8 Ekim 2019 Salı

Kireç Ocağı


Thomas Bernhard - Kireç Ocağı

Eleman karısını tüfekle vurarak öldürmüş. Bernhard’ın söylediğine göre böyle olmuş. Eleman (ismi Konrad) bakımı her geçen gün zorlaşan karısını öldürmek için noeli beklemiş, ya da tevafuk oldu.
Konrad, yeterince titizlenerek çalıştığı, çalışmaya çalıştığı çalışmasını bitiremiyor, hatta başlayamıyor, bu nasıl oluyor; romanın metin akışı (“bununla demek istediğim” gibi bir açıklamaya gerek olmadan) işte tam da buna, bu soruya cevap olacak şekilde düzenlenmiş (belki başka maksatla ve başka bir “form”a göre düzenlenmiştir).
Gerek içerik gerekse biçim bakımından, kafasındaki tasarım sürecinden bir türlü çıkamayan, ayakları yere basamayan düşünceler, hayaller… Çalışamamak, başlayamamak hali bu gibi gerekçelerin yedeğinde geziniyor…
Konrad bir dil deneyi yapıyor. Önemli, ciddiye alınması gereken bir çalışmadır bu. Üzerinde çalışılan konu duymak, işitme hali vs. Belli kelimeleri sürekli olarak tekrar ediyor karısının duyabileceği bir sesle, sonra daha kısık sesle, sonra mesafeyi değiştirerek tekrar ediyor aynı kelimeyi, bu yönteme Urbantschitschen adını vermiş… Karısı işittiği sesler hakkında bir şeyler söylüyor ve söyledikleri Konrad’ı memnun ederse ödüllendiriliyor: ödül, Novalis okuma imkanı; Ofterdingen okuyor karısına ödül olarak. Eğer memnun olmazsa karısının yaptığı yorumlardan bu defa ceza geliyor, Kropotkin okuması yeterli oluyor karısını cezalandırması için.
Karısını öldüren Konrad araştırmalarını tamamlamış, halletmiş bu işi fakat her şey henüz sadece onun kafasının içinde, bütün bunların yazıya dökülmesi gerekiyor. Fakat zaten bitmiş olan işle ilgili araştırmalarına son vermediği için yazı işine bir türlü başlayamıyor, aslında başlamıyor, çünkü bu durumun tabii ki farkında…


Konrad'ın beş buçuk yıl önce kireç ocağını aldığında ilk iş bir piyano getirtip birinci kattaki odasına koydurduğu söyleniyor…

İkinci, işi bir yandan korkudan, diğer yandan ateşli silahlara olan tutkusundan (…) silah satın almak olmuş,

…kireç ocağını hırsızlardan ve genel anlamda tabiri caizse yabancı unsurlardan korumak istiyormuş...

…söylediğine bakılırsa acıları nihayet son bulan karısına Konrad, Mannlicher marka bir karabinayı nasıl kullanacağını öğretmiş (s. 7)

(dört buçuk yıl önce) korucu Koller'i hırsız sanıp sol omzundan vurmuş ve akabinde dokuz buçuk ay ağır hapse mahkûm edilmiş.

Laska'daki söylentiye göre jandarmalar onu iki günlük aramanın ardından nihayet kireç ocağının arkasındaki içi kurumuş ve donmuş gübre çukurunda bulmuşlar (s. 8)…


Aslında Konrad karısını vurduktan sonra kendini de vurmalıymış, çünkü şimdi onu ya hiç şüphesiz hayatı boyunca cezaevine ya da akıl hastanesine kapatılmanın korkunçluğu bekliyormuş... / s. 12

Wieser'e söylediğine göre lokanta kireç ocağına o kadar uzakmış ki, lokantadan hiç ses duymuyormuş.

Bu durum doğal olarak, işitmeyi konu alması tesadüf olmayan incelemesine yarıyormuş, sonuçta incelemenin başlığı da İşitme imiş (s. 20).

…ben hayatım boyunca duymamı ve görmemi mükemmelleştirmek için her yolu denedim, özellikle de duymamı mükemmelleştirmek için; çünkü bir insanın görmesinden daha önemli olan şey, bir insanın duymasıymış. Fakat karıma gelince, demiş Konrad, onun duymasını ve görmesini mükemmelleştirme konusundaki bütün çabaları yarı yolda kalmış (s. 21),

Gerçek olan gerçekte daima farklı, tam tersiymiş, daima gerçek olan, gerçekte. Varoluşumuzun başka hiçbir şeyden değil yanılsamadan ibaret olduğunun ille de dile getirilmesi gerekmezmiş.

…iletişim kurabilmek ve birbirlerine tahammül edebilmek için yıllarca ikisi, yani Konrad'la karısı arasındaki tek araç yalan, sadece ve sadece yalan olmuş, yalanlar olmasaydı ikisi çoktan tam bir iletişimsizlik ve en derin ümitsizlik içine düşerlerdi, diyor Fro (s. 29).

Fro'nun söylediğine bakılırsa maddi açıdan tükendiği düşüncesiyle gerçekten de tam bir bitkinlik içinde, genellikle orada yıllardır alışkanlık haline getirdiği tavşan uykusuna dalan karısının tekerlekli sandalyesinin tam karşısındaki koltuğa çökmüş.
Francis Bacon'ı satmayacağım
Çocukluğunda Konrad en hastalıklılarıymış, karısı ise, iddiaya bakılırsa Konrad’ın ifadesine göre o faciaya kadar hiç hasta olmamış. Çocukluğunda Konrad kim bilir kaç kez yataklara düşmüş, ateşten yanarak, ağrılar içinde, kardeşleri ise onun penceresinin altında parkta gülüşür, eğlenir, sağlık sıhhat içinde canlarının istediğini yaparlarmış. Üşütme mevsiminin gelmesi yetermiş ve o, yani Konrad hemen üşütürmüş. Soğuk bir içecek mi içti, hemen üşütürmüş. Ve neredeyse tüm çocukluğu boyunca tabiri caizse çocuk migreninden mustaripmiş (s. 37).

Fro'ya söylediğine göre, taşımayı daha çocukluğunun ilk yıllarında her şeyden iyi öğrendiği yalnızlık, bitmeyen bir yalnızlık eğitimi. Akla gelebilecek en büyük yalnızlık, akla gelebilecek en büyük yalnızlığın tam tersine ihtiyaç duyduğu anda yakasına yapışmış. Sırf belli bir öğrenim dalı seçmeyi düşünürken bile, bu düşüncenin içindeki yapayalnızlığı yüzünden az kalsın ölüyormuş ve böylece, anne babasının da isteğine uygun olarak, okumamış, üniversiteye gitmemiş, hiçbir doğru dürüst devlet sınavına girmemiş (s. 39),

Konrad'ın söylediğine bakılırsa bugüne kadar bu hastalıklar hakkında hiçbir şey, en ufak bir şey öğrenilememiş, hala bu hastalıklarla ilgili kesinlikle hiçbir şey bilinmiyormuş, tıp bilimi en ahmak olanıymış, doktorlar en ahmak olanlarıymış, vicdansızmışlar ve hastalar hastalıklarıyla baş başa bırakılarak yavaş yavaş, en alçaltıcı şekilde kendi kabuklarına çekiliyorlarmış, çünkü başka seçenekleri yokmuş, onları sürekli kandıran doktorların elinde eriyip gidiyorlarmış (s. 40).

…çalışma masasının başına oturmuş, işte ilk cümle diye düşünmüş ve o cümleyi yazmış. Böyle birkaç cümle daha geldi mi incelemenin nihayet kağıda dökülmeye başlayacağını düşünüyormuş. Fakat Wieser'e söylediğine göre Konrad yüzlerce ve binlerce kez aynı şeyi, sadece birkaç cümle yazarsa sonrasında birdenbire her şeyi kağıda dökebileceğini düşünmüş, binlerce kez böyle düşünmüş, kendi ifadesine bakılırsa, binlerce kez böyle düşünmek ve hareket etmek, yani birkaç başlangıç cümlesinden sonra her şeyi bozmak zorunda kalmış, daha Augsburg günlerinde incelemeyi birkaç cümlenin ardından bir solukta yazabileceğine inanıyormuş, Augsburg'da ve Innsbruck'ta ve … Bütün o her seferinde ve sonsuza dek kaybolup giden başlangıçlar ve fikirler, demiş Konrad Wieser'e (s. 44).

Wieser'in söylediğine bakılırsa Konrad yapı denetçisine, insanın kağıt üzerinde değil de kafasında tuttuğu bir incelemenin aslında var olmadığını söylemiş. Onu yazmalıyım, incelemeyi yazmalıyım diye düşünüyormuş sürekli, incelemeyi yazma, oturup incelemeyi yazma düşüncesi varlığını bütünüyle dolduruyormuş, artık incelemenin düşüncesi değil, yalnızca incelemeyi yazma düşüncesi, incelemeyi göz açıp kapayana dek yazma düşüncesi; fakat bu düşünceye saplandıkça incelemeyi yazması imkansızlaşıyormuş. İşin zorluğu kafasında bir şey olması değilmiş, herkesin kafasında en muazzam şeyler olurmuş, hem de hayatlarının sonuna dek hiç aralıksız, en muazzam şeyler, işin zorluğu bu muazzam olanı kafadan çıkarıp kağıda dökmekmiş. Wieser'in dediğine bakılırsa, Konrad'ın yapı denetçisine söylediğine göre insanın kafasında her şey olurmuş ve nitekim herkesin kafasında her şey varmış ama kağıt üzerinde hemen hiç kimsenin bir şeyi yokmuş. Bütün insanların kafalarında en muazzam şey varken önlerindeki kağıtlarda daima en berbat, en gülünç, en acınası şey oluyormuş. Konrad'ın söylediğine bakılırsa, kendi incelemesi akla gelebilecek en hassas öze dayanıyormuş; her şeyiyle aşırı hassas bir beynin yıllar süren yoğun çalışmasından damıtılmış hassas bir öz. Ve kireç ocağında, kireç ocağının mutlak soyutlanmışlığında daima incelemeyi bir solukta kağıda dökebileceğini düşünmüş (s. 54).
Konrad Urbantschitsch yöntemi denilen yöntemi onun üzerinde geliştirerek en mükemmel hale getirmiş ve aslında bu radikalleşme nedeniyle Urbantschitsch yöntemi artık muhtemelen Urbantschitsch yöntemi olarak nitelenemezmiş,
…karısına kısa İ'lerle dolu bir sürü cümle söylüyormuş, mesela Inn ilçesinde bir hiçim, yüz kez yavaş, yüz kez hızlı, en sonunda iki yüz kez hızlı, mümkün olduğunca hızlı, kesik kesik. Fro'ya söylediğine bakılırsa, bitirdikten sonra da karısından ona söylenen cümlelerin kulağında ve beyninde yarattığı etkiyi derhal tarif etmesini istiyormuş. Hemen ardından da analize geçiyormuş (s. 58-59).

Uzun lafın kısası: İnsan dış huzuru ve had safhadaki dış huzuru artık iç huzur üretmediği anda bozabilmeliymiş, dış huzur asla uzun süre iç huzur üretmezmiş, sadece çok kısa bir süre, zihinsel amaçlar için fazlasıyla kısa bir mesafe (s. 61).

…insanlarla münasebetimiz olduğunda akıllı insanlarla münasebetimiz olmuş olmuyor, insanlar akıllı olduklarını iddia ediyorlar ama akıllı değiller, insanlar bir şeyler bildiklerini iddia ediyorlar ama hiçbir şey bilmiyorlar, insanlar her şeyi yalnızca iddia ediyorlar (s. 63).

Bir insanı hiçbir şey, birdenbire kendi başına giyinemez olmaktan daha fazla bunalıma sokamazmış. Hem bu daha ne kadar böyle sürebilirmiş ki, Konrad'ın Wieser'e söylediğine göre, karısı artık onun yardımı olmadan yemek de yiyemiyormuş, onun yardımı olmadan en küçük lokmaları bile ağzına atamıyormuş (s. 64).

Noel gecesi, öldürülmesinden tam bir yıl önce Konrad akşamüstü saat beşe doğru odasına girip ona İnsan insanlarla sadece kirlenir cümlesini defalarca söylemiş, bir sol bir sağ kulağına, bu cümleyi seksen ya da doksan kez kulağına söylemiş, sürekli İnsan insanlarla sadece kirlenir ve karısı her seferinde yorum yapmış, ta ki tekerlekli sandalyesinde yığılıp kalana dek (s. 73),

Konrad korkunçmuş, aynı anda hem yardımsever, hem sadist, hem ihtimam düşkünü Bir yandan karısına yemek almaya lokantaya gidiyormuş, ki bunun için ona yüksek bir fatura çıkarıyorlarmış, öte yandan, bu konuda ona kızmalarına neden olacak şekilde Urbantschitsch yöntemi denilen şeyi devamlı yoğunlaştırmak suretiyle karısını mahvediyormuş,

Urbantschitsch yöntemi (hakkında Höller’in anlattıkları)
Konrad, bir yüksek sesle, bir alçak sesle, bir kısa, bir uzun söylediği anlaşılmaz cümlelerle karısına zulmediyormuş, bunları onun en ağrı verici şekilde iltihaplanmış kulaklarına dönüşümlü olarak söylüyor ve Bayan Konrad'm da sürekli belirttiği üzere, kendisi tarafından onun kulağına söylenen cümleleri zavallının bilincini kaybedene dek yorumlamasını istiyormuş. Genellikle Bayan Konrad o kadar bitkin düşüyormuş ki, artık kocası tarafından söylenen hiçbir şeye tepki vermez oluyormuş (s. 88),

Konrad'ın söylediğine göre hafıza insana sürekli tuzaklar kurar, insan bunların içine girdiğinde çaresizce kaybolurmuş, hafıza insanı tuzağa kapatır ve bırakıp gidermiş, bu durum her an ortaya çıkarmış, hafıza insanı bir ya da bir sürü, binlerce tuzağa kapatır ve bırakıp gider ve yalnız bırakırmış, sınırsız bir düşünce yokluğu umutsuzluğunda yalnız (s. 92)…

Kelimeler düşünceyi indirgemek için icat edilmiş, evet, hatta şunu söyleyecek kadar ileri gidebilirmiş ki kelimeler düşünceyi ortadan kaldırmak için icat edilmiş, ki bunu da vaktiyle yüzde yüz başarmışlar. Ne olursa olsun, kelimeler her şeyi yerle bir ediyor, dedi Konrad. Umutsuzluk kelimelerden kaynaklanıyor, başka hiçbir şeyden değil (s. 94).

Karısının Urbantschitsch yöntemine ve onun sonucu olan deneylere hizmet etme hevesinin ödülü olarak Konrad'ın her gün ona ne okuyacağı konusunda anlaşmışlar, deneyleri bölen araları yıllardır okumalarla dolduruyorlarmış, ister son haftalarda olduğu gibi Kropotkin'den, yani Konrad'ın kitabından, ister Ofterdingen'den, yani karısının kitabından, karısı isterse Konrad ona tabii ki sevdiği Ofterdingen'den, ki karısı hayatı boyunca hep bunun en sevdiği kitap olduğunu söylemiş, okuyormuş, haftalarca, devamlı Ofterdingen'den, fakat kendisinin her şeyden fazla hayranlık duyduğu, Kropotkin'in anılarından da, karısının istememesine ve karşı çıkmasına rağmen, onun odasında yüksek sesle okuyormuş, karısı ilk başlarda onun Kropotkin'den okuduklarını dinlemeyi reddediyormuş ama Konrad onun Kropotkin'e karşı bu isteksizliğiyle ilgilenmiyormuş (s. 104)…

Aptalların suçu sadece akıllılardaymış.
Akıl, erkek, Konrad'ın söylediğine bakılırsa aykırı davranışmış. Ancak bilinçli bir biçimde aykırı davranan, bilinçli bir biçimde aykırı davranma cesaretini gösteren kişi erkek olurmuş. Oysa kadın bu rolü üstlenemezmiş, çünkü hiçbir rolü üstlenemezmiş (s. 105),

Konrad'ın söylediğine göre yanımızdaki ve dolayısıyla etrafımızdaki insanlara verdiğimiz değer daima fazla yüksekmiş, mümkün olan en düşük değerin verilmesi gereken yerde daima fazla yüksek bir değer veriliyormuş (s. 109-110),

…bugünkü insanın tipik özelliği hiçbir şekilde ve hiçbir şeyden ötürü sarsılmamasıymış. Sarsıntı ikiyüzlülük tarafından ortadan kaldırılmış, sarsıcı olan ikiyüzlülükmüş, mesela insanı daha çok sarsanlar daha büyük ikiyüzlülerden başka bir şey değilmişler. Bugüne kadar sadece kirleticilerle işimiz olduğu için dünya da tamamen kirlenmiş (s. 110-111).

Konrad Hager'in ölümünü gazetede okumuş ve karısının odasına gitmiş, kapıya vurmuş, karısının Evet demesini beklemiş ve içeri girmiş ve demiş ki: Kasap Hager öldü, karısı da bunun üzerine demiş ki: Demek Kasap Hager öldü…


Bayan Konrad birdenbire kocasını bir kez daha, neredeyse hazır olan eldiveninkinden farklı bir yün rengine ikna ediyor ve kocasının rızasıyla bir kez daha eldiveni söküyor ve eldiven örmeye baştan başlıyormuş, bu kez bir başka renkte vesaire (s. 113),

Bayan Konrad kocasına sık sık, aslında bir deliden ziyade bir suçluyla evlendiğini söylüyormuş, Konrad Fro'ya ahşap kaplı odada böyle demiş. Bunun üzerine o, yani Konrad da demiş ki: Sona vardığımızı ikimiz de biliyoruz, yine de her gün sona varmamış gibi davranıyoruz, en sonunda onlar, yani Konrad ve karısı, sona vardıkları gerçeğinden zevk almaya bile başlamışlar, çünkü artık zevk aldıkları başka bir şey yokmuş; kendi kendimize zaman zaman, sona vardık diyoruz, demiş Konrad Fro'ya, ve kendi kendimize, aslında gün içinde defalarca ama özellikle giderek tamamen uykusuz kalan gecelerimizde, sona vardık demek bize huzur veriyor, düşündüğümüzü açıkça söylemek, artık sahip olmadığımız gelecek nasıl bir gelecek olursa olsun, kendimizi hiçbir konuda aldatmamak bize huzur veriyor (s. 116)…

İkisinin birlikteliği (Wieser'e birlikte yaşam demiş) daha baştan yanlışmış ama dürüst olmak gerekirse, demiş Konrad Fro'ya, hangi birliktelik yanlış değil ki, hangi evlilik bütünüyle yanlış, ters, yani, artık bir kez oluşmuş, ikiyüzlü, korkunç, hangi arkadaşlık yanılgı değil ki, birlikte yaşayan hangi insanlar kendilerini gerçekten mutlu ya da en azından geçinip gidiyor diye niteleyebilirler? Hayır, sevgili Fro, birlikte yaşam kime, hangi zümreden, hangi kökenden, hangi meslekten hangi insanlara ait olursa olsun, neresinden bakarsak bakalım, sürdüğü müddetçe zorlu, doğası itibariyle acılı, aynı zamanda bildiğimiz gibi en anlaşılır, en dehşet verici doğa kanıtıdır. Fakat en büyük işkence bile alışkanlığa dönüşüyor, demiş Konrad, ve böylece birlikte yaşayanlar, birlikte bitkisel hayat sürenler gitgide birlikte yaşamlarına, birlikte sürdükleri bitkisel hayata ve bizzat kendilerinin doğa işkencesine hizmet amacıyla doğanın aracı olarak yaratıp birlikte katlandıkları ortak işkenceye alışıyor ve en sonunda bu alışkanlığa da alışıyorlar. İdeal birlikte yaşam denilen şey bir yalanmış, ideal birlikte yaşam denilen şey olmadığı için de kimsenin böylesine hakkı yokmuş, bir evliliğe girmek, bir arkadaşlığa girmek gibiymiş, çifte umutsuzluk ve çifte sürgün halini tamamen bilinçli olarak üstlenmek, yalnızlık arafından birliktelik cehennemine girmek. Ve birliktelik konusunda tamamen susmak (s. 117).

Konrad yaklaşık bir yıl önce şöyle bir rüya görmüş: Konrad gece yataktan kalkmış (…) incelemenin yarısını yazmayı başarmış, incelemenin yarısını yazarken içinde hemen geri kalanını, yani öbür yarısını da yazabileceğine ve dolayısıyla incelemenin tamamını yazabileceğine dair bir his varmış ve pes etmemiş ve yazmış ve yazmış ve bütün incelemeyi kâğıda dökmeyi başarmış, bütün incelemeyi bitirdiğinde bitkinlikten kafası çalışma masasına düşmüş,
Konrad bilinçsizmiş ve bilinçsizliğini, odadaki her şeyi gözleyecek durumdaymış,
…bu baygınlık içinde çalışma odasının her tarafından gözlüyormuş, bu hali Konrad hayatının ideal hali olarak nitelemiş,
Konrad kendini bu halde saatlerce odanın her tarafından gözlemiş, sonradan hayatının en mutlu sahnesi olarak nitelediği bu sahneyi, oysa aslında söz konusu sahne kuşkusuz hayatının en mutsuz sahnesiymiş, çünkü Konrad'ın Fro'ya söylediğine göre birden, pat diye kapı açılmış ve onun, yani Konrad'ın karısı odaya girmiş,
…kocasına yaklaşarak yumruğunu incelemenin üzerine indirmiş ve demiş ki: Demek tam bir gizlilik içinde incelemeyi yazdın, tam bir gizlilik içinde!
Herhalde daha da güzel olmuştur incelemeyi arkamdan iş çevirerek yazmak, incelemeyi bir oturuşta, pat diye yazmak!, ve Bayan Konrad incelemenin olduğu kağıt destesini alıp sobanın içine atmış. Konrad ayağa fırlayıp ona engel olmak istemiş ama yapamıyormuş, yerinden kımıldayamıyormuş. İşte, inceleme yandı, bütün inceleme yine yandı, demiş Bayan Konrad ve: Şimdi tekrar incelemeyi nasıl yazacağın konusunda kafa patlatabilirsin, tekrar birkaç onyıl boyunca incelemenin yazılması konusunda kafa patlatabilirsin (s. 120-121).

…karısının daima nefret ettiği Tractatus'undan alıntı yapmayı alışkanlık haline getirmiş ve tam karısına Wittgenstein'dan alıntı yapacağı sırada karısı onu şarap alması için mahzene yolluyormuş / s. 124

…söylediğine göre kocası bir dahinin bütün tipik özelliklerine de, bir kaçığın bütün tipik özelliklerine de sahipmiş…

Konrad'ın önünde neredeyse ulaşacağı bir yaşam hedefi vardı, diyor Wieser, ve o, yani karısı, onun bu hedefe ulaşmasına, incelemeyi yazmasına engel oldu. Onu öldürmek zorundaydı, eninde sonunda onu öldürmek zorundaydı, diyor Wieser. Karısını öldürdüğü anda incelemeyi de öldürmüş olması Wieser'e göre başka meseleymiş.

En fazla ilerleyenin birdenbire tükendiği sık sık görülürmüş. Wieser'in söylediğine göre aslında Konrad karısını öldürerek karısını değil, birdenbire düşüncesizce kendini öldürmüş (s. 135).

Konrad'ın kafasında hiçbir şey, yeni başlanmış ya da ilerlemekte olan bir zihinsel ürün için dünyada hiçbir şeyin tabiri caizse güzel bir yerden daha zararlı olmadığı gerçeği kadar net değilmiş, güzel bir şehir bir zihinsel çalışmanın en iyi, en esaslı planını mahvedermiş, güzel bir manzara beyni rahatsız eder, tabiri caizse harikulade bir doğa kafayı mutlak surette zayıflatırmış. Dolayısıyla Konrad'ın Wieser'e güya söylediğine göre bir kafa işini ilerletmek ya da bitirmek hiçbir yerde Avusturya'da olduğundan daha zor değilmiş (s. 136)…

…üniversiteye gitmesine izin vermek yerine yatılı okuldan alıp eve geri getirmiş ve eğitim görmemenin ve sonunda tabiri caizse megaloman bir kafaya sahip olup çıkmak zorunda kalmamanın dünyanın en doğal şansı olduğuna ikna etmeye çalışmış…
Onların ölümünden sonra artık eğitim için çok geçmiş ama Konrad kendini özgür hissetmeyi ve özgürce gelişmeyi ve kaçırdıklarını kısa sürede telafi etmeyi başarmış.

İncelemeyi yazmasına hep başka bir şey engel olmuş, Paris'te, Londra'da büyüklük, Berlin'de yüzeysellik, Viyana'da insanların eblehliği, Münih'te lodos, birinde dağlar, birinde deniz…

Bunu düşünmek, incelemeyi yazamamak, incelemeyi asla yazamamak hastalıklı bir şeymiş, Konrad'ın Wieser'e söylediğine göre bu hastalıklılık yavaş yavaş büyüyerek hastalığa dönüşmüş.

Tam da her an yazmaya başlayabileceğimi, çalışma masamın üzerindeki her şeyin bu an için, bu ana göre düzenlendiğini sürekli gördüğüm için incelemeyi yazamıyorum. Böyle bir durumda, tam da inceleme için hazırlanmış çalışma masasının görüntüsü yüzünden incelemeyi yazmaya başlayamayacağı düşüncesi onun için katlanılmaz hale geldiğinde, kalkıp bir bardak su içiyormuş.

Şimdi ikimiz de, yardımın artık neredeyse mümkün olmadığı ölçüde yardıma muhtacız (s. 165-166).

…o, yani Konrad, tamamen bana teslim bir kadınla evleniyorum diye düşünmüş o zamanlar, ve: Bir yandan bana ihtiyacı olan, bensiz yapamayan, bensiz var olamayan ya da en azından bensiz var olamayacağına inanan, diğer yandan da amaçlanma, yani bilimime hizmet edecek, gerekirse, Konrad'ın Wieser'e söylediği üzere, bilimsel koşullar gerektirirse, suiistimal edebileceğim biri (s. 166).
Konrad tabiri caizse cinayet gecesi ilk kez işitme kaybı yaşamış. Bugün hayat sigortası yapmayı başardığım Fro'ya Konrad, en büyük hatanın incelemeyi yazmak için daima daha uygun, hep en uygun çıkış noktasını beklemek olduğunu söylemiş,
…sonuna geldiğinde, ister inanın ister inanmayın, yirmi ve hatta otuz yıl boyunca incelemeyi yazabileceği ideal anı boşuna beklediğini görmek zorundaymış (s. 167),

Bu bir yandan kendi deyimiyle moral bozucu derecede uzayan, öte yandan dehşet verici derecede kısa onyıllarda, inceleme bağlamında kendine karşı da veya tam da kendine karşı insafsızlığı eksik olmamış ama onda en önemli şey eksikmiş: gerçekleştirme, hayata geçirme karşısında korkusuzluk, kafasını pat diye, göz açıp kapayıncaya dek, en insafsız şekilde ters çevirip içindeki incelemeyi kağıda dökme karşısında korkusuzluk.

Das Kalkwerk
Türkçeleştiren: Esen Tezel
2. baskı: 2016, Yapı Kredi Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder