Ünsal
Bekdemir - Giresun Kent Coğrafyası
(Giresun) önemli kervan yollarından biri
durumundaki Giresun-Şebinkarahisar yolunun bitiminin batı tarafına kurulmuştur.
Giresun kentinin nüfusu 1960’h yıllara
kadar çok az artmıştır (1927’de 11888 olan nüfus 1960’da 19902’dir).
Karadeniz kıyılan boyunca genişlemekte olan
yerleşme, genel olarak “plansız” bir şekilde büyümektedir,
Kentin tarihî nüvesi, halen üzerinde sur kalıntıları,
kuyular ve Hıristiyanlık dininin yayılma döneminde, kilise olarak kullanıldığı
sanılan bir mağaranın bulunduğu yanmadadır.
Giresun’un kendi yöresinin dışına açılması,
tarihî çağlarda ve yakın zamana kadar, çoğunlukla deniz yolu ile olmuştur.
Giresun dağlan, diğer Karadeniz dağları
gibi denize paralel uzanan, az geçit veren dağlardır. Bölgenin bu özelliği
Giresun kentinin hinterlandının dar olmasına yol açmıştır.
Karadeniz
Denizin ilk adı olarak bilinen Ahşayena
(Axshacnal) eski Pers dilinde karanlık anlamına gelmektedir. Karadeniz’e ilk gelen
Yunanlılar bu kelimeyi ilk önce misafir sevmez anlamına gelen Axeinos şekline sokmuşlar;
daha sonra, bir ihtimal, bu hırçın denizi biraz uslandırmak ümidiyle, bunu misafir
kabul eden anlamına gelen Euxeinos’a çevirmişler. Romalıların Pontus Euxinus ve
şimdi hala Frenklerin bazen kullandıkları Pont Euxin bu sonucu kelimeden gelmektedir
(s. 38).
İlkbahar mevsimi hariç, bütün mevsimlerde
güney sektörden esen rüzgârlar hakim durumdadır. Giresun’da
ikinci derecede hakim rüzgâr yönü ise kuzeydir (s. 39).
Hititler döneminde Azzi ülkesinin bu
bölgeyi de içine aldığı, MÖ IV-V. yüzyıl Grek kaynaklarında ise Pontus denilen
kesimin bir parçası olduğu belirtilir. Kerasus adlı bir yerleşme yerinin veya
kalenin, MÖ 670’lerde Karadeniz bölgesinde koloniler oluşturmaya başlayan Miletoslular
tarafından kurulduğu ileri sürülür (s. 69).
Giresun’un bir Türk-İslam kenti haline
gelişi XV. Yüzyılın sonlarından itibaren başlamıştır.
Kâgir evleri bulunan ve etrafı fındık
bahçeleriyle çevrili olarak tasvir edilen XX. yüzyıl başlarındaki Giresun,
oldukça hareketli sayılabilecek bir alış verişe sahne
olmaktaydı.
…ilk genel nüfus sayımına (27 Ekim 1927)
göre Giresun Kentinin nüfusu 11 888 kişidir.
1950 yılına kadar düşük oranlarda artan
kent nüfusu, bu tarihten sonraki dönemlerde hızlı artışlar kaydetmiştir.
Fındık tarımına bağlı olarak ilde mevsimlik
göç hareketleri gözlenmektedir.
Mevsimlik göçlerin bir diğeri de yaz
aylarında yaylaya çıkma şeklinde gerçekleşmektedir. Bu aylarda, kentin
bunaltıcı havasında kaçmak isteyen kişiler, günümüzde önemli sayfiye
yerleşmeleri durumuna gelmiş olan Kulakkaya, Kümbet ve Bektaş gibi yaylalara
gitmektedirler (s. 112).
Giresun, ekonomik açıdan yeterince
gelişememiş bir kent yerleşmesidir. Kentte, sanayi gelişmediği için dışarıdan
da fazla miktarda göç almamıştır. Bunun bir sonucu olarak da Giresun’da, öyle
büyük kentlerde olduğu gibi önemli bir sosyal farklılaşma meydana gelmemiştir.
(Kentleşme,
kültürel yapıya dair önemli bir göstergedir. Kırsal kesimde yaşayanlar belli
bir kültürel yapıya sahiptiler. O insanlar ellerinde olan değeri yitirdiği için
yurtlarını terk edip şehir merkezlerine yöneldiler)
Fındık tarımının, yılın çok sınırlı
günlerini kapsaması yanında yıllara göre bu ürünün üretim hacminde görülen aşın
değişkenlik, kır kesimi halkını istikrarsız bir yaşama sürüklemiştir (s. 190).
Giresun’da Birinci Dünya Savaşı’ndan önce
bir boya fabrikası vardı. Bu fabrika Sivas’a kadar bu civarın dokumacılarının
kullanacakları ipliği boyuyordu.
…sanayi faaliyeti esas olarak fındık kırma işlemine
dayanmaktaydı.
İlde ilk kamu kuruluşu 1959 yılında üretime
geçen Tirebolu Çay Fabrikası’dır.
1970’te işletmeye açılan Seka Aksu Kâğıt
Fabrikası’nın kurulmasından sonra il imalat sanayinde başlayan gelişme süreci,
1970’lerde ardı ardına kurulan yeni tesislerle sürmüştür (s. 220).
Giresun kentinde ekonomik ve sosyal yaşamı
büyük ölçüde fındık tarımı yönlendirmektedir.
---
Bekdemir, Ünsal. (2000), Giresun Kent Coğrafyası, Doktora Tezi,
Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder