Ayşe
Durdu - Giresun'da Yayla Kültürü ve Geleneksel Yayla Evleri (Alucra
ve Yağlıdere)
Türkler, Orta Asya’da yaşamış oldukları
konar-göçer yaşam tarzını Anadolu’ya taşımışlardır.
Araştırmada genel olarak Giresun yaylacılığı
ele alınmış ancak, örnekler Alucra ve Yağlıdere yaylalarından verilmiştir.
Tarihi
Çevre
M.Ö.VIII. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyine
Kimmerler (Gimer/Gemer/Kemer) hakim olmuştur. Kimmerlerden sonra bölgede ortaya
çıkan kavim, Perslerin “Sak”, “Saka” veya “Caha” adını verdikleri, Yunan kaynaklarında
ise “Skyt” olarak geçen İskitlerdir.
…kökeni İskitlere dayandırılan Amazonlar,
Terme yakınlarında bağımsız bir devlet kurarak Farnia’ya (Poti) kadar Karadeniz
sahillerine hakim olmuşlardır (s. 2).
Karadeniz kıyıları M.Ö. 547’den sonra
Perslerin kontrolüne girmiştir. M.Ö. 334’te İskender’in Doğu seferiyle Pers
hâkimiyeti son bulmuştur.
Makedonyalıların bölgede nüfuzunun
azalmasıyla eski Pers soylularından Mitridates Ktistes, M.Ö. 312’de Pontus
Krallığı’nı kurmuştur.
Giresun ve çevresinin Türkleşmesi, Çepni
boyu tarafından sağlanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethi ile
bölge Osmanlı yönetimine girmiştir (s. 3).
İlin büyük bölümünü kaplayan Karadeniz’e
bakan kısmı ılık ve yağışlı iklim özellikleri gösterir. Kelkit Havzasına giren
bölümü ise karasal iklim özelliklerini göstermektedir.
Türker’de
Yayla Hayatı ve Yayla Kültürü
Genel anlamda yayla, hayvan beslemek
amacıyla belirli mevsimde gidilen ve ziraata imkân veren sahalarda ziraat
yapılabilen yer olarak tanımlanabilir.
Evlerin bulunduğu yerleşim yerine ise oba
denilmektedir (s. 9)
Giresunlular, temel tarım ürünlerinin elde
edildiği sahil kesimine yakın köylere “cenik”
adını vermektedir.
Bölgede, her sülalenin veya köyün belirli
bir yaylası-obası vardır.
Bazı köyler yaylayı başka yayla sakinlerine
kiraya vermektedir. Bu kiraya “kırtıl” adı
verilir (s. 10).
Genel itibarıyla darılar (mısır) ekildikten
sonra mayıs ayının ortalarında yaylaya çıkılır (s. 11).
Hayvanlarla yapılan bu göç yolculuğu
hayvanlar yavaş yol aldığı için uzun sürer. Yol
boyunca yapılan konaklamalara “düşün” denir.
Girişleri birbirine bakan çadırların önüne
halk arasında “kara ateş” adı verilen büyük ateşler yakılarak bu şekilde yabani
hayvanların saldırısından korunulur. Herkes azıklarını çıkarır, yemekler yenir,
ateş etrafında ısınılır. Kemençe eşliğinde horonlar oynanır ve eğlenilir. Gece geçirildikten
sonra sabah erkenden yola çıkılır (s. 12).
Otçu
Göçü Törenleri
Darılar belli boya ulaştığında bakımları
yapılır. Bu bakım yapıldıktan sonra, temmuz ayının ilk haftasında, köylerde
kalanlar yayladaki yakınlarını ziyarete giderler, buna otçu göçü denir. Otçu
göçü genellikle Temmuz ayının ilk haftasında yapılır (s. 13).
Yaylalarda, önceleri “kelif” veya “paçka” adı
verilen derme-çatma tek göz, kütükten veya taştan yapılmış evlerde ikamet
edilirken, zamanla yaşam mekânı olarak iki göz evler yapılmıştır.
Hela genelde evden uzağa yapılır.
Yayla evlerinin yanında çayırlardan biçilen
otların konulduğu yörede “merek” adı verilen
samanlık bulunur. Ayrıca “otluk” adı verilen bir
sistem ile yere ağaç dikilerek ağacın etrafına otlar koni şeklinde yığılır ve
ortadan ağaca tutturulur.
Yaylada su ihtiyacı, obanın belli
noktalarındaki gözelere (kaynak) kurulan çam ağacından oyularak yapılmış, uzun
dikdörtgen biçimli kürünlerden sağlanır (s. 15).
Evin aydınlatılması çam ağacından elde
edilen çıra, gazlı idare lambası veya gazlı camlı lamba ile sağlanır (s. 16).
Hayvanlardan elde edilen sütler çeşitli
işlemlerden geçirilerek tereyağı, peynir ve çökelek elde edilir.
Tereyağı
Yapımı
…sağılan süt süzülür ve bakır kazanlarda
kaynatılır. Bir süre soğumaya bırakılır. Ilık hale gelince küleğe konulur. Daha
sonra bir miktar yoğurt çırpılarak sütün içine karıştırılır. Küleğin ağzı
kapatılıp üzeri sarılıp mayalanmaya bırakılır.
Yayığın içine yoğurt konur ve yoğurda bir
miktar ılık su ilave edilir. Yayığın başından karşılıklı iki kişi tutup yayığı
birbirlerine iterek yayar. Yayma sırasında, ara sıra yayığa ılık su ilave
edilerek yağın olup olmadığına bakılır. Yağ olduktan sonra yağlı gatık
küleklere boşaltılıp üzerine tuz konur (s. 18).
Peynir
Yapımı
Süt ılık halde iken içine peynir mayası
katılarak mayalanmaya bırakılır. Mayalanan peynir bir gece bekledikten sonra
bez torbadan süzülür. Suyu süzülen peynirin üzerine ağır taş bırakılarak taşlanır.
Peynir taşın altında birkaç gün bekler. Suyu iyice süzülen peynir tirkide ufalanarak
tuzlanır. Ufalanıp tuzlanan peynir hazırlanan
deri içine topaklar halinde konularak sıkıştırılır. Bu işleme peynir depme denir. Depilen peynir serin ve kuru yerde
kurutulur.
Çükelik
(Çökelek) Yapımı
Tereyağı alınan gatık ateşte ısıtılır.
Isıtılan gatık sıcakken bez torbaya süzülür. Bir süre üzerine taş konarak
bekletilir. Süzme taş altında birkaç gün bekledikten sonra tuzlanıp
karıştırılarak tekrar torbaya konulup taşlanır. Süzülmüş gatığın bu şekline “gabart” denir. Serin, kuru bir yerde kurutulur ve
tüketime hazır hale gelir (s. 19).
El sanatları
Yöre mimarisi
Ev mimarisinde ekonomik ve teknolojik
gelişmelere bağlı olarak bir değişim görülmektedir.
Evler ilk dönemlerde tek katlı, tek mekânla
küçük yapılar iken, evlere zamanla odalar eklenerek mekânların sayısı ve
genişliği artmıştır.
Taştan yapılmış yer evleri genelde tek mekândan oluşur. Evlerde oturma, yatma, yemek
yeme ve misafir ağırlama gibi işlevler aynı mekânda karşılanır. Evlerin
girişinde zemin topraktır (s. 88).
Geleneksel yayla evlerinde ana yapı
malzemesi olarak ahşap kullanılmıştır. Bu malzemenin seçiminde yaylanın ormana
yakınlığı belirleyici etken olmuştur.
…taştan yapılan evlerin iç bölmelerinde de
ahşap malzeme kullanılmıştır (s. 90).
Geleneksel yayla evlerinde çatılar ahşaptan
yapılan hartama ile kaplanmıştır.
Bağdadi duvar yapımında ağaçlar kesilerek
budakları temizlenir ve dışı yontulur. Daha sonra çatma tekniği ile ağaçlar
birbirine tutturulur. Çatkı içten ve dıştan hartama ile kaplanır. Arada kalan
boşluk çamur ile doldurulur (s. 92).
Bölge evlerinde sofaya kapıağzı
denilmektedir. Bu ismin verilmesinde dış kapıdan sofaya girilmesi etkili
olmuştur. Kapıağzı odalara, aşhana ve asma helaya geçişi sağlar.
Bölgede mutfağa aşhana/aşana gibi isimler
verilir (s. 93).
Yayla evleri, yılın belli döneminde kalınan
geçici mekânlar olması sebebiyle evlerde süsleme unsuruna yer verilmemiştir (s.
98).
---
Durdu, Ayşe. (2011) Giresun'da Yayla Kültürü ve Geleneksel Yayla Evleri (Alucra ve
Yağlıdere), Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder