Bekir
Sarıyıldız - Osmanlı Öncesi Dönemde
Giresun'da Türk ve Türklük İzleri
Doğu Karadeniz Bölgesi tarihi hakkında
1827’den itibaren batıda yapılan araştırmaların pek çoğunda bölge tarihini
Yunan tarihinin bir parçası kabul etme eğilimi yaygındır.
(Giresun) Engebeli bir alana sahip olan bu coğrafyanın
%94’lük kısmı dağlık veya engebelidir.
Şehrin genelinde engebeli arazi şartları
hâkim olurken, Kelkit vadisi içerisinde bulunan Şebinkarahisar, Alucra ve Güce
ilçelerinin arazi şartları sahile nazaran daha düzdür.
Sahil boyunca dağ yamaçlarına yaslanan,
deniz seviyesinde yerleşim yerlerinde ılık ve yağışlı bir hava mevcutken, iç
kesimdeki yerleşimler ise oldukça yüksek ve karasal bir iklime sahiptir (s. 1).
Harşit (Doğankent) Çayı denize paralel
uzanan dağlar üzerinden bir vadi açarak kıyı ile iç kesim arasında bir koridor
oluşturmuştur.
…bu güzergâh, Trabzon Rum Devleti ile
Çepniler arasında önemli mücadelelere sahne olmuştur.
Doğu Karadeniz bölgesindeki önemli şehir
merkezleri genel olarak kıyı şeridinde, bir vadinin ağzında ve bu vadiyi
izleyerek iç kesimle irtibatı sağlayan önemli karayollarının kıyı ile buluştuğu
noktalarda kurulmuştur.
(Giresun) Denize doğru uzanan bir yarımada
üzerinde yer alan şehirde kale yerleşiminin merkezini oluşturmaktadır. Bu yerleşim
yerinin çevresinde liman kurmaya elverişli iki koyun varlığı, şehrin yerleşim
tarihi boyunca önemli bir merkez olarak kalmasını sağlamıştır (s. 2).
Hititler zamanında doğu Karadeniz
kıyılarının Gaşkaların elinde olduğunu biliyoruz. Gaşkalardan kalan yazılı bir
kaynağa sahip olmadığımız için bölge tarihinin bu dönemi yeterince açık
değildir.
Hititlerden sonrası ise büsbütün
karanlıktadır. MÖ. 8. yüzyıldan sonra önce Kimmerlerin sonra da Kimmerleri
bölgeye sürükleyen İskitlerin buralara geldiği bilinmektedir.
MÖ. 7. yüzyıldan itibaren Miletosluların
Karadeniz kıyılarında kurdukları koloniler ve limanlardan sonra bölge tarihi
hakkında daha detaylı kaynaklara ulaşılmıştır.
Bölge tarihi hakkındaki kısıtlı da olsa en
eski bilgilere, bölgede faaliyetlerde bulunan Hititlere ait kayıtlarla
ulaşabiliriz (s. 8).
Karadeniz Bölgesi hakkında içerisinde bilgi
bulunan Grek kaynaklarının ilki, MÖ. VI. yüzyıl başlarında Doğu Karadeniz
bölgesinde gezi yaptığı bilinen Karyandlı
Skylax’tır.
Karadeniz bölgesinde yaşayan halklar
hakkında önemli bilgiler veren Heredotos,
Kimmer ve İskitler hakkındaki kayıtları ile Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen
Orta Asyalı topluluklar hakkında da önemli bilgiler vermektedir.
Babil yakınlarında yaptıkları savaşta
yenilen orduda bulunan Ksenophon,
Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesi üzerinden ülkelerine geri dönüş yolculuğunu
anlattığı Anabasis isimli bu eseri hazırlamıştır (s. 9).
Strabon’un 17 kitaptan oluşan Geographika’sı, Anadolu ile ilgili olan kısmı XII.-XIII.-XIV. kitaplardır.
Plinius’un, Naturalis Historia eseri, M.S. 77’de yayımlanmıştır.
Doğu Karadeniz bölgesindeki ilk topluluklar, İskitlerin Anadolu’da yerleştiği
Sakasen eyaleti hakkındaki bölümleri ile önemli bilgiler vermektedir.
II. yüzyılda yaşayan tarihçi Arrianus’un kayıtları, Doğu Karadeniz bölgesindeki
ilk topluluklarla ilgili önemli bilgiler vermektedir (s. 10).
Gürcü kaynakları içerisinde yer alan K’art’lis Chovreba (Gürcistan Tarihi), Anadolu’nun
Türkleşmesi ve Türkiye Selçukluları ile ilgili önemli bilgiler ihtiva etmektedir.
Kıpçaklar hakkındaki temel bilgi kaynağı
olan Gürcistan tarihi, Kimmer ve İskit yerleşmelerinin yanında ilkçağda bölgede
yaşayan topluluklar hakkında verdiği bilgiler sayesinde oldukça değerli bir
eserdir.
Urfalı rahip Mateos’un yazdığı vakayiname, 952-1136 yılları arası süreci içerir.
Mateos, Çağrı Bey’in 1018 akınından 1136
yılına kadar cereyan eden olaylar hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler
vermektedir (s. 11).
Stephannos Orbelian (Etieenne Orpelian) tarafından kaleme alınan Sünik (Karabağ)
Vilayeti Tarihi (…) daha ziyade Ermenistan
ve Gürcistan’da meydana gelen olaylar hakkında bilgi vermektedir. Bu eseri Türk
Tarihi açısından önemli kılan, Kimmer ve Sakaların yayıldıkları bölgeler
hakkındaki bilgilerdir (s. 12).
Vardan’ın dini ve coğrafi eserlerinin yanı sıra, şöhretini borçlu
olduğu Cihan Tarihi adlı bir eseri 889-1269 tarihleri arasında doğu
eyaletlerinde ve Anadolu’da gerçekleşen olaylarla ilgilidir.
Okçu Milletin Tarihi (Aknerli Grigor), 1240-1273 yılları arasında Moğolların Doğu Anadolu’daki
faaliyetleri hakkında bilgi verir (s. 13).
Panaretos’un Chronique de Trebizonde adlı eseri (Panaretos Kroniği),
XIV. Yüzyılda Karadeniz bölgesindeki Türk ve Trabzon Rum Devleti’nin siyasi
yapısı hakkında aydınlatıcı bilgiler vermesi bakımında önemli bir kaynaktır.
Vazelon Manastırı’na ait kayıtlar,
XIII.-XV. Yüzyıl bölgenin sosyo-ekonomik tarihi açısından son derece önemli
belgelerdir (s. 14).
Mihail
Attalites’ın 1034 yılından başlayarak
olayları kaydetmekle başladığı eseri 1080 yılına kadar gerçekleşen olaylar
hakkında bilgi vermektedir. Özellikle Malazgirt
sonrası dönem için verdiği bilgiler bakımından önemli bir kaynaktır.
Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un kızı
olan Anna’nın kaleme aldığı eser (Alexiad),
XI. yüzyıl son dönemi Malazgirt Savaşı sonrası Türklerin Doğu Karadeniz bölgesindeki
faaliyetleri hakkında önemli bilgiler vermektedir.
1185-1204 arasında Bizans sarayında önemli
mevkilere ulaşan Niketas Khoniates’in
eserinin Ioannes ve Manuel Komnenos dönemleri ile ilgili kısmı, Türkçe’ye
çevrilmiştir (s. 15).
Mikhail Psellos, II. Basileios’un 976’de tahta çıkışından 1077 yılına kadar
olan yüz yıllık dönemi içeren bu Bizans kaynağı, Bizans sarayında gelişen
olayların yanı sıra Alparslan zamanındaki Türk akınları ve Türk ilerlemesine karşı
Gürcistan’ın durumu ve Şarki Karahisar’daki Bizans kuvvetleri konusunda bilgi vermektedir.
İslam tarihçileri arasında büyük bir üne
sahip olan İbn’ül Esir, İslam dünyasının
1231’e kadar olan dönemini içeren tarihi eserini kaleme almıştır. Bu eser, Anadolu
Selçuklularından bahseden Mezopotamya menşeli tek kaynaktır.
İbn-i
Bîbî lakabıyla tanınan Nasıreddîn
Hüseyin b. Muhammed tarafından kaleme alınan El Evamirü’l-Ala’iye
Fi’l-Umuri’l-Ala’iye, Türkiye Selçuklu Devleti ve Moğol hâkimiyeti dönemlerini
ele almaktadır (s. 16).
Kerîmüddin Mahmud Aksarayî’nin İlhanlı Devleti Anadolu
valisi Timurtaş’a sunduğu Müsâmeret ül-Ahbâr adlı eseri, Barthold tarafından
ilim âlemine tanıtılmış ve 1928’de de F.Köprülü tarafından neşredilmiştir.
Anonim Selçukname,
II. Alâeddin Keykubad’a sunulmuştur. Aksarayi’nin yanı sıra Nişâpurî’nin
rivayetlerini de değerlendiren önemli bir eserdir. Selçukluların nesli ve Büyük
Selçuklu hükümdarları hakkında bir girişten sonra 1341 senesine kadar uzanan
dönemde Türkiye Selçuklu tarihinin en önemli kaynaklarından birisidir.
Malatyalı bir Yahudi olan Gregory Abu’l Farac (Bar Hebraeus), yirmi iki
sene Hülagu’nun yanında kalmış 1292 senesine kadar gelen bir kronik yazmıştır
(s. 17).
İbn-i
Batûtâ’nın seyahatnâmesi, Türk tarihi
açısından değerlendirilirse, oldukça geniş bir Ortaçağ Türk Tarihi bilgisi
içermektedir.
Bezm u Rezm eserinin sahibi Aziz b.
Erdeşir-i Esterâbadî, 1394’te Timurluların
elinden kaçarak Kadı Burhaneddin’e sığınmış, onun adına kaleme aldığı kitabını
1398’de tamamlamıştır (s. 18).
Doğu Karadeniz bölgesinin XV. yüzyıl
başındaki siyasi ve demografik yapısı hakkındaki ana kaynaklar içerisinde, Clavijo Seyahatnamesi, özel bir öneme
sahiptir (s. 19).
Bölge
Tarihi ile İlgili Araştırmalara Genel Bir Bakış
…bu anlamda ilk önemli çalışma Jakop
Philipp Fallmerayer’in 1827 yılında
yazmış olduğu Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Tarihi adlı eserdir (s. 20).
Türkiye’de ise müstakil olarak ancak
1877’de, aynı zamanda Türkiye’deki ilk şehir tarihi araştırmacısı olan Şakir Şevket’in
Trabzon Tarihi adlı eseri ile başlanılmıştır.
1891’de Vital Cuinet’in La Turquie D’Asie adlı eserinin Karadeniz bölgesiyle
ilgili kısmının yayımlanmasıyla Karadeniz araştırmalarına önemli bir eser
eklenmiştir.
Hüseyin
Hüsameddin’in Amasya Tarihi adlı eseri;
XIV. yüzyılın başlarında Canik yöresinde ortaya çıkan Taceddinoğulları, Kubadoğulları
ve Taşanoğulları gibi beyliklerin yanı sıra bölgenin Selçuklular sonrası
dönemini Türk ilim âlemine tanıtmıştır (s. 21).
Kazım
Dilcimen’in büyük ölçüde Amasya Tarihi
ve Bezm u Rezm’den faydalanarak hazırladığı Canik Beylikleri hakkındaki eser bu
alanda Türkiye’de yapılan ilk özel çalışmadır.
Anthony Bryer, batılı araştırmacılar içerisinde
Türk kaynaklarını en fazla kullanan kişi olmasıyla dikkat çekmektedir (Anthony
Bryer, David Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos)
(s. 22).
1990’lı yıllar Karadeniz tarihi
araştırmalarının her alanda zirveye çıktığı dönemdir.
F. Kırzıoğlu’nun önceki çalışmalarının devamı olarak hazırladığı
incelemelerle ve özellikle 1992’de neşredilen Kıpçaklarla ilgili araştırmasıyla
Karadeniz tarihi araştırmaları önemli bir seviyeye ulaşmıştır (s. 23).
İbrahim
Tellioğlu, Karadeniz Bölgesi tarihi
hakkındaki çalışmalarını pek çok kaynak eserden yararlanarak objektif bir bakış
açısıyla ilim âlemine sunmuş ve tartışmalı birçok konuyu da açıklığa
kavuşturmuştur (İbrahim Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz
Bölgesinde Türkler) (s. 24-25).
Giresun
ve Çevresi Üzerine Yapılan Çalışmalara Genel Bir Bakış
Giresun ve çevresi tarihi ile ilgili ilk önemli
adım 1949 yılında Hasan Tahsin Okutan tarafından atılmıştır.
Şebinkarahisar ve Civarı adlı eserinin önemli bir kısmını bölge tarihine ayıran
yazar, yaptığı saha çalışmalarıyla Giresun’un güney bölümünde ve
Şebinkarahisar’da yapılan ilk yerleşmelere ait izler ve bırakılan kalıntılar
hakkında bizlere önemli bilgiler vermektedir (Hasan Tahsin Okutan,
Şebinkarahisar ve Civarı; Coğrafya, Tarih, Kültür, Folkloru, Giresun; Yeşil Gireson
Matbaası, 1949) (s. 25).
Ayhan
Yüksel, Mehmet Fatsa önemli çalışmalar ortaya çıkarırken, şehrin tarihini
aydınlatmak için çalışan diğer bir isim Feridun
Emecen de bu alanda önemli çalışmalar yapmaktadır (s. 27).
Bölgedeki
İlk Siyasi Teşekküller
Akkadların, Anadolu üzerine düzenlemiş
oldukları seferler hakkında verdiği ayrıntılı bilgiler…
Bu kayıtların birinde M.Ö. 2200’lerde
Anadolu’ya yapılan bir seferde Akkad İmparatoru’nun, Hatti Kralı Pampa’nın
önderliğindeki 17 şehir devletinden oluşan Anadolu koalisyonuna karşı savaştığı
anlatılır. Bu koalisyonda Türkî Kralı İlşu-Nail olarak kaydedilen ismin
Anadolu’da Türk varlığının tarihlendirilmesi açısından önemi büyüktür.
M.Ö. III. bin yıllarında, Doğu Karadeniz
bölgesinde yaklaşık yüz elli yıl hüküm sürecek olan Hayaşa-Azzi Krallığı adı
verilen siyasi bir teşekkül ortaya çıkmıştır. Hayaşa-Azzi Krallığının sınırları
Rize’den Giresun’a kadar olan sahil şeridinden Erzurum-Bayburt arasındaki iç
kesime kadar uzanmaktadır.
Giresun bu dönemde, Orta Karadeniz
bölgesine hâkim Gaşka Krallığı ve Doğu Karadeniz bölgesi hâkimi Hayaşa-Azzi
Krallığı arasında bir sınır kenti durumundadır (s. 29).
Gaşkaların son yıllarında, bir kısmının
Asur Devleti’nin himayesine sığındığı, bir kısmının ise Kimmer saldırılarıyla
ortadan kaldırıldığı düşünülmektedir.
Giresun
ve Çevresinde Kimmerler
Proto-Türklerden olduğu düşünülen bu halk, Tevrat’ta
Gomer, Asur çivi yazılarında Gimmiray, Grek ve batı kaynaklarında ise Kimmer
olarak adlandırılmaktadır (s. 30).
…rivayete göre Yafes’in oğullarından
Gomer’in halkı olduğu sanılmaktadır.
Kimmerlerin tarihi, M.Ö. 2000’lerin
başlarına kadar uzanmaktadır.
Kimmerler, M.Ö. 695′ten itibaren Karadeniz
Ereğlisi ile kuzeye çıkarak doğuda Trabzon’a kadar olan sahayı ele geçirmiş,
M.Ö. 720’lerde Orta Asya’dan gelen kalabalık Saka/Skyth adlı soydaşlarının
baskısıyla dağılmaya başlamıştır.
M.Ö. VII. asrın sonlarına gelindiğinde
artık Kimmerler gücünü kaybetmeye başlamış ve nihayetinde M.Ö.590-585 yılları
arasında tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Kimmerler, Frigya Devleti’ni ortadan
kaldırarak Karadeniz Bölgesi’ne yayılmaya başlamıştır. Bu dönemde bazı Kimmer
boyları Bolu-Sinop dolaylarından Karadeniz sahillerine ulaşmıştır (s. 31).
Şebinkarahisar bölgesindeki höyük ve
mağaralar ve bazı yer adları Kimmerlerle ilişkilendirilmektedir (s. 32).
Giresun
ve Çevresinde İskitler
İskitler, Grek kaynaklarında Skythler, Asur
kaynaklarında Aşguzai, Pers kaynaklarında Saka ve Çin kaynaklarında Sai olarak
adlandırılmışlardır.
İskitler, Çin sınırından Tuna Havzası’na
kadar uzanan bölgede hâkimiyet kurmuşlardır.
İskitlerden bir grup da Kimmerleri takip
ederek önce Güney Kafkasya’ya oradan da güney batıya yönelerek Anadolu’ya
ulaşmıştır. Anadolu’ya geldiklerinde doğuda Van Gölü havzasından batıda İç
Anadolu bölgesine, kuzeyde ise Karadeniz Bölgesi’ne kadar yayılmışlardır (s.
33).
İskitler, Asur kitabelerinde Maduva,
Heredot’da Madyas, İran kaynaklarında Afrasyab, Türk yurdunda ise Alp Er Tonga
olarak anılan hükümdarı döneminde, M.Ö. 643-625 yılları arasında sınırlarını
Ege sahillerine kadar genişletmiş Anadolu’yu ele geçirmişler ve Kapadokya
bölgesine yerleşerek, 28 yıl süren bir hâkimiyet kurmuşlardır.
Alp Er Tonga’nın zehirlenerek
öldürülmesiyle İskit hâkimiyeti ortadan kalkmıştır.
Ksenefon’un, Skythenai bölgesinden
bahsetmesi ve Ermeni kaynaklarında, M.Ö. 336 yıllarında Makedonyalı İskender
bölgeye geldiğinde, İskit varlığının bölgede devam ettiğine dair bilgiler
vermesi, İskitlerin Anadolu’yu terk etmeyip, yurt tuttuklarını açıkça göstermektedir
(s. 34).
Kolonizasyondan
Bizans’a Bölgedeki Yerli Halklar
Fenikelilerin ilk pazar yerleri, Greklerin
kolonileri olmuştur.
İskit Devleti’nin ortadan kalkmasından
sonra M.Ö. 562’de bölgede kurulan ilk koloni Sinope'nin; Kotyora, Kerasos,
Trapezos gibi kent kolonilerini kurduğu hakkında bilgiler vardır (s. 35).
İran hükümdarı Darius dönemine aittir. Kral
Darius ülkesini satraplıklara ayırmış ve Doğu Karadeniz Bölgesini de içine alan
bölge 19. Satraplık olarak adlandırılmıştır. Bu bölgede Moskhi, Tibaren,
Makron, Mossinik ve Marsa halkları yaşamaktadır.
M.Ö. 508-506 yıllarında bölgeye gezi yapan
Karyandlı Skylax, Trabzon’un batısında Mosinikler, sahilde Tibarenler,
Chalybler, Giresun’dan Sinop’a kadar olan bölgede ise Assyrialıların yaşadığını
ifade etmektedir.
Onbinlerin, Dril topraklarında ilerlediği
coğrafya dağlık ve yolsuz bir yerdir. Helenler Dril köylerini yakarak
ilerlerken, Driller de çekilerek, etrafını su dolu hendeklerle çevirdikleri ana
kaleye sığınmışlardır. Burası muhtemelen Düz.Mürt/Duzmurt Kal’ası ya da TirelPolis/Tirebolu
kalesi olmalıdır (s. 36).
Tirebolu’dan ayrılan Onbinler, Giresun’un
batı kesiminde birbirlerine hasım olan iki ayrı Mossynoik topluluğuyla
karşılaşmıştır.
Mossynoiklerin memleketinden ayrılan
Helenler, Tibarenosların ülkesine gelmiştir.
Tibarenoslarla yapılan barışın ardından
yollarına devam eden Helenler artık kendilerinden bir yer olan Kotyora/Ordu’ya
varmışlardır.
M.Ö. 298 yılında Genç Mihridad’ın
faaliyetleriyle İran’a bağlı Pontos Satraplığı’nda Pontos Krallığı kurulmuştur.
Bu krallığın sınırlarına Doğu Karadeniz Bölgesi’nin yerli halkları Halibler,
Tibarenler, Mosinekler ve Makronlarda katılmışlardır (s. 37).
M.Ö. 7 yılında Strabon’un kayıt altına
aldığı bilgilere göre, Giresun’un dağlık bölgelerinde Tibaranler, Khaldaioi ve
daha eski zamanlarda Makronlar denilen Sannoi kavimlerinin yaşadığından
bahsedilmektedir (Strabon, Coğrafya, s. 30-35).
Pliny, Karadeniz Bölgesi’ndeki Samsun ve
çevresinde Greklerin, Terme civarında da Amazonların yaşadığını söylemektedir
(s. 38).
Pliny, Giresun ve çevresinde Tibaren ve
Massiny, doğuya gidildikçe Bechires ve Buxeri halkının varlığından
bahsetmektedir.
Bizans
Dönemi’nde Giresun ve Çevresinde Türk Varlığı
…kaynaklarda 225 yılında Hun boylarının
içinde yer alan bir Tatar grubunun, Trabzon’u işgal edip yağmaladığına dair
bilgiler vardır. Grek kaynaklarının Massaget
ismiyle bahsettiği Hunların bölgedeki harekâtı açıkça görülmektedir.
Trabzon’un Of ilçesinde Hundez Köyü ve
batıda Ordu’da Hunut/Hanut Köyü, Ünye’nin en eski adlarının Honie, Onie,
Homorie olması, bölgedeki Hun varlığının açık izleridir (s. 40).
Kuman
ve Kıpçaklar
1103’te başlayan ve 1109’a gelindiğinde
ağır tahribatlara uğraması sebebiyle Kıpçakların başbuğu Atrak’ın iyi ilişkiler
içerisinde olduğu ve aynı zamanda damadı olan Gürcü Kralı David’in davetiyle
yaklaşık 300 bini bulan kalabalık bir kitleyle Gürcistan’a gitmiştir.
Kral David mahiyetindeki bu Kıpçak
kuvvetleriyle Anı şehri dahil olmak üzere Ermenistan’ı, Şirvan’ı, Derbent’e
kadar Dağıstan’ı Osetya ve Abhazya’yı Gürcü Krallığına katmıştır (s. 41).
Peçenekler
Peçenekler, Bizans kaynaklarında Patzinak,
Latin kaynaklarında Pecenaci/Pezengi, Rus kaynaklarında Peçenyeg, Ermeni kaynaklarında
Badzinag ve Macar kaynaklarında Beşenyö olarak geçmektedir.
390’lı yıllarda Peçenek ve Kumanlardan
oluşan bu grubun Giresun’da Şebinkarahisar’ın Kayadibi, Sipahi ve Alişar
bölgelerine yerleştiği düşünülmektedir (s. 42).
Bulgarlar
469 yılında İrnek idaresindeki topluluk ile
Orta Avrupa’dan göçen Hun boylarının karışmasıyla oluşan halka Bulgar adı
verilmiştir. Hunlarla karışan bu halkın asıl adı Oğur’dur.
Bizans İmparatoru I. Justinianos, Kavimler
Göçü’nün meydana getirdiği karışıklıkları düzelttikten sonra Bulgarlar üzerine
yönelmiş ve bozguna uğrattığı
Bulgar Türklerinin bir kısmını Anadolu’ya
geçirip Trabzon ve çevresi ile Çoruh ve Yukarı Fırat sahasına yerleştirmiştir.
Bizans devleti döneminde gelen Bulgarların
bölgedeki izlerini yer isimleriyle tespit etmek mümkündür (s. 43).
Malazgirt
Savaşı Öncesi Giresun ve Çevresinde Türk Faaliyetleri
Anadolu’nun fethi döneminde Bizans Devleti ile
ilk çatışma 1047 yılında Büyük Zap Suyu civarında olmuştur (s. 45).
1058 yılına gelindiğinde Çağrı Bey’in oğlu
Yakutî Bey’in sevk ettiği Dinar komutasında bir ordu, Erzurum’u aşıp Erzincan ve
Kemah’ı fethederek, Çoruh ve Kelkit Vadisi yoluyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nde fethedilen
ilk yer olan Şebinkarahisar’ı da ele geçirmiştir (s. 46).
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Emir Saltuk;
Erzurum ve çevresini, Danişmend Gazi; Kayseri, Sivas, Tokat ve Amasya çevresini
ve Mengücek Gazi de Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar bölgesini fethederek
Selçuklu topraklarına katmışlardır.
Trabzon’dan Sinop’a kadar olan bölge ise
Kaldiya olarak adlandırmıştır (s. 48).
Kaldia Eyaleti’nin valisi Thedore Gabras,
1075 yılında Türkleri, Trabzon ve çevresinden çıkarmıştır. Gabras ailesi bundan
sonra da Türklere karşı yapmış olduğu seferlerle Sinop’a kadar olan bölgeyi ele
geçirmiş ve 1140 yılına kadar bölgeye hâkim olmuşlardır (s. 49).
Beylikler
Döneminde Giresun ve Çevresi
Danişmendliler, Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde kurulan erken dönem Türk
beyliklerinden biridir. 1071-1175 yılları arasında Niksar merkez olmak üzere Orta
Karadeniz Bölgesi’nin güney kesimlerine hâkim olmuşlardır (s. 50).
Danişmenli hâkimiyeti boyunca Giresun ve çevresi
Türkleşmiş, buralar Türkmenlere yurt olmaya başlamıştır (s. 52).
Saltuklu
Beyliği, Anadolu’nun Türkleşmesi
sürecinde Ebi’l Kasım unvanlı Saltuk Bey’e ikta edilen Erzurum, Kars ve Bayburt
çevrelerinde kurulmuştur.
Mengücekliler, Selçuklu Sultanı Alp Arslan tarafından Anadolu’nun fethine
gönderilen beyler arasında yer alan Ahmed Gazi tarafından kurulmuştur (s. 53).
1204 yılında İstanbul’un Latin işgali
altında kalmasıyla, I. Andronikos’un torunları Aleksios ve David Komnenos,
Karadeniz’in güneydoğusunda Trabzon Krallığı’nı kurmuşlar (s.57).
Trabzon Krallığı; Tribolu, Kerasunt, Ordu,
Samsun, Uniye ve özel bir önemi olan Limni Kalesi’ne kadar olan bölgeyi ele
geçirmiştir (s. 58).
Çepni
Faaliyetleri
Anadolu’da Moğol istilasının getirdiği bu
karışıklıklardan yararlanıp 1277 yılında Sinop’u ele geçirmek için harekete
geçen Komnenoslar, burada Türkmenlerle karşılaşarak mağlup olmuşlardır.
Komnenosların, burada kalabalık bir Türkmen Çepni nüfusu ile karşılaşmaları,
Çepnilerin bölgeye ilk olarak ne zaman geldiği sorusunu akla getirse de bu konu
henüz aydınlığa kavuşturulamamıştır.
XIII. yüzyılın başlarından itibaren
Samsun’a ulaşan Çepniler, ilerlemesine devam etmiş ve XIV. yüzyılda Harşit
vadisinin doğu sınırına kadar olan sahayı hâkimiyetleri altına almışlardır (s.
61).
1348 yılında Çepnilerin başında bulduğu
düşünülen Boz Doğan Bey, Çepnilerin bilinen ilk lideridir.
Kıpçaklar
1124’te Çoruh Vadisi’ne yerleştirilen
Kıpçakların yanı sıra bahsedilen dönemden itibaren Artvin, Rize, Trabzon,
Gümüşhane, Giresun ve Ordu’ya kadar genişleyen sahaya önemli bir Kıpçak kitlesi
göç etmeye başlamıştır (s. 64).
Canik Beylikleri’nden en büyüğü olan ve
Çepniler tarafından kurulduğu düşünülen Hacıemiroğlu
Beyliği, Ordu ve Giresun bölgesi fethederek burada bir beylik kuran ve
Trabzon Rum Devleti ile mücadele eden Türk Beyliği’dir (s. 67).
Hacı Emir Bey’in ölümüyle iktidara geçen
Süleyman Bey 1396 yılında kendisinin ve
beyliğin en önemli fethi olan Giresun’u ele geçirmiş ve böylece Komnenosların
ikinci başkenti sayılan bu şehrin ilk defa Müslümanların hâkimiyetine girmesini
sağlamıştır (s. 70).
Giresun
ve Çevresinde Osmanlı Öncesi Döneme Ait Türk Kültürü
Eski Türklerin inanç motifleri, yaşanılan
coğrafyada içinde bulunulan dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, mağara, orman, ağaç,
göl, deniz ve demir gibi yaşam için değerli unsurlar üzerinedir. Bunlar
kâinatın temelleri olan ruhlar dünyasıdır (s.72).
Soyun ve ailenin devamını sağlamak için
mutlaka çocuk sahibi olmak gerekir. Çok eskiden beri çocuğu olmayanlara iyi
gözle bakılmaz, hatta onların Tanrı’nın lanetine uğradıkları bile düşünülürdü.
Giresun ve çevresinde (…) Hamile kalmak için sıcağa oturtma denilen bir âdet
vardır. Bunun için başta ısırgan tohumu olmak üzere, üç beş çeşit ot toplanıp
bir karışım hazırlanır. Hazırlanan bu karışım bir kaba konularak üzerine kaynar
su dökülür ve hamile kalmak isteyen gelin bu sıcak buğunun üzerine oturtulur
(s. 74).
Giresun’da gebe kadın el değirmeni
çevirirse çocuğu şaşı gözlü olacağına inanılır. Hamile kadın hamilelik boyunca
saçını kesmemelidir. Eğer keserse çocuğunun ömrünün az olacağına inanılır (s.
75).
Al basmasında kadının üzerine bir ağırlık
çöker. Kötü rüya görür, kâbus görür. O anda dua okuyabilirse kurtulur. Okuyamazsa
delirir farkına varmadan evden bile çıkıp gider (s. 76).
Türk sosyal hayatı, aile ve akrabalık
bağları üzerine kurulmuştur.
“Evlenmek,” yeni bir ev sahibi olmak, daha
doğrusu yeni bir aile kurmak anlamına geliyordu (s. 77).
---
Sarıyıldız, Bekir. (2014) Osmanlı Öncesi Dönemde Giresun'da Türk ve
Türklük İzleri, Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Samsun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder