bir dilek için atılır ve kayalıklarda parçalanır (s. 150).
Kayaların etrafında altıncı tur atıldıktan
sonra yedinci tur iki kayanın arasından geçilerek yapılır. Denizdeki uygulama
bittikten sonra sahile dönülür. Bu esnada dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı
daha vardır. Karaya ayak basarken kayığa binilen taşın üzerine basmadan
inilmeli, hangi ayakla kayığa binildiyse inerken de o ayak kullanılmalıdır.
---
Düzgün, Ülkü Kara. (2009) “Giresun Adak Yerlerinde Tespit Edilen
Çeşitli Uygulama, İnanış ve Efsaneler,” Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 7, (s. 133-153)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder