Hunlardan Osmanlı Dönemine Türk (Eğri)
Kılıcının Gelişim Süreci
Batuhan Yıldız
Daha önce eğri kılıcın
görülmediği bölgeler de Türklerin gelmesiyle beraber zaman içerisinde düz kılıç
kullanımı azalmış yahut İran gibi tamamen kendisine has karakteristiği olan
“Şemşir” gibi yahut Doğu Avrupa’da çok popüler olan “Karabela” gibi yeni kılıç
türleri de ortaya çıkmıştır.
…dünya literatüründe ise
bizzat Türklerin geliştirdiği ve kendisine özgü form ve biçime sahip olan,
kesici silaha kılıç ismi verilmektedir (kilic, kilij, kilitch, qilich, vb.).
Türk kılıcı olarak
adlandırılan bu özel formun karakteristik ve tasarımdaki işlevselliği ortaya
çıkaran üç önemli nokta vardır. Bunlar: kabza başı, ters ağız (yalman) ve eğri
namludur.
Düz namlu formuna sahip
kılıçların aksine dışbükey olarak eğrilen namlu sayesinde artan kesitsel
yoğunluk, aynı zamanda kılıcın yarma kalitesini, temas ettiği yüzeyin uzaması
ile de kesme kalitesini, namlunun eğri bir biçime geçmesi ile daralan kama
açısı ile de ağız dayanımını arttırmıştır.
Namlu ağırlığını arttırmadan
hedefe temas etme noktasındaki kitlesel yoğunluğu arttırmanın yolu, kılıcı
hedefe belirli bir açı ile vurmaktır. Fakat muharebe meydanından böyle bir açı
ile hasmınıza vurmak elbette kolay olmayacağından dolayı, namluya belli bir açı
kazandırmak aynı sonuca ulaşmanızı sağlayacaktır. Eğri bir namlu ile yapılan
aslında burada belirtildiği gibi hedefe belli bir açı ile vurmaktan başka bir
şey değildir.
Namlunun iki yanının ağız
yönünde yaptığı açı olan “kama açısı”, kılıca kesme özelliğini veren bir diğer
önemli unsurdur. Kama açısı azaldığında namlunun hedef üzerinde ki teması daha
kolaylaşacak ve böylelikle kesme etkisi de artacaktır.
Kabza, kılıcın elde
tutulabilmesine olanak sağlayan ve rahat kullanılması için özel
biçimlendirilmiş bölüme verilen addır. Boynuz, kemik, ahşap, fildişi, balık
dişi (Som) gibi maddelerden ve yeşim taşı gibi değerli taşlar ile altın, gümüş,
demir gibi çeşitli malzemeler kullanılarak imal edilmektedir.
Balçak Kılıç namlusu ile kabzanın birleşim noktasında
bulunan ve ele gelebilecek herhangi bir darbeden korumak amaçlı kılıca eklenen
bir parçadır.
Namlu Kılıcın en büyük parçası ve aynı zamanda onu etkili
bir silah haline getiren bölüm namludur.
Eğri kılıç namlu formu olarak Türkler arasında kullanılan en
bilindik namlu formlarından birisi İran coğrafyasında “şemşir
(aslan kuyruğu)” adı verilen kılıca ait namlu formudur. Bu formda olan
bir kılıç Türk kılıcına oranla daha eğridir ve uca doğru gittikçe namlu çok
daha ince bir hale gelir.
Kesici olmayan tarafına ise “sırt” adı verilmektedir. Sırt
bölümünün uç kısmında ise namlunun 1/3–1/4’ü oranında bir keskin ağız (yalman)
bulunmaktadır. Bu bölüm aynı zamanda namlunun en geniş yeridir. Bazı namlularda
kan oluğu bulunurken bazılarında ise tercih edilmemiştir.
Kın, “ağızlık” “çamurluk” ve “askı halkaları” ve “bilezik”
adı verilen bölümlerden oluşmaktadır.
Kol (Kan Oluğu) Kılıç namlusunun hafifletilmesi ve ağırlık
merkezinin daha etkili bir hale getirilmesi için namlunun her iki tarafında da
namlu eğriliğini takip eder biçimde boydan boya inceltilen bölümüne verilen
addır.
Kama, 17-50 cm arası bir uzunluğa sahiptir. İskitler ve
Hunlar gibi bozkır halklarında oldukça popüler olmuş ve yaygın olarak
kullanılmış bir silah türüdür.
Türkler gibi daha çok süvari temelli savaşan ordularda
kılıç, saplama amaçlı hamlelerden ziyade daha çok kesme amaçlı hamleler için
kullanılmaktadır.
Kabzanın eğilmesi kılıç tutuşunu da tek yönlü hale getirir.
VIII.-XI. yüzyıllar arasında balçak önünde namlunun kesici
yüzü üzerinde yer alan “yaka” adı verilen bir bölüm yer almıştır.
…yakanın, kılıcın kın içerisine sabitlenme amacıyla
yapıldığını düşünmektedir.
Selçuklu ordusu içerisine “şemşîrdârân” adlı bir askeri
sınıf daha bulunmaktadır. Böylelikle Selçuklu ordusu içerisinde kullanılan
kılıçlar arasında Şemşir’in de var olduğunu tespit edebiliriz.
İran coğrafyasında eğri kılıcın ortaya çıkışı Selçukluların
bölgeye gelmesiyle birlikte olmuştur.
Şemşir, Türk kılıcına göre çok daha eğri olan tek yüzü keskin,
namlu ucuna doğru gidildikçe incelen, uzun balçak kollarına sahip özel bir
kılıçtır.
Sırt ile yalmanın birleştiği noktada yer alan ve “mahmuz”
olarak adlandırılan bölüm ise namlunun en geniş yeri olarak güçlü bir yalmanın
da ortaya çıkmasına da yardımcı olmuştur.
(XVII. yüzyıl) İngiltere’den ithal edilmeye başlanılan kılıç
alımı ile birlikte / ordu için üretilen kılıçlarda Avrupa tipi süvari
kılıçlarına benzemeye başlamıştır.
(XVIII. yüzyıl) “pala” adı verilen yeni bir tür kılıç da
ortaya çıkmış oldu.
Pala’nın hemen her örneğinde görülen yoğun bezemeler, bu
yeni tip kılıcın bir statü sembolü olarak tercih edildiğini gösteriyor.
…kolları uzun bir balçak kullanılırken, kabzası bu dönem
içerisinde artık standartlaşmaya başlamış olan “armudi kabza” kullanılmıştır.
Kılıcın en çok dikkat çeken ve en farklı yeri ise namlusudur. Pala namlusu Türk
kılıcına oranla daha kısa, daha geniş ve daha eğridir. Namlu genişliğinin
yaratacağı ağırlığın önüne geçmek için ise namlu olabildiğince inceltilmiştir.
Fakat namlunun incelmesi bu sefer onu daha zayıf kılacağından ötürü namluyu
güçlendirmek adına sırt bölümüne özel bir form kazandırılmıştır. Bu özel form
“T” biçimlidir.
Pota çeliği, (bulat, dımışkî, wootz) ham demir (toz, cevher)
ve karbon veren maddelerin (tahta parçaları ve kömür gibi) bir pota içerisine
konulmasıyla (toprak kap), yüksek ısıda uzun süre kalarak elde edilir.
potanın 1600 derecelik bir ısıya dayanıklı olması
gerekmektedir.
Potanın içerisine hammadde ve karbon veren maddeler konularak
üzeri tamamen kapatılır. Bunlardan yüzlerce hatta binlercesi aynı şekilde
hazırlanarak bir araya getirilir ve etrafı odun ile kapatılır. Etrafı odun ile
kapatıldıktan sonra bu odunların da üzeri toprak ile kapatılarak büyük bir
tepecik ortaya çıkmış olur. Bu tepecik içeriden ateşlenir ve sonrasında içeriye
hava pompalanmaya başlanır.
Pota içerisinde oluşan çelik potanın altında toplanırken,
cüruf (atık madde) ise çeliğin üstünde toplanır.
Günlerce yakılan ocağın yine aynı şekilde günlerce soğuması
beklenilirdi.
…bu uygulama yüzünden çelik üzerinde “hare” adı verilen
desen oluşur…
Günler sonra tepecik kırılarak içi açılır ve içerisinden
yumruk büyüklüğünde yaklaşık 2-2,5 kg’lık bir çelik kütlesi çıkarılır. / çelik
yumurtası
Türk tipi çeliğin düşük ısıda ve günlerce (yaklaşık 15 gün)
sürecek olan bir dövme işleminden geçmesi gerekmektedir.
Kılıca Su Verme
(Kemankeş Mustafa Ağa) …bu suyu yapmak için aşağıda cins ve
miktarı yazılan maddeler birbirleriyle karıştırılarak bir kaba konup mayalamak
üzere kırk gün güneşte bırakılır. Sonra bu kap ateşe konulup imbikten
geçirilerek damla damla toplanır. Bu şekilde elde edilen suyun bir okkası bir
kılıca su vermeye kâfi gelir.
…
Yıldız, Batuhan (2020), Hunlardan Osmanlı Dönemine Türk
(Eğri) Kılıcının Gelişim Süreci, Harp Tarihi Dergisi, Sayı: 2, s. 59-110
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder