Türkçenin Söz Varlığında Kılıç
Mihrican Çolak
Türkçe kökenli bir sözcük
olan “kılıç”, Türkçe Sözlük’te (2005) “Uzun, düz veya eğri, ucu sivri, bir veya
her iki yüzü keskin, kın içinde bele takılan, çelikten silah” olarak tanımlanmaktadır.
Anadolu ağızlarında kılıç kelimesinin arada bir ‘n’ sesinin türemesiyle
“kılınç” şeklinde de kullanıldığı görülmektedir.
Orhun Yazıtlarında kılıçlamak
kelimesi geçmektedir
Eğri kılıçlar, Türk kılıcı
olarak tüm dünyada bilinir olmuştur. Savaşırken iki ellerinde birbirinden
farklı birer kılıç taşıdıkları bilinen Türklerin, kılıçlarının hafifliğinden ve
onları kullanmadaki ustalıklarından Avrupalıların övgüyle söz ettikleri
bilinmektedir
Osmanlı astronomisinde yer
alan yedi gezegenden Zuhal (Satürn), Merih (Mars) ve Şems (Güneş) çok kollu
olarak bir ellerinde kılıç tutmuş şekilde tasvir edilmektedir (And, 2007, s. 351-352).
Türkiye Türkçesinde
kılıçla ilgili atasözleri
Adâlet ve Kılıç: Kılıç kaba
kuvveti, kalem ise kanunu simgeler.
Kılıçla kesen, kılıçla kesilir.
Af husumetin kılıcıdır.
Kılıç kınını kesmez.
Eski pamuktan bez olmaz, yaramaz (kötü) demirden kılıç
olmaz.
Çalakılıç: Durmadan kılıç sallayarak
Dal kılıç / yalın kılıç: Elinde kılıç olduğu hâlde, kılıçlı
olarak, dalkılıç, kınından çıkarılmış kılıç.
Demoklesin kılıcı: Büyük görev ve sorumlulukların aynı
zamanda büyük tehlike ve sıkıntıları da beraberinde getireceğini anlatan bir
söz.
Kılıcın gedilmesi: Kılıcın keskin ağzının diş diş olması,
kırılması, körelmesi. “Çalışanda kara polat öz kılıcun gedilmesün (...)”
Kılıç artığı: Savaş sonrası sağ kalanlar.
Kılıç bacak: Bacakları eğri olan, çarpık bacaklı (kimse).
Kılıcı arşa as-: Çok büyük zafer kazanmak.
“Revândur hükmi cümle bahr u bere
Kılıcı arşa asdı niçe kere”
Yahyâ Bey, 247.33. (Tanyeri, 1999, s. 176)
Kılıcı hamayil kuşan-: Kılıç kayışını omuzdan çaprazlama
geçirerek kılıcı beline takmak.
“(…) kılıcın hamayil kuşandı (…)”
Kılıcını kır-: Askerlikten ayrılmak.
Kılıç atla- (Kılıçtan atlat-): Ant içmek, bağlılık yemini
etmek (ettirmek) anlamına gelen, bir kılıç üstünden atlatma şeklindeki Türk
âdeti.
Kılıç gider-: Bir işi engellemek için araya konulan kılıcın
kaldırılması.
“Kız aydur: Kılıcun gider yigit, murad vir murad al,
sarılalum didi.”
Kılıçlama kaç-: Yan yan koşarak çaprazlamasına gitmek.
Kılıç şakırdat-: (Asker olmanın verdiği gururla) Kılıcını
şakırdata şakırdata yürümek.
Tahtı kılıçla-: (Âdet gereğince) yenen, yenilen hükümdarı
tahtına kılıç vurmak.
Yalmağı düş-: Kılıcın keskin yanının körelmesi.
Kaşgarlı Mahmut DLT’de hakanlara kurduğu düşündüğü işlerde
kılıç gibi kesip atan bir hakan olsun diye “Kılıç Xan” adının verildiğini
belirtmektedir.
Kılıç bağı: Kılıç asılan bel kemeri.
Kılıç boynu: Kılıcın tutulduğu kısım.
Kılıç kolu: Çoğunlukla altınla işlenen, kılıcın veya bıçağın
üzerinde bulunan yol biçimindeki oyma.
Kılıç pabucu: Kılıç kınının aşağı kısmı.
Acem kılıcı: İki tarafı keskin olan kılıç.
Burma kılıç: Gövdesi yılankâvî şeklinde olan kılıç.
Cirit kılıcı: Kesici olmayan enli kılıç.
Gaddare: Osmanlılarda Kapıkulu Süvarilerinin kullandığı
geniş yüzlü kısa kılıç.
Kamış kılıcı: Ensiz kılıç.
Meç: Süngü gibi batırmak sûretiyle kullanılan ensiz ve düz
kılıç.
Yatağan: Sadece Türklere ait bir Türk kılıcı çeşididir.
Yatağanlarda balçak bulunmamaktadır.
…
Çolak, Mihrican (2018), Türkçenin Söz Varlığında Kılıç,
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Sayı: 4, s. 2154-2188
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder