18 ve 19. Asırda Kimyager Hekimlerin Kullandıkları Aletler
17. Yüzyıldan itibaren Osmanlı tıbbında, “tıbb-ı cedîd”
(yeni tıp), ya da “tıbbî kimyâ” denilen yeni bir akım ortaya çıktı.
Osmanlı hekimleri Paracelsus’un (1493-1541) ve diğer
Avrupalı hekimlerin tıbbî kimyâya ait eserlerini incelemişler…
Tarsuslu Osman Hayri Mürşid’in Kenzüssıhhatü’l-ebdâniyye’si…
Burada kimyâ âlet ve apareylerinin resimleri, distilasyon teknikleri özel
adlarıyla ve îtina ile tarif edilerek tanıtılır.
Salih b. Nasrullah’ın Gâyetü’l-itkan’ı… Temiz çizimli renkli
resimlerin bir kısmı metnin arasında, bir kısmı da metnin kenarlarındadır.
Evliya Çelebi (1611-1682) de, eczâ yapan çeşitli esnaf
guruplarından söz eder. Bunlar, koruk tutyası, çiçek tutyası vs. yapan,
dükkânsız “esnâf-ı tutyacıyân”; tarçın, zencefil gibi edviyeyi döverek macun
yapan “esnâf-ı macuncıyân hindibâ, nane vb. edviyenin suyunu çıkaran “esnâf-ı
meşrûbat-ı devâ”; kocaman bir at üzerinde küp kadar bakır kazanlar içre gülâb
(gül suyu) satan Edirneli hâtûnlar ve dükkânlarda mâ-ivert (gülsuyu) ve mâi
yasemin gibi ıtriyâta ait hoş kokulu sular satan “esnâf-ı gülâbcıyân”;
bademden, servi kozalağından, cevizden ve daha çeşitli şeylerden yağ çıkartan
ve halk’a yasemin, sümbül, gül vs. yağı satan “esnâf-ı edhan u edviye” dir.
Animistik görüşe göre her şey canlıdır ve bitkilerin de bir
beden ve bir ruhu vardır”. Bitkinin tedâvi edici özelliği ise bitkinin “rûhuna”
atfedilir: Şifâ, bitkiden insana geçen “ruh” sayesinde gerçekleşir.
Simyâger’in önemli bir tekniği de “bir bitki veya özsuyun
ruhunu bir metale aktarabilmek ... metali, nebatî bir rûhun taşıyıcısı yapmak”
... idi.
Meselâ demir, limon suyu ile “kireçleştirildiğinde” ortaya
çıkan kırmızı demir oksid kalp hastalıklarında kullanılırdı.
Diyarbakır yöresinde “sedef” (mater perlarum) limon suyunda
birkaç gün bekletilir; eridikten sonra yüze sürülür. Gebelikten veya üzüntüden
sonra ortaya çıktığı söylenen ve “gam kelefi” tâbir edilen yüzdeki siyah
lekelere iyi geldiği anlatılır.
Simyâ preparasyonları bitki metâl karışımıdır. "Bitki
külleri” ve “metalik oxidlerden” meydana gelmiştir.
Âletleri ısıya karşı korumak, çatlayanları tamir etmek için
kullanılan çamur çeşitleri ve bunların yapılışı hakkında geniş bilgiyi yine
“Gâyetü’l-itkan”da buluyoruz.
Bir cüz (bir kısım) çömlekçiler çamuru, bir cüz elenmiş kum,
yarım cüz döğülüp toz hâline getirtilmiş at kuyruğu kılı (zeylü’l-feres).
Bunlar sığır kanıyla ve bir mikdar kırkılmış yün ile yoğurulur, taş havanda
iyice döğülür, gereken yerler bununla sıvanır.
Şişeden olan âletleri korumak için sertleştirilmiş çamur
(tîn-i kavî) şu şekilde yapılır: Kiremid, kum ve demir cürûfunun
(hubsü’l-hadîd) herbirinden beraber alınır, bunlar ince toz hâline getirilecek
şekilde döğülür. Bu toz hâline getirilen miktarın iki katı çömlekçiler çamuru
ve bir miktar kırkılmış keçi yünü katılır ve küllü su ile yoğrulur.
Eğer şişenin biryeri çatlarsa şu çamur (tîn) sürülür:
Sülüğen, döğülmüş cam, samg-ı ‘ar’ar, herbirinden (beraber)
alınıp, bir miktar bezir yağıyla ateşte karıştırılır. Bu karışım çatlak yerlere
sürülür. Veya buğday unu ve tîn-i ermeni ve kireç, herbirinden beraber döğülüp,
yumurta akıyla yoğrulur ve çatlak yerlere sürülür
taktır" (damıtma) işlemi için îcad ettikleri aletler
İnbik-i bâride: Soğuk inbik.
Tavilü-l unk / boynu uzun: Bununla ruh esans gibi ince
şeyler çıkarılır. Yağı (dühn) şişenin ağzına toplanmayan bazı eşya boynu uzun
ile damıtıldığında, yağ “kar’anın” dibinde kalır.
1İnbik-i
kebir
2
Tavilü-l unk
İnbik-i kebir: iki üç inbik üstüne geçer ve “mukabele-i
inbîk’den” (tepesindeki inbikden) damıtılır. Bazı “hiddetli” (keskin) şeylerin
şişeyi kırmaması için hükemâ icâd etmiştir.
3İnbik-i
hayye
4
Devr-i daim
İnbik-i hayye: (yılan şeklinde inbik) Bakırdan yapılmıştır.
Devr-i daim: (devamlı devreden): Şişeden yapılmış “ta ’fîn ”
(koku elde etme) âleti.
Koku elde etmenin bir şekli: Bir tencerenin içine yansına
kadar su doldurup, bir ocak üzerine konur. Sonra tencerenin ağzına uysun bir
varil konup (dibi delik delik, kalbur gibi olmalı) o varilin içine bir sacayağı
konup, o üç ayaklının üzerine bez döşenir. Sonra, içine devâ (ilâç) konan kar’a
bunun üzerine oturtulur, kar’anın ağzı ‘‘inbik-i a ’mâ” (kör inbik) ile sıkıca
kapatılır. Fıçının içi zebl-ül feres (at kuyruğu kılı veya kuru ot) veya saman
ile doldurulur, ağzına kapağı kapatılır, altından ateş yakılır. Su kaynayıp
buharı varilin deliklerinden girince, samana hararet gelir ve o ,s, ile kar’a
kızar. Bu yol ile kaç gün dilenirse altından ateşini eksik etmiyerek ve su
azaldıkça resimde gösterilen kamıştan veya tenekeden yapılmış âletden sıcak su
verilir.
Sözlükçe:
Âlât-ı kesire: Kısa aletler
Âlât-ı tevile: Uzun aletler
Ar’ar: Dağ selvisi; dikenli ardıç ağacı
Babunec: Papatya
Beyzu’l feylesof: “Yumurta şeklinde felsefeci şişesi” diye
tarif edebileceğimiz bir kap
Bezir yağı: Tohumdan elde edilen yağ
Büzûr: Tohumlar
Cevz-i bevvâ: Küçük Hindistan Cevizi
Çiçek: Maddenin kristalleşmiş şekli
Çömlekçiler çamuru: Kumdan ve taştan temizlenmiş kil
Dühn-i ’ûd: ’ûd: ödağacı
Dühn-i yâbise: katı yağ
Dühniyyet: yağlı olmak, yağlılık
Ebhel: Ardıç meyvası, ardıç yemişi, ardıç tohumu
Eczâ-i mâ’iyyet: Hidrat; su ile başka bir maddenin
karışmasından meydana gelen terkip
Edhân: Sürülecek, genellikle güzel kokulu yağlar
Edviye-i hârre: Sıcak ilâçlar
Efâvih: Güzel kokulu, râyihalı, baharat gibi kokan, esansı
çok olan maddeler, aromatikler
Enbûbe: İnce boru
Habb-ı ‘ar’ar: Ardıç tohumu
Habbu’l-ğar: Defne ağacı tohumu
Hubs-u hadîd: Demir cürufu
Haşâyiş-i latîfe: Güzel otlar
Haşeb: Ağacın odun kısmı
Haşişe, haşiş: Ot
Hılt: Eski hekimlerin insan vücudunda varsaydığı, safra,
sevdâ, dem, balgam gibi dört unsurdan her biri
Huzâma: Mathiola incana; kırmızı şebboy
‘Ilk butm (ilk bıtım): ‘ilk: sakız, mastika, macun. Sakız
ağacının tohumlarından çıkarılan sakız
Kâbile, kabil: İnbikten geçirilenin toplana kaba verilen ad
olabilir
Kar: Zift; birtakım ağaçlardan çıkan, çam sakızına benzer
madde; ziftlemek, ziftle kaplamak
Kar’a (kara’): Su kabağı; kabak kap; gülsuyu kapları. Dibi
geniş, küçük yemek kabına da bu ad verilir.
Karûre: Sırçadan yapılan kap
Kababe: Kababiye, kübabe, kuyruklu biber
Kemmûn: Kimyon
Lûhum: Etler
Lüzûcet: Yapışkanlık. Yapışıp uzaya şeyin hâli.
Mâ-i kibrit: Derişik sülfat asidi
Mâ-i mukattar: Damıtık su. Taktîr edilmiş, inbikten çekilmiş
su
Milh: Tuz
Muavvecât: Eğri şekilli âletler
Mukattar: Taktîr edilmiş, inbikten çekilmiş; damıtılmış
Musa’îd, müsa’ad: Tas’îd edilmiş; ısıtılarak
buharlaştırılmış yoğunlaştırılmış madde
Mütesa’id: Suûd eden, yukarı çıkan, yükselen; buharlaşan
Nuhâs: Bakır
Ratb, ratîb: Yaş, nemli; taze, yeşil
Rıtl: Ratl; bir litre kadar olan mâyi (sıvı) ölçeği. Büyük
kadeh
Samg-ı ‘ar‘ar: Ardıç sakızı veya reçinesi
Suûd: Yukarı çıkma, yükselme; buharlaşma
Sülüğen: Kurşun-oksit; sülüğen tozu, kırmızı kurşun tozu.
Çanak çömleği kurşun sır ile kaplamak; pencere camlarını kurşunla tutturmak.
Ta’fin: Bozulup, kokuşmasını sağlamak, kokutmak.
Taaffün: Çürüyüp kokma
Tahmîr: Mayalandırma; maya gibi tesir etme. Yoğurma,
yoğurulma
Taktîr: İnbikten çekmek, damıtmak; inbikten geçirip birşeyin
özünü elde etmek (distilasyon)
Tas’îd (tesîd): Bir cismin ısıtılarak buharlaştırılması
(süblimasyon)
Tebahhur: Buhar hâline gelmek, buhar olup uçmak
Tin: Kil
Tutya, tutiya: Çinko asit
‘Unk: Boyun
…
Nil Sarı, Hatice (1988), 18 ve 19. Asırda Kimyager
Hekimlerin Kullandıkları Aletler, Türk Dünyasında Kimya Bilimi ve Eğitimi Tarihi
Kongresi, Kayseri, Türkiye, 14 Mart 1988, s.151-190
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder