Zülfikâr DİA
Sözlükte “sahip” anlamındaki zû ile “omurga, boğum” mânasına
gelen fekār kelimelerinden oluşan zülfekār Hz. Ali’nin iki tarafı keskin,
ortası yivli kılıcının adıdır.
Kabzasının ucu gümüşten, bağında bir halkası, ortasında da
gümüşten bir süs topuzcuğu bulunan zülfikarın Merzûk es-Sakīl adlı bir kılıç
ustası tarafından yapıldığı rivayet edilir. Zülfikarın Mekke’de
Haccâcoğulları’ndan Münebbih b. Haccâc yahut Nebîh b. Haccâc’a ait olduğu
zikredilmekle birlikte (Belâzürî, I, 144-145) genelde kabul edilen görüşe göre
kılıç Bedir’de öldürülen Âs b. Münebbih’e aittir.
Türk edebiyatında daima Hz. Ali’ye izâfe edilerek anılan
zülfikar düldülle birlikte ona Allah tarafından bahşedilen efsanevî bir kılıç
olarak yer almıştır.
Zülfikar, Türkler’de eski bir gelenek olan silâh üzerine
yemin etme âdetinde bir yemin unsuru olmuştur.
Ali, zülfikar ve atı düldül Türk kültüründe önemli yeri olan
yiğit, silâh ve binek terkibini teşkil etmesi bakımından şairlere ilham
vermiştir
…fevkalâde özelliklere sahip kılıç inancı Hunlar’dan
Osmanlılar’a kadar devam etmiş, zülfikara yüklenen anlamlar da bu inançtan
zuhur etmiştir. Osmanlılar’da zülfikar genellikle yeniçerilerle bağlantılı
biçimde düşünülmüştür. Yeniçerilerin zülfikara gösterdikleri bağlılık Hz.
Ali’ye bağlılıklarının bir parçası ve Bektaşîlik’le ilişkilerinin bir
uzantısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder