7 Ekim 2019 Pazartesi

Gün Uzar Yüzyıl Olur


Cengiz Aytmatov - Gün Uzar Yüzyıl Olur


Önsöz
Çalışkanlık erdemli olmanın değişmez ölçülerinden biridir.
Boranlı Yedigey gerçekten çalışkan, hamarat bir adamdır.
…onun başlıca özelliği çağının, kendi döneminin adamı olmasıdır.

Boranlı Yedigey örneği, benim, başlıca inceleme konusu emekçi insan olan toplumsal gerçekçiliğin temel ilkeleri karşısındaki tavrımı, bakış açımı vurgular.

Zihince hamarat kişileri birbirlerine bağlayan bir kardeşlik bağı var gibidir.

XX. yüzyılın sonunun en yürekler acısı çelişkisi, insan yeteneğinin sınırsızlığı ile bu yeteneğin özgürce kullanılmaması…

İnsanı kişiliğinden, bireyselliğinden yoksun bırakma isteği, çabası eski çağlardan günümüze dek buyurucu, sömürgen, egemenlikçi güçlerin amaçları arasında yer almıştır.

…geçmişin anılarından arıtılmış, kendi halkının ve başka halkların tarihsel deneyiminden yoksun kılınmış insan, tarihsel derinlikten, gelecek kaygısından soyutlanarak ancak günü gününe yaşayabilen bir yaratık olup çıkar.

Önceki yapıtlarımda olduğu gibi bu sefer de efsanelere, söylencelere, masallara dayanıyorum. Çünkü bunlar bizden önceki nesillerin, bizlere miras bıraktıkları deneyleridir.

1
Kuru sel yataklarında, kıraç yarlarda tilkinin av bulması büyük bir sabır istiyordu.

…güz mevsimi geliyordu. Geceleri toprak birdenbire soğuyor, şafağa doğru bütün bozkırı, az sonra eriyecek olan bembeyaz bir kırağı örtüsü kaplıyordu. Bozkır yırtıcıları için kıtlık döneminin, kederli günlerin başlangıcıydı bu mevsim.

2
Demiryolu makasçı kulübesine doğru birisi hızla yaklaşmaktaydı.
Yedigey, kulübeye yaklaşan kişinin karısı (Ukubala) olduğunu anlamakta gecikmedi.

- Ne var? Ne oldu?
- Kazangap öldü.

Herkesi ayağa kaldır. Böyle bir adamın ölümünden sonra bu gece kimse uyumamalı. Herkesi ayağa kaldır, tamam mı?

Sarı Özek demiryolu duraklarında tutunmak için her şeyden önce yürek isterdi, başka türlü çürür giderdi insan. Bozkır sonsuz derecede büyük, insanoğlu ise ufacıktı.

Yedigey (…) irice bir taş aldı. Sonra tilkiyi nişanladı, kulaçlandı, taşı tam fırlatacağı sırada niyetinden caydı, taşı elinden yere bıraktı.

…havada bir parıltı gördü,
Sarı Özek uzayalanının bulunduğu yönde sanki yerden bir alev fışkırdı; bu alev gitgide büyüyüp uzayarak göğe doğru yükseldi.

3
Böyle bir adamı atalarımızın yattığı yerden başkasına gömemeyiz.

«Demiurg» tasarısı, amacı «X» gezegeninin maden kaynaklarını araştırıp bu kaynaklardan yararlanmak olan, çağımızın en önemli uzaybilim sorunlarından başlıcasını içeriyordu.

Evrende insanoğlunun dışında ruh taşıyan başkaları da vardı!

4
Nayman gömütlüğü Ana - Beyit, Sarı Özek bozkırında sağa - sola sapmadan burnunuzun doğrusuna giderseniz 30 kilometrelik bir yol tutardı.
Ölüyü hazırlama bir buçuk saatlerini aldı.

1944'te savaşta sakatlanınca Yedigey'i terhis edip köyüne göndermişlerdi.
Bereket versin, şansına iyi bir doktor düşmüştü.

Sonunda karşılaşabilmişlerdi eski bir sevgiliyle karşılaşır gibi.
- Merhaba, Aral gölü! diye fısıldadı Yedigey.

Köyüne vardığında ilk duyduğu şey korkunç bir haberdi: Oğlu çoktan ölmüştü. Yedigey askere çağrıldığında altı aylık bebekti, bir yaşını doldurmadan öldüğünü söylediler.
Eşikten içeri adımını attığında Yedigey'i evde karşılayan haber bu oldu.
O günden sonra Jangeldi köyü Yedigey'in gözünde iyice ıssızlaştı.

Ukubala ile ikisi tehlikeyi göze aldılar. Demiryollarında çalışmayı deneyeceklerdi.

Karı - koca kömür yüklü vagonları boşaltıp yığma işiyle uğraşırlarken bir gün kömür depolarının oraya devesinin üstünde bir Kazak geldi.
Devenin sahibi, Boranlı durağından gelmiş Kazangap adında biriydi.
…hep birlikte Boranlı durağına gitmeyi, orada çalışıp yaşamayı önerdi.
Kazangap o zamanlar kırk yaşlarında vardı, yoktu.
Sarı Özek düzlüklerini görünce Yedigey şaşkına döndü.
…ıpıssız bozkırların böylesine sınırsız uzayıp gidişini ilk kez görüyordu.

İnsanın elinden malını - mülkünü alsalar çalışır, geçimini sağlar. Ama onurunu ayaklar altına alsalar artık ondan hayır gelmez (s. 79).

5
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider-gelirlerdi.
Bu yerlerde, demiryolunun iki yanında San Özek boz-kırı, sarı kumlu geniş bozkırların bomboş orta bölgesi uzanıyordu.
Bu yerlerde, meridyenlerin Greenwhich'ten başlayarak sayılması gibi, bütün uzaklıklar demiryoluna göre hesaplanırdı… s. 89-90

Kazagap'ın cenazesi bir keçeye sımsıkı sarılmış, üstünden yün iplerle bağlandıktan sonra bir traktörün çektiği vagona yatırılmıştı.

Şimdi atalarımızdan kalma gömütlüğe, Sarı Özek bozkırının en eski gömütlüğü Ana-Beyit'e doğru yola çıkıyoruz.

Rahmetli, Boranlı durağında tam 44 yıl çalıştı, hizmet etti. Bu, bütün bir yaşam demektir.

Dünyaya geleli beri insanlar yazgılarına bunlarla katlanıyor

Boranlı Yedigey araçlarla gelen yol arkadaşlarına dönüp baktı. Ne yazık ki hiçbiri dua bilmiyordu. Öldükleri zaman bunları kim gömecek; teker teker yokluğa karıştıkları sırada, yaşamın başlangıcını ve sonunu kapsayan sözleri kim söyleyecekti?

O sırada «Konventsiya» uçak gemisi…
O güne dek yeryüzünde hiç kimse, evrenin araştırılması tarihinde buna benzer bir keşfi, Orman-Göğsü gezegeninde dünya dışı bir uygarlığın bulunduğu gerçeğini işitmiş değildi (s. 98).

Pervaneli uçuş aygıtı istasyondan ayrıldı, aygıtın içindeyken hiç hissetmediğimiz bir hızla, ışık hızıyla evrenin derinliklerine daldık. Böylece zamanın akışını yenmiş oluyorduk. Onların gemisinde dikkatimizi ilk çeken ve bizi şaşkına çeviren şey ağırlığımızın değişmeyişiydi.

…dünyamız nüfusunun iki katını rahat rahat doyurdukları halde gezegenlerinin önemli bir bölümünün yavaş yavaş yaşam için elverişsiz bir duruma gelmesini önleyememişler.

1951 yılının sonlarıydı. Kışın soğuk günlerinden birinde durağa bir aile gelmişti. Karı-koca, iki de küçük oğlan. Büyüğün adı Daul'du, beş yaşındaydı. Ermek adındaki küçük ise üç yaşında. Baba Abutalip, Yedigey'in yaşıtı bir öğretmen. Savaştan önce Kazak köylerinden birinde bir yıl öğretmenlik yapmış, 1941 yazında savaş çıkar çıkmaz askere çağrılarak cepheye gönderilmişti. Karısı Zaripa ile evlenmeleri savaşın bitimine raslamalıydı (s. 109),

…şaştığı bir şey vardı: Bu ailenin başına gelenler sanki onunla sıkı sıkıya ilişkiliymiş gibi onlar adına kırgınlık duyuyordu. Bu insanlar onun nesi oluyorlardı?

6
Juanjuanlar
Önce tutsağın kafasını kazırlar, bu arada saç diplerini deşip kanatırlardı. Bu işlem sürerken usta kasaplardan biri iri bir deveyi hemen oracığa yatırıp keser, kestikten sonra derisini yüzerdi. Deve derisi boyun bölgesinde çok kalın olur. İşte bu boyun derisinden bir parça kesilir, taze taze tutsağın kafasına geçirilirdi. Zamanımızda yüzücülerin giydikleri deniz başlığına benzeyen bu örtü, tutsağın kafasını sımsıkı kavrardı. «Deri geçirme» işkencesi işte böyle başlardı. Bir deveden beş, altı kişiye yetecek boyun derisi çıktığı söylenir.
Kafasına deri geçirilen tutsak başını yere sürtmesin diye boynuna tahta kalıp takılır, yürek paralayıcı çığlıklarını kimse duymasın diye ıssız bir yere götürülürdü. Kolları, bacakları bağlı tutsak orada güneşin alnacında aç, susuz birkaç gün kalırdı. Başına deri geçirilenlerden çoğu acıya dayanamayıp ölür, sağ kalanlarsa belleklerini yitirerek geçmişlerini anımsamayan birer mankurt -köle- olurlardı (s. 125).

Mankurt kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi; kısacası insan olduğunun bile farkında değildi. Benlik bilincini yitirdiği için efendisine iktisadi açıdan büyük avantajlar sağlardı.

Nayman Ana'nın oğlu Sarı Özek bozkırında Juanjuanlarla girdiği bir çarpışmada ölmüşmüş.

O günden sonra bomboş kalan dünyada Nayman Ana'nın acılı günler başlamış. Savaşta insanların vurulup ölmesini anlıyordu, fakat oğlunun savaş alanında gömülmeden bırakılmasını kabul edemiyordu.

Sarı Özek bozkırlarında bir kişiyi aramak kum tanesi aramaya benzer.

İyice yaklaşınca oğlunu tanıyan Nayman Ana neye uğradığını şaşırarak apar topar yuvarlandı devenin sırtından.

- Ah, oğlum! İki gözüm benim! Her yerde seni arıyorum! Ben senin annenim! diye ona doğru atıldı.
…onun bir an gelip kendisini tanımasını, ona «Anne!» diye atılmasını bekliyordu. Bir oğulun kendi öz annesini tanıması öylesine kolaydı ki!
Oysa onun gelip karşısına dikilişi oğlunun üzerinde en ufak bir etki yapmamıştı.

- Bir insanın elinden malı - mülkü, tüm zenginliği, gerekiyorsa yaşamı alınabilir. Ama belleğini almaya, beynini sakatlamaya kim cüret edebilir? Ey Tanrım, eğer varsan, kullarının aklına böyle bir şeyi nasıl getirirsin? Yeryüzünde kötülük eksik değilken insanlara bunu nasıl yaptırırsın?

Nayman Ana o geceyi talihsiz oğlunun yakınında, bozkırın ortasında tek başına geçirdi.

- Adını anımsa, oğlum.

- Kim olduğunu anımsa!

Nayman ana son anda oğlunun okunu ona çevirdiğini gördü, deveyi dehleyip ileri fırlamaya fırsat bulamadan kısa bir vınlama duydu, yaydan fırlayan ok sol böğrüne saplandı. Öldürücü bir saplanmaydı bu. Nayman Ana yavaş yavaş aşağı eğildi, yıkılmamak için devesinin boynuna sarıldıysa da yere düşmeye başladı. Fakat ondan önce başından ak yazması kaydı, bir kuş olup havalanırken; «Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay! Dönenbay!» diye çığlık attı.
İşte o günden beri Sarı Özek bozkırında geceleri Dönenbay kuşu uçarmış. Bir yolcuya raslarsa yanına yaklaşır; «Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay!» diye bağırırmış.
Nayman Ana'nın gömüldüğü yer Sarı Özek bozkırında Ana - Beyit gömütlüğü, ananın yattığı yer olarak adlandırılmış (s. 145).

7-8-9
Bu sırada uçak gemisinde, Kavrayıcı yıldız sisteminde dünya dışı bir uygarlığın keşfedilmesinden sonra ortaya çıkan olağanüstü durumu incelemek üzere bir araya gelen olağanüstü yetkili kurulların toplantısı sona ermişti.
Ortak Yönetim Merkezi'mizin aldığı kararlar:
Dünya uygarlığınca istenmeyen kişiler olarak eski uzay adamları 1 - 2 ve 2 - l'in yörünge istasyonu «Parite»ye ve aynı nedenle dünyaya dönmeleri yasaklanmıştır.
Orman - Göğsü adındaki gezegende yaşayan yaratıklarla, cinsi ne olursa olsun, herhangi bir temas kurulması öngörülmemektedir.
Bundan böyle uzaydan yer yuvarlağına yaklaşacak her türlü nesne, dünya çevresindeki değişik yörüngelere oturtulmuş bulunan savaşçı robot - roketlerin salacakları nükleer - laser ışınlarıyla anında yok edilecektir.
Bugüne dek geçen olayların yeryüzü insan topluluğundan gizlenmesi ve dünya dışıyla haberleşmenin bir daha yinelenmemesi için her türlü önlem alınmıştır (s. 198-199).

Zaripa:
- Dünyanın nasıl bir düzen üzerine kurulduğu anlaşılıyor. Olaylar öylesine korkunç, mantıklı, birbirine bağlı… Ortada bir son var; ama sonla birlikte yeni bir şey başlayıp sonra da sürecek… Eğer çocuklar olmasa, yemin ederim, yaşamıma son verirdim. Böyle bir şeyi yapardım, Yedigey. Yaşayıp da ne olacak?

Zaripa yüzünden acı çektiği bir gerçekti.
Yedigey onu sevgiyle düşünüyor; Zaripa için, her sıkıntıya düşüşte koşup geleceği, yardımını isteyeceği bir adam olmak istiyordu.

Yedigey aklından geçenleri olduğu gibi söyleyiverdi. Sonra da öylesine büyük bir pişmanlık duydu, öylesine üzüldü ki, ne yapacağını bilemedi. Neden öyle davranmıştı? Dilini tutamaz mıydı?
Ondan sonra birkaç gün Zaripa'nın gözüne gözükmedi. Anladığı kadarıyla Zeripa da onunla karşılaşmaktan kaçıyordu. Yedigey, kendi derdi başından aşkın, hiçbir suçu bulunmayan kadıncağızı saçma sapan sözleriyle utandırdığı, güç durumda bıraktığı için büyük bir utanç duyuyordu. Kim bilir, saçma-sapan sözlerine nasıl üzülmüştü! Kendi derdi yetmiyormuş gibi bir de onun verdiği acıya katlanmak zorunda kalmıştı. Yedigey bu düşüncesiz davranışından dolayı kendini hiçbir zaman bağışlamadı (s. 232-233).

11
Önlerinde dikenli tellerden örülmüş uzun bir çit vardı.
Göz alabildiğine uzanan dikenli teller, her beş metrede bir toprağa gömülü, dört köşe beton direklere birkaç sıra çakılmış olarak, geçit vermez bir engel görünümüyle bozkırı dere-tepe aşıp gidiyordu. Öylesine sağlam, öylesine sarsılmaz bir görünüşü vardı ki!

…çit boyunca ilerlemeye başladılar.

Gide gide iner-kalkar bir engelle kapatılmış bir kapıya vardılar.
- Geçiş izni olmadan giremezsiniz. Burası yasak bölgedir…

12
Orman-Göğsü gezegeninde bulunan 1-2 ve 2-1 kod numaralı uzay adamları artık istasyonla konuşma olanaklarını tümüyle yitirmiş bulunuyorlardı. Dünyalılar bu işleri kotarırken yabancı gezegendeki iki uzay adamı da çölde kendi kendine bağıran kayıp kişiler gibi uzayın derinliklerinden sesleniyor, telsiz bağlantısını kesmemeleri için yalvarıyorlardı.
Cengiz Aytmatov - Gün Uzar Yüzyıl Olur
Türkçeleştiren: Mehmet Özgül, Cem Yayınevi, 1982


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder