Burhân-I Kâtiʻya Mütercim Âsim Efendiʻnin Türkçe Katkıları Alet ve Eşya
İsimleri
Funda Toprak
1799 yılında Farsçadan Türkçeye Mütercim Āsım Efendi
tarafından tercüme edilen Tıbyan-ı Nafi der Terceme-i Burhān-ı Kātıʻ sözlüğü
Burhān mahlaslı Tebrizli Hüseyin tarafından 1652 yılında yazılmış bir
sözlüktür.
Mütercim Āsım Efendi, Burhān-ı Kātı’da Türki, Türkistan ve
Rumî gibi sözcükleri de sözcüğün yaşadığı coğrafyayı anlatmak için
kullanmıştır.
Farsça sözcüklerin açıklamalarını yaparken sözcüklerin
Türkçe karşılıkları için herkesin anladığı ve kullandığı sözcüklere “Türkî”;
diğer bölgelerde yaşayan Türklerin kullandığı sözcükleri ise “Türkistan’da”
diye ifade etmiştir. İstanbul dışında kullanılan Türkçe sözcükler için “Taşra
Türkçesi”, Anadolu veya doğrudan Türk ve Türkiye yerine “Rumî” ifadesini
kullanmıştır. Deyim ve sözcüklerin dar ve özel anlamlarını karşılamak için
“ıstılah” sözcüğü seçilmiştir. Halk ağzındaki Türkçe sözcükleri karşılamak için
“Avamî Türkî” sözcüğü kullanılmıştır.
Tek Sözcükten Oluşan Türkçe Eşya İsimleri
Ağırşak: bedîse, karılar iplik eğirecek iğe geçirirler,
çadır direğinin tepesine geçirdikleri tablaya dahi denir.
yün, iplik eğirilen iğin altına takılan yuvarlak ağaç
Tietze’de / kökeni Eski Türkçe agırçak gösterilmektedir
Argaç: pûd, çulhaların arz cihetine attıkları teldir.
…dokumalarda çözgü üzerine enliliğine atılan ip
Sözcük DLT’de arkag “dokuma tezgâhında enlemesine atılan
ipler” şeklinde geçmektedir.
Bel: tarım aleti, gurâz
Sözcük Derleme Sözlüğünde “ateş küreği” anlamıyla
geçmektedir.
Bıçkı: dülgerlerin tahta biçecekleri alettir, er, erre
DLT’de bıçgu “bir şeyi kesen alet, balta” şeklinde
geçmektedir.
Bilek: Genellikle domuz avcılarının kullandığı temrene
denir, gedâre
Sözcüğün bu anlamı sadece Mütercim Āsım Efendi Sözlüğünde
geçmektedir.
Tietze bilek sözcüğünü “fare ve çakal tuzağı” olarak
vermekte sözcüğün kökeninin Yunanca plaka olduğunu belirtmektedir.
Bizlengeç: çâr-devâl, o değnektir ki bir karış miktarında
olup ucuna mahmuz gibi ince bir demir biz geçirip birkaç halkadan düzülmüş bir
zinciri dört ince tasmayla dört tarafından bend ederler, onunla eşek sürerler.
Derleme Sözlüğü’nde bizlengiç (bizlengeç, bizlengiç,
bizlengüç, büzlengüç, büzlengeç, büzlengiç) biçimlerinde karşılaşılan sözcük
“ucu çivili sopa, üvendire” anlamlarındadır.
Boyunduruk: ser-âmâc
Boyunduruk “çift süren öküzün boynuna geçirilen alet,
boyunduruk”
Burgu/üdürgü: behreme, ehl-i sanat ve dülgerlerin kullandığı
alet
DLT’de Borguy “üfürülen boru” şeklindedir.
Burğu “içi boş boynuzdan bir üfleme çalgısı”
Üdürgü “matkap, tornavida” anlamında Derleme Sözlüğü’nde
tespit edilmiştir.
Ciga/cigal: uzun yeleğe denir ki bazı şatırlar ve çavuşlar
başlarına sokarlar.
Cığa “padişahların başlığına takılan sorguç, çelenk, çığa”
Çatal: bir çeşit av aletidir, üç değneği bir demir halka ile
birleştirip kuş sürüsüne atarlar.
Çatal/kırağı: Ucu eğri bir ağaçtır, el yetişmeyen meyveye o
ağacı uzatıp budağa geçirip kendilerine çekerler. Türkçe bir nev’ine çatal bir
nev’ine kırağı tabir ederler, kilâk
Çekiç: küçük çekiç, kubyâze
DLT’de çekük şekli bulunmaktadır.
Çıkrık: çulha çarkı cehre, tilâ, per
Eski Türkçe çıgrı sözcüğünden gelmektedir.
Çıñrağı: def pullarına denir, zengdân
Çokal: kec-agend, Türkîde zırh kaftanıdır. Ekseriya
haşviyatını ham ve alçak ipekten etmeleriyle kec-agend dediler.
Anadolu ağızlarında çoka “tarla ve bahçelerde taş yığını”
çokal “duvar” anlamlarındadır
Dişengi: değirmen taşı dişeyip ıslah edecek demir alete
denir, sumbe
Sözcük Anadolu ağızlarında dişeği, dişe, dişeğü, dişek,
dişengi, dişengü, dişeyi biçimlerinde “taşları yontmak için kullanılan dişli
bir çeşit çekiç” anlamıyla yaşamaktadır.
Dögen: harman döğülen nesne, ceven
Eğiş: çengel şeklinde ucu eğri bir demirdir, onunla
tencereden et ve ekmek çıkarırlar.
Sözcüğün kökeni eğ- “bükmek, eğmek” fiiline dayanmaktadır.
Anadolu ağızlarında yaygın şekilde eğiş, eğiş, eğişi, eğeş, eğiç, eyeş
biçimleri bulunan “ekmeği tandırdan almak için demirden yapılan bir ucu yassı
araç anlamında kullanılmaktadır.
Esgi/ kösegi: ateş karıştırmak için alet, ateş tuturağına
dahi denir, bûd
Kösegü “od karışturacak ağaç, köskü” Anadolu ağızlarında
köseği, kösevü, körevi, kösgi, kösüvü gibi pek çok biçimleri görülen “ateş
karıştırmaya yarayan ucu yanmış odun tahta” anlamında bir sözcüktür.
Göndere: Küçük mızrak, nâçeh
Kancuka: İran Türkleri kancuka derler, terki manasınadır ki
at eyeri ardında olan tasmadır,fitrâk
Kaşga: Türkistan’da cenk hengamında pehlivanlar atların
başlarına giydirdikleri demir başlığa da denir.
DLT’de kaşga “vücudu siyah başı beyaz koyun, gözlerinin
çevresi siyah, yüzü beyaz olan at, deve vb”
Kazac: Demirciler ve kazancılar kullanırlar, onunla kızmış
demir kısarlar.
Keskin: bir çeşit gürzdür ki başını zincirler veyahut
tasmayla sapına bend edip onunla cenk ederler, piyâzek.
Kesme= bergüstüvan=begeltak cenk günlerinde atlara
giydirdikleri giyimdir.
DLT’de “enli ok temreni”
Kısac: Kuyumcuların ve demircilerin kızgın demir tutacak
aletleridir, maşerz
DLT’de Kısgaç “kerpeten”
Anadolu ağızlarında kıskaç, kısaç, kısgeç, kıstır, kıstırgaç
/ “demircilerin kızgın demiri tuttukları maşa gibi bir araç”
Kıskı: çivi, pane
Külek/susak: geviş, süt ve yoğurt konulacak kaptır.
Anadolu Ağızlarında susak “ağaçtan oyulmuş su kabı”
Örtek: atın sağrı örtüsü, kefel-pûş
Anadolu ağızlarında örtük “eğerin üstüne konulan halı”
Öyken: gemi ve sefine manasınadır, Türkî-yi gayri meşhurede
öyken tabir ederler.
Salak: sârih, Türkîde salak tabir olunan silahtır, bir
ağacın ucuna birkaç kısacık zencir üstüvar ve her zencirin başına bir pulat top
nasb ederler, cenklerde kullanırlar.
Sarpon/petek: galle konulan tahta ambara denir, kânûr
Anadolu ağızlarında sarpan, sapın, sarpun, serpin biçimleri
görülmekte olup “un ve tahıl ambarı, ekmek koymaya yarayan dört gözlü sandık” anlamlarına
gelmektedir.
Sıyırgı/kar küreği: pârû, kar kürünen alete denir.
Soku: pirinç çeltiği dövecek tokmağa denir, pâding
Ağızlarda soku, sohu, soka, solgu, solku “tahıl dövmeye
yarayan büyük taş dibek; dibekte havanda dövme işini yapan tokmak”
DLT’de soku, sokku “dibek” anlamında tespit edilmiştir.
Sokman: çizme üzerinden giyilir, ser-muze.
Anadolu ağızlarında sokman “çizme”
Sürgü: ekincilerin tarlayı hem-var ettikleri tahtaya denir
bezen
Tapan: O demir beldir ki ekinciler ve bağcılar kullanılır,
Türkîde tapan dedikleridir, engûz
Tarak: Çulhacıların kullandıkları yassı ağaçtan alet,
dişleri ile tarağa benzer.
Teg: balık yakalamak için kurulan bir çeşit ağ, herhese
Tepir: Ekincilerin yaba tabir ettikleri alettir, Türkçe ona
tepir derler, hesek
Tepingi: cunag, At eyerinde duval-i rikab geçirecek zahmedir
ki tahrifle zahma derler. Bazı eyerde duval olmamagla üzengiye onu geçirirler,
tepingi tabir ederler.
Bu sözcüğün tepengü biçimi 17. Yüzyılda “sandık, çekmece,
ambar” anlamıyla kullanılmaktadır
Terdek: çulhaların mansura tabir eyledikleri ince kamışa
denir. Üzerine iplik sarılır, iğe sarılmış iplik yumağına ve o ince kamışa da
denir ki mekik içine korlar.
Terkeb /erkeb: Kızlar saçların toplayıp onun içine korlar,
bir ucuna dahi elvan püsküller, kozalar ve salındırmalar olur. Sağ koltuğu
altından geçirip sol omuzdan arkalarına atarlar, serâgûc
Tokaç: çerçici tokmağına derler, pejâvend
DLT’de Tokaç “yuvarlak ve yassı ekmek”
Uyuk (OYUK): mutlak korkutacak alete denir, hirâse, bağ ve
bostan içine koyarlar hayvanlar ürküp giderler
Yaba/çek/ yavaşa: sîkû, ekincilerin yaba tabir ettikleri
alete denir ki pençe şeklinde beş parmaklı ve uzun saplı olur onunla harman
savururlar. Bazı diyarda çek ve yavaşa dahi derler
Yağrık: Üzerinde odun kırılan kütüktür, herek
Yalman: mızrak demiri, fesen
Yancık=kecim cenk günlerinde ata giydirirler, bazıları
yancık tabir ederler
Yapuk: cenklerde atlara giydirdikleri giyimdir, saht
Yatık: ağzı dar, boğazı kısa yassı bardak, kevâz
Yavaşa: Nalbantların davar burnuna geçirdikleri halkalı
ağaçtır, lebîş
…
Türkçe alet eşya ismi yaparken belirtisiz isim tamlaması
yapısını da sıkça kullanmaktadır. Tamlama yapılırken genellikle alet ya da
eşyanın şekliyle veya kullanım amacıyla ilgili bir benzetme ögesinden
yararlanılır.
Ay demiri: sikene, dülger alâtından olup onunla ağaç üzerine
nakş ederler.
Bileği taşı: efsân,
Çırpı çubuğı: hallaçların pamuğu toplayıp üst üste
koydukları çubuğa denir,
Çırpıcı taşı: lehenc, bezi onun üzerinde çırpıp ağartırlar.
Davar göğüslüğü: çan ve çınrağı bağlayıp davarın göğsüne
geçirirler.
Değirmen savacağı: Suyun önüne konulan tahtadır.
Denek taşı: Yağhanede ok tabir olunan ağaca ağırca olmak
için asılan yufka taşa denir.
El orağı/ el bıçkısı: destere, el bıçkısına denir.
Göz boncuğu: çeşm-zed, göz boncuğu dedikleri mühredir ki
macundur, çocukların boyunlarına asarlar.
İğ ağırşağı: şengûr
Kapı dikesi: kapı açılmaması için ensesine koyulan dayaktır.
Karga burnu: onunla yer kazarlar ve cenklerde dahi
kullanırlar, zagnûl
Koğuş oku/ çegre oku: Türkide ağaçtan oluk gibi mücevvef bir
nesnedir, içinde mezbur tir-i nâvek atılır, nâvek
Körpük taşı/köpük taşı: deniz köpüğü cinsinden ak bir taş
olup hamamlarda ayak ovarlar, finek
Suya batmaz taşı:selis, ayak taşıdır, Arabide hacer’ü’l
efrûc ve Türkîde suya batmaz taşı derler.
Sürgü demiri: o pulat mile denir ki onunla duvar nakb
olunur.
Tapu sağrağı: büyük bardak, segrâk
Teke oku: Hâlâ tîr-i endâzân beyninde pişrev oku
dedikleridir ki temren yârine bir yassı ağaç yapar, yassı kemik geçirirler.
Üstün ağacı: direk, kiriş, dârbâm
Üzüm Salı: üzüm sıkacak mengene sipâr
…
Sıfat Tamlaması Yapısında Kurulan Türkçe İsimler
Ağaç havan: dibek, gevâz
Ağır gem: serkeş ata vururlar, meh
Ayaklı keman: rebab, bir müzik aleti
Emzikli tas:cergatu, pervendeli
Kara düzen/ çal koyun: üç telli tambura denir.
Sırım /terşe /ak tasma: sîrum, o pak, beyaz ve yumuşak
tasmadır ki ham gönün yüzünü sıyırıp badehu ince ve uzun katederler. Ondan
kılıç, hançer künderi ve eyer levazımı görürler. Türkîde sırım, terşe, ak tasma
tabir ederler.
…
Toprak, Funda (2020), Burhân-I Kâtiʻya Mütercim Âsim Efendi’nin
Türkçe Katkıları Alet ve Eşya İsimleri, International Journal of Language
Academy, Cilt: 8, Sayı: 4, s. 154-167
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder