Anadolu’daki
Türk Yerleşmesinde Önemli Rol Oynayan Bir Oğuz Boyu
Türkiye tarihinin yerli kaynaklarında adı
ilk önce anılan Oğuz boyu, muhtemelen, Çepniler'dir.
1277 yılında Sinop’u ele geçirmeye çalışan
Trabzon Rum Krallığını engel oldular. Şebinkarahisar-Bayburt yöresinden Karadeniz
kıyılarına yapılan fetihlere katıldılar. Giresun
- Kürtün ve Vakfıkebir arasındaki bölge de onlar tarafından fethedilmiştir.
1.
Bölüm
Çepniler Türkiye Türkeri’nin Ataları Olan
Oğuzların 24 Boyundan Biridir.
Çepniler ağırlıkla Giresun-Batum arasındaki
bölgeyi yurt edindiler.
Divanü Lugati't-Türk'te olduğu gibi,
Câmiüt-tevâi'ih'te de Çepniler'in damgaları verilmiştir. Oğuz boylan bu damgaları
davarlarına, atlarına vuruyorlardı.
(Câmiüt-tevârih'e göre) …boyun toylarda
yani şölenlerde koyunun etinden yiyecekleri kısım belirlenmişti.
Çepni boyuna mensup olanlar koyunun sol
karı yağrın yani sol kürek kemiğinin bulunduğu bölgeyi alırlardı. Sağ karı
yağrın yani sağ kürek kemiği kısmı da en itibarlı boy sayılan Kayı ile
kardeşlerine ayrılmıştı.
Çepni ve kardeşlerinin onkunları da
Sunkur'dur. Sunkur doğan türünün en ünlü avcı kuşudur. Bu kuşun adı eski
Türkler tarafından şahıs adı olarak çok kullanılmıştır (s. 8).
1312 yılında Kahire'de
yazılmış, Kitabul-idrâk li-lisanil-Etrâk adlı eserde Çepniler'in adı geçiyor.
Bu kayıt Çepniler'in adlarını Mısır'a kadar duyurmuş olduklarım gösterir. Çünkü
zikredilen eserde sadece Çepni ile Kınık boyundan söz ediliyor ve diğerlerinin adları
geçmiyor.
XV. yüzyılın ikinci yarısında Ak Koyunlu
hükümdarı Uzun Hasan Bey'in buyruğundaki beylerden biri de Çepni boyundan İl
Aldı Bey idi. İl Aldı Bey'in Yukarı Kelkit
veya Doğu Karadeniz bölgesindeki Çepniler'e mensup bulunması en kuvvetli
ihtimaldir (s. 15).
Sivas yöresinden Ankara yöresine kadar
yayılan ve 27 oymaktan meydana gelen büyük bir topluluğa Ulu Yörük veya Ulu
Yörük Türkleri denilir.
Oymaklardan bir çoğu Alevidir (…) bu inancı
İlhanlılar'dan Olcaytu devrinde almış olmaları çok muhtemeldir (s. 21-22).
2. Bölüm
Osmanlı devrinden önce Anadolu'nun dinî
tarihinde üç mühim hadise görülür. Birincisi Baba İshak ayaklanması, İkincisi
İlhanlı hükümdarı Olcaytu'nun On İki İmam Şiîliğini kabul etmesi, üçüncüsü de
Safevî tarikatından Şeyh Cüneyd ile haleflerinin Anadolu'daki faaliyetleridir.
Bahaî
Türkmenleri'nin Ayaklanması
Medreseden ve câmiden yetişen din adamları
(…) pek çok köye gidip onlara dinî bilgiler vermek işi ile meşgul olmadılar.
Bu durumda oymaklar ve çok köyler tarikatlara
mensup dervişlerin telkinlerine açık bulunuyorlardı.
Baba İshak Türkmenleri, Malatya bölgesinde,
bilhassa Adıyaman'ın güneyindeki Samsat (=Sumeysat) yöresi ile Maraş bölgesinde
yaşıyorlardı (s. 25).
…onlar yoksul Türkmenler'den idiler.
Türkmenler'in askerî hizmetlere alınmayıp
kendilerine raiyyet muamelesi yapılması, yani idare edilen ve vazifesi sadece
vergi veren halktan sayılmaları yüzünden eskiden beri devlete kızgın oldukları
da bilinir.
…ayaklanmanın ana sebebi İktisadîdir.
Türkmenler Kefersud'tan Amasya bölgesine giderek
oradaki bir köy yakınında kurduğu tekkede yaşayan Baba İshak'tan aldıkları emir
üzerine Samsat-Kefersud yöresinde ayaklandılar. Onlar "Lâ ilâhe illâllah
Baba Resulullah" (=Tanrı'dan başka ilâh yoktur. Baba da Tanrı'nın
peygamberidir) diyerek harekete geçtiler (s. 26).
Türkmenler karşılarına çıkan Malatya
Sübaşısı Ali Şîr oğlu Muzafferiddin'i iki defa yenilgiye uğrattılar.
Babaî Türkmenleri Elbistan sübaşısına da zafer
kazandıktan sonra Sivas'a yürüyüp karşılarına çıkan Sivas askerini dahi yenip
şehrin İğdiş Başısı (=vergi müdürü), Hürrem Şah'ın ve diğer ileri gelenlerin
hayatlarına son verdiler. Babailer, Sivas'tan Tokat ve Amasya'ya yöneldiler ve
karşılarına çıkanları yenmekte devam ettiler. Bu yürüyüşleri esnasında
etraftaki Türkmenler de kendilerine katılıyorlardı. Amasya'ya yaklaştıklarında
(…) Hacı Armağan Şah'ın Baba İshak'ı zaviyesinden alıp kale burcuna astığı
haberini aldılar. Müridleri Amasya sübaşısını da yendiler ve hatta hayatına da
son verip şeyhlerinin öcünü aldılar.
Selçuklu hükümdarı II. Giyaseddin Keyhüsrev
bütün bu olanlara kayıtsız kalmıştır. Giyaseddin Keyhüsrev vahşi hayvanlar
beslemeye meraklı idi. Oynadığı bir maymunun
ısırması yüzünden 1246 yılında öldü (s. 28).
Babai Türkmenleri'nin ayaklanmasını
öğrendiğinde Beyşehir gölündeki Kubad Âbâd sarayına kaçmıştı.
Malya ovasında toplanan ve sayıları 6000
kadar olan Babailer burada kalabalık bir Selçuklu ordusu tarafından
kuşatıldılar. Muharebe sonunda Babailerin hemen tamamı kılıçtan geçirildi (s.
29).
İlhanlı
Hükümdarı Olcaytu'nun Oniki-İmam Şiîliğini Kabul Etmesi
Selçuklu devleti 1243 yılındaki Köse Dağ
bozgunu ile Moğollar'a tâbi devletler arasında yer aldı. Hülegü'den (ölümü;
1265) sonraki siyasî gelişmeler neticesinde de 1277 yılından itibaren
Türkiye'nin Ankara ve Konya'ya kadar uzanan geniş kısmı İlhanlı devletinin idaresi
altına girdi.
Olcaytu'nun asıl adı Har Bende (Eşeğin
Kulu) idi.
Olcaytu hanlık tahtına geçtiğinde (1304)
Hanefî mezhebinde idi. Müverrih Ebul-Kâsım-ı Kâşânî'ye göre Vezir Reşîdeddin'in
telkini ile bir müddet sonra Şafiî mezhebini kabul etmiştir. Fakat ordasında Hanefî
ve Şafiî imamları arasındaki yüz kızartıcı münazaraları dinleyen Olcaytu,
bilhassa sütkardeşi Uygur Tarımtaz'ın telkini ile 12 imam Şiîliğini kabul
etmiştir (1310) (s. 32).
Bize göre Olcaytu'nun Şiîliği kabul etmesi
üzerine Anadolu'daki Ulu Yörük, Boz Ok (sonra Yozgat bölgesi). Yukarı Kelkit ve
Canik'te yaşayan göçebe birçok topluluk, Haleb Türkmenleri'nden bazı oymaklar
ile Sivas, Tokat, Amasya, Canik, Malatya, Dersim bölge ve yörelerindeki birçok
köy bu mezhebi yani Şiîliği kabul etmiştir (s. 32-33).
Safevî
Şeyhi Cüneyd'in Anadolu'daki Faaliyetleri
Safevî tarikatı XIV. yüzyıl da Azerbaycan'ın
Erdebil şehrinde Safiyeddin İshak adlı bir şeyh tarafından kurulmuştur. Tarikat
sünni-şâfiî ilkelere göre kurulmuştu. Tarikata birkaç kuşak boyunca saygı
duyuldu ve destekçileri sürekli arttı.
Tarikatın başına Şeyh Cafer geçtiği
dönemde, Cafer’in yeğeni Cüneyd, tarikatın başına geçmek için amcasına karşı
başkaldırdı. Şeyh Cafer karşısında başarılı olamayınca İran’ı terk edip Türk
topraklarına geldi. Pâdişâh II. Murad'dan kendisine bağışlanması için mülk
istedi (s. 33). İsteği kabul edilmeyince Karaman ülkesine gitti. Zeyniye
tarikatından Abdullatif-i Makdisî ile yaptığı bir münakaşadan sonra Karaman’dan
ayrılıp İç İl’deki Varsakların yanına gitti. Burada mürid dinip Çukurova’ya
geçti. Oradan da İskenderun’a gidip bir kaleye yerleşti. Şeyh Cüneyd çok
geçmeden başarılarını sürdürüp Haleb Türkmenleri, Dulkadirli ve Üç Oklu oymaklarının
çoğunu müridi yapabilirdi. Fakat faaliyetlerini haber alan Memlûk devletinin
harekete geçmesi üzerine bölgeden ayrılıp Canik taraflarına gitti. Taceddinoğulları'ndan
Mehmed Bey’in yanına gidip Trabzon’u ele geçirme planları yaptı. Bu maksatla
Anadolu'daki bütün müridlerinin silahlı olarak yanına gelmelerini emretti.
Cüneyd'in müridleri imparatorun Aya Fokas'daki
karargâhına girip askerlerinden birçoğunu tutsak aldılar. Bu başarıdan sonra
Şeyh Cüneyd Trabzon'u kuşattı. (1454 yılında) Bir kaç defa hücum etti ise de
askerleri surları aşıp şehre giremediler. Kuşatma üç gün sonra kaldırıldı. Osmanlı
Devleti, Kelkit’e dönen Cüneyd’in üzerine ordu gönderince, Uzun Hasan Bey'in
yanına gitmiştir.
Uzun Hasan Bey ilk önce Şeyh Cüneyd'i
tevkif etmişti. Fakat daha sonra Cüneyd'in, iyi bir müttefik olacağına karar
vererek kız kardeşi Hatice Begüm'ü de onunla evlendirmiştir.
Şeyh Cüneyd 1459 yılında Erdebil'e döndü.
Şeyh Cafer, yeğenini Erdebil'e sokmadı. Şeyh Cüneyd Erdebil'in dışında oturarak müridlerinin yanına gelmeleri
için Anadolu'ya haberci gönderdi. Kısa bir zaman içinde başına 12 bin silahlı
Anadolulu mürid toplandı. Şeyh Cüneyd bunların başında Şirvan ülkesine girdi.
…birçok Gürcü kasaba ve köyünü
yağmaladıktan sonra Şirvan'da kışı geçirmeye başladı. Şirvanşah Halilullah Cüneyd'in üzerine yürüdü. Cüneyd’in
ordusu sayıca üstün idi, fakat Cüneyd, savaş alanında ölünce ordusu başsız
kalıp dağıldı (Mart 1460).
Şeyh Cüneyd, anlaşılacağı üzere, kuvvetli
bir şahsiyetti. Bu sayede sadakati eşsiz bir taraftar kümesine sahip olmak başarısını
göstermiştir (s. 36).
3.
Bölüm
Cüneyd’in oğlu Haydar büyüdükten sonra
Dayısı Hasan Han sayesinde kolayca Erdebil'deki Safevî şeyhliği postuna
yerleşti. Müridleri "halîfe" unvanı ile Anadolu'ya gönderildi.
Bu halîfelerden biri Tekeli (Antalyalı) Hasan
Halîfe olup Teke ile komşu Menteşe (Muğla) ve Hamid illeri (Isparta Burdur
vilayetleri) yörelerindeki pek çok kimseyi Safevî tarikatına sokmuştu.
1510 yılında Teke yöresinde büyük bir isyan
çıkaran Şah Kulu, işte bu Hasan Halîfe'nin oğludur.
Müridleri şeyhlerinden mühim siyasî
başarılar bekliyorlardı. Bu sebeple Şeyh Haydar 1486
yılında Demirkapı (=Derbend) ötesindeki Kafkas kavimlerine karşı sefere çıktı
ve ganimetlerle geri döndü.
İki yıl sonra Şirvan hükümdarının üzerine
yürüdü. Hem babasının öcünü almak, hem de Şirvan ülkesine sahip olmak
istiyordu.
Şirvanşah, Ak Koyunlu hükümdarı Yakub
Bey'den yardım istedi. Şeyh Haydar Ak Koyunlu
hükümdarının hem halasının oğlu, hem de eniştesi idi. Yine de muharebe edildi.
Şeyh Haydar bu savaşta öldürüldü (s. 1488).
Safevî müridleri bu defa Haydar'ın büyük
oğlu Sultan Ali'nin etrafında toplandı. Yakub
Bey, Haydar'ın üç oğlu (Sultan Ali, İsmail, İbrahim) ile kendi kız kardeşi olan
anaları Halîm'e Begüm'ü bir kalede hapsetti. İsmail dışındakiler öldürüldü. Müridleri
İsmail’i Gilan ülkesine kaçırdılar. 6 yıl Gilan’da kalan İsmail önce Erdebil’e
sonra da Erzincan’a gidip, müridlerini yanına çağırdı (1500-1501).
İsmail'in Safevî devletini kurması ile
ilgili olarak Anadolu'dan İran'a devamlı bir göç başladı. Bir yandan Osmanlılar bir yandan Safevîler Türkiye'nin
insanlarını birbirlerine karşı kullandılar. İran'a
göç eden Türkler arasında Çepniler de vardı.
İ. H. Uzunçarşılı Trabzon'un 1461 yılının
Ekim ayının 26'sında (866 Muharrem 21) alındığını kesin bir şekilde bildirir,
fakat kaynak göstermez (s. 41).
Trabzon’un fethinde Çepnilerin faydası
olmuştur. Fetihten sonra bölgedeki Çepnilerin büyük bölümü vergiden muaf
tutulmuşlardır. Çepni beylerinin bir kısmı, kendilerine zeamet ve tımar gibi
dirlikler verilerek devlet hizmet alınmıştır.
Ak Koyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey'in 1478
yılında vefatı üzerine himayesinde bulunmakta olan Trabzon-Gümüşhane arasındaki
Torul yöresi alındıktan sonra, Gürcistan sınırında da bazı kaleler ele geçirilerek
Trabzon yöresinin fethi tamamlanmış oldu.
Şehzade Selim, 916 (1510) yılına kadar,
takriben yirmi yıl valilik etmiştir.
Harşıt ırmağı çevresine 14. Yüzyıldan
itibaren yerleşmiş olan Çepniler yerleşik hayata geçtiklerinde ilk olarak darı (duhne
diye tabir ediliyordu) ekmişlerdir (s. 45).
Bütün köylerde bal istihsal ediliyor,
bağcılık yapılıyor ve meyve de yetiştiriliyor. Birçok köyde çok miktarda ceviz
de elde ediliyor.
Köylerin çoğunda doğan, Şahin, atmaca gibi avcı kuşlara ait yuvalar vardır.
Çepnilerin kalabalık bir kısmı müsellemdir.
Çepni köylüleri arasında Bekir, Ömer adını
taşıyan şahıslara sadece XV. yüzyılda değil, XVI. yüzyılda da sık sık
rastgelinir (s. 49).
Çepni
Türklerinin taşıdıkları adlar:
Ali, Ömer, Osman, İbrahim, İsmail, İshak,
Süleyman, Menteşe (pek çok), Aygud, Durmuş, Tonrul (Tuğrul), Sevündük, Çakır,
Ayna Beğ, Beğdeş, Sevünç, Tanrıvermiş, Sülü, Gülen, Tatar, Satılmış, Ak Doğan,
Tura Beğ vs.
4.
Bölüm
Çepni İli (Vilayet-i Çepni), Giresun'un
merkez kazası ile Keşap ve Dereli kazalarının topraklarını içine almaktadır.
Tirebolu'lu köylü vatandaşlarımıza şehir
halkının (Giresun), Çepni dediklerini biliyoruz. Hayret edilecek husus şudur ki,
şimdi Giresim şehir ve yöresi halkı kendilerinin Çepniler'in öz torunları
olduklarını bilmemekte ve bu adı Tirebolu şehri ve yöresi halkına vermektedir.
Diğer taraftan güneydeki Şebinkarahisar ve
Alucra kazaları halkı, çok doğru olarak
sahil bölgesindeki köylü—şehirli bütün halka Çetmi yahut Çepni demektedir.
…kıyı bölgesi halkı da Ekinci adını vererek
Şebinkarahisar ve Alucra halkını küçümsemektedirler (s. 63).
Giresun; 1515 yılında burada hisar-erleri
ile Yavuz Selim'in yaptırdığı camiin mülazimlerinden başka 38 Türk evi de
vardı.
1515 yılına gelindiğinde, Çepnilerin
durumlarında görülen mühim değişme ise aralarındaki müsellem, mülâzim ve
muafların bu sıfatlarının kaldırılarak "raiyyet" sınıfına, yani
vazifesi sadece devlete vergi vermek ve devletin buyurduğu her işi yapmak olan
halk kitlesine dahil edilmiş olmalarıdır (s. 67-68).
Çepniler'in manevî şahsiyetlerinin başında
Yakub Halîfe gelir. Yakub Halîfe Çepniler'in en büyük en saygın şeyhleridir.
5.
Bölüm
XVIII. yüzyılda uğranılan büyük
mağlubiyetler sonucunda devlet otoritesi son derecede zayıfladığı için
yörelerin idaresi oraların yerlisi olan güçlü şahısların ellerine geçti.
Tirebolu, Görele ve Vakfıkebir derebeyleri
ile Trabzon'un doğu yörelerindeki derebeyleri arasında çetin ve sürekli mücadeleler
vuku bulmuştur. Bu mücadeleler sonucunda kalabalık Çepni toplulukları Sürmene,
Of ve Rize yörelerine yerleşmişlerdir (s. 94).
Rize yöresindeki İkiz Dere ile diğer üç
nahiye Çepniler ile meskûndur. Ünlü haydut Çepni Ali, Rize Çepnilerinden olup
en sonunda başına 300 kişi toplayarak Rus harbine katılmıştır.
5.
Bölüm
Çepnilerin bir kısmı Alevî'dir. Yine
bilindiği üzere Alevîler de Müslümandır. Alevî demek Hazret-i Peygamberin amcasının
oğlu ve aynı zamanda güveyisi Hazret-ı Ali ile çocuklarına bağlı olan ve bu
yüzden sahabeden Ebubekir, Ömer ve Osman'ın halifeliğini kabul etmeyen
demektir. Anlaşılacağı gibi bunun da İslâm dininin ilkeleri ile hiç bir ilgisi
yoktur (s. 115).
Özet
Çepniler Oğuz Eli'ni meydana getiren 24
boydan biridir.
Çepnilerin bütün obaları Anadolu'ya
gelmiştir. Hazar Ötesi Türkmenleri
arasında Çepnilerin hiç bir obası yoktur.
Çepniler, 1277 yılında Sinop şehrini almak
için donanma ile gelen Trabzon Rum İmparatorunu gemilerle karşılayıp
savaşmışlar ve onu mağlup edip geri dönmeye mecbur bırakmışlardır.
Yukarı Kelkit vadisinde yaşayan Çepniler
Trabzon Rum imparatorluğuna güneyden yapılan seferlere katıldılar.
Çepniler, yine yer adları yadigârlarına
göre başlıca Samsun ve Sivas sancakları ile Konya bölgesinde (Konya, Beyşehri,
Akşehir ve Karaman) de oldukça kalabalık bir şekilde yerleşmişlerdir (s. 130).
---
Sümer, Faruk. (1992), Çepniler, Anadolu’daki Türk Yerleşmesinde Önemli Rol Oynayan Bir Oğuz
Boyu, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder