Bekir
Şişman - Samsun Yöresinde Geçiş Dönemleriyle (Doğum, Sünnet, Evlilik ve
Ölümle) İlgili Yaşayan Halk İnançları ve Bunlara Ait Uygulamalar
Doğum; sünnet, evlilik ve ölümle birlikte
hayatın dört geçiş döneminden birincisidir.
Yörede çocuk sahibi olmak, özellikle de erkek
çocuk sahibi olmak herkesin isteğidir. Çocuğu olmayan kadınlara iyi gözle
bakılmaz, arkalarından türlü dedikodular yapılır.
Gebe kalamayan kadınların gebe kalmaları,
erkek çocuğu olmayanların erkek çocuğa kavuşmaları için yoğun faaliyetler olur.
Bu faaliyetlerden en önemlisi bir yatın ziyaret etmek, orada dilek dilemek ve
adak adamaktır.
Bebeğin doğumdan hemen sonra tuzlu su ile
yıkanması ve kundaklanması gerçekleştirilir (s. 445). Yeni doğmuş bebek tuz ile
yıkanmazsa büyüdüğünde vücudu ve teni çok kötü kokar (s. 449).
Hamile kadın cenazeye bakarsa doğacak
çocuğunun benzi sarı olur.
Çocuğun anne kamında ilk çabaladığı anda anne
kime bakarsa çocuk ona benzer.
Hamile kadının yüzü beneklenirse kız çocuğu
doğurur; yüzü beyaz olursa erkek çocuğu doğurur
İğne hamile kadına elden verilirse doğacak çocuk çok zayıf doğar
Çocuk düşürmek isteyen hamile kadın “Ebegümeci”
otunu kaynatıp içer ve rahmine koyarsa çocuğu düşer (s. 446).
Çocuğu olmayan kadın denizde kayıkla
gezdirilirse çocuğu olur
Bebeğin göbeği uzun kesilirse sesi gür olur
İki kırklı kadın karşılaşırlarsa oğlu olan
kadın ekmeğe tuz koyar ve onu kızı olan diğer kırklı (loğusa) kadına verir.
Kızı olan kadın onu yer ve oğlu olan kadın artık onun yanında oturabilir (s.
447).
Bebeğin ağzı çok kokarsa dayısının ayakkabısı
ile su içirilir.
Yeni doğmuş olan bebek çok kusarsa bir parça
koyun yünü alınır ve bebeğin elbisesine dikilir. Böylece bebeğin kusması
kesilir.
Çocuk doğduktan bir müddet sonra düşen göbeği
beşiğe bağlanır. Daha sonra o göbek çocuğun yıkanacağı suya konulur ve bu su
çocukta sivilce çıkmasını önler (s. 448).
Bebek dünyaya geldikten sonra göbeği
tekbirlerle kesilir. Kesilme işlemi erkek bebeklerde göbek bağı bebeğin sağ
memesine kadar ölçülerek, kız bebeklerde ise sol memesine kadar ölçülerek
kesilir (s. 449).
İki kırklı çocuk karşılaşırsa anneleri
birbirlerinin yakalarına iğne takarlar ve birbirlerinin ağızlarına lokma
verirler. Böylece çocuklarının kırkbasığı olmasını engellerler.
(Basılmış çocuk için) Tartılmış et alınır,
bebeğin üzerinde yıkanır. Bebek çarşafa sarılır, mezarlıkta yıkanır. Veya yeni
bir mezarın üzerinde yıkanır. Bebeğin saklanmış olan göbeği bir suya konulur, o
su ile bebek yıkanır. Ya da bebeğe üç yol ağzında mum dökülür (s. 450).
(Kırklanma) Önce bir kaba kırk adet küçük taş
ve kırk kaşık su konulur. Daha sonra bu suya üç ihlâs, bir fatiha süresi okunup
üflenir. Çocuk yıkandıktan sonra bu su, içinde tespih ve yüzük bulunan bir
iliştirin* yardımıyla çocuğun başından aşağıya dökülür. Daha sonra kabın dibinde
kalan az miktarda su da evin içine serpilir Böylece çocuğun kırklanması
yapılmış olur. Aynı şekilde anne de yıkanarak kırklanması yapılır.
Suyun içine konulan taşlar çocuğun ve annenin
taş gibi sağlam olmalarını simgeleştirir. Önce mutlaka çocuk, sonra anne
kırklanır. Kırklama kırk günden önce olursa çocuk huysuz olur (s. 451).
Çocuğun ilk kesilen saçı gömülür. Eğer ayak
altında kalırsa çocuğun başı sürekli ağrır.
Çocuk eğilip iki bacağının arasından geriye
doğru bakması misafir geleceğine işarettir (s. 452).
Sünnet
Sünnet yapıldıktan sonra kesilen (alınan)
parça mutlaka toprağa gömülmelidir.
Sünnet anında çocuğu tutan, sünnetçiye yardım
eden ve sünnet masraflarını karşılayan kişiye kirve denilir. Kirve babadan daha
ileri bir konumdadır. Sünnet olan kişi kirvesinin kızını alamaz (s. 453).
Bir ailenin kızını isteyenler gizlice kızın
evinden tuz çalarlarsa, kızı kolay alırlar.
Gelin, güvey evine geldikten sonra kapıdan
içeri girerken önüne ağaç kaşık konulur. Gelin bu kaşığa ayağıyla vurur. Eğer
kaşık kırılmazsa gelin ileride kaynanasını kıracak demektir. Bu yüzden ne yapıp
yapılır, geline kaşık kırdırılır (Demircisu Köyü) (s. 455).
Nikâh, kıyılmadan önce nikâh kıyacak kişi,
evlenecek olan çiftin mutlu olmaları ve kötü iyelerden korunmaları için duvara
bir bıçak saplar. Bıçak nikâh sonuna kadar orada durur (Gölalan Köyü).
Gelin, güvey evine geldikten sonra hemen bir
koç, koyun veya tavuk kesilir. Burada önemli olan kan akıtılmasıdır. Bu kan
belâları, sıkıntıları giderir, kazaları önler.
Gelin, güvey evine erkek atla getirilir.
Çünkü cin ve peri erkek atın yanına yaklaşamaz (s. 456).
Bağlama niyetiyle yapılan büyülere karşı:
Mezardan bir mezar başlığı alınarak çiftin
yatacağı yatağın altına konulursa büyü bozulur.
Demircinin örsü gelin ve güveyin etrafında üç
kez dolandırılırsa büyü yine bozulur (s. 457).
Yürüyebilen bir çocuk yerde emeklerse o evden
veya civar evlerden mutlaka cenaze çıkar (s. 461).
Uzun müddet can çekişen bir kişinin üzerine
incir yaprağı konulur, beklediği tahmin edilen kişinin geldiği söylenir.
Böylece can çekişen kişinin canını kolayca teslim etmesi sağlanır.
Cenaze evde yalnız bırakılmaz. En az iki kişi
bekler. Eğer beklenmezse ölü defin işleminden sonra mezarda hortlar.
Cenaze olan mahallede o gün çamaşır yıkanmaz
(s. 463)
Tuzaklı, Gölalan, Ataköy ve Toybelen gibi
yerli köylerinde ölünün kılamadığı namaz ve tutamadığı oruç karşılığında belli
bir para ölü sahipleri tarafından fakirlere dağıtılır. Bu işi bir imam
düzenler. Paranın küçük bir bölümü dağıtılan insanlarda kalır, büyük bölümü ise
tekrar cenaze sahiplerine iade edilir. Bu işe halk arasında “devir işlemi”
denilir.
Yörede bir kişi öldükten sonra ölümünün
yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günleri kelime-i tevhit veya mevlit gibi dini törenler
düzenlenir. Orada zikredilen dualar ölünün ruhuna bağışlanır (s. 464).
---
Şişman, Bekir. (2001), “Samsun Yöresinde Geçiş Dönemleriyle (Doğum, Sünnet, Evlilik ve Ölümle)
İlgili Yaşayan Halk İnançları ve Bunlara Ait Uygulamalar,” Erdem Dergisi,
Cilt: 13, Sayı: 39, (s. 445-469)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder