Divan Şiirinde Farklı Türleriyle Yer Alan
Bir Savaş Aleti Kılıç
Halil Sercan Koşik
Türklerin daima yanında
bulunup onların ayrılmaz parçaları olan kalem ile kılıcın karşılaştırıldığı
alegorik tarzda çeşitli edebî eserler de yazılmıştır. Divan edebiyatında daha
çok “münâzara-i seyf ü kalem” başlıklı mesnevi nazım şekliyle yazılmış bu
eserler dışında kılıcın pek çok şiirde farklı çeşitleriyle yer aldığı da
görülmektedir.
Üretim maddesi ve yeri,
şekli, üzerindeki süslemeler vb. özelliklerine göre “Hindî”, “Mısrî”,
“Dımışkî”, “Kirmânî”, “firengî”, “gaddâre”, “meç”, “cevher-dâr”, “belârek”,
“siyeh-tâb” gibi değişik isimler verilmiş bu kılıçlardan divan şiirinde
bahsedilmesi, söz konusu edebiyatın Osmanlı’nın sosyal hayatını olduğu kadar
askerî hayatını da tam anlamıyla yansıttığını bir kez daha gözler önüne
sermektedir.
Düz kılıcın her iki tarafı,
eğri kılıcın ise yalnız bir tarafı keskindir. Kılıcın tutulan yerine kabza,
onun üzerine gelen kesici kısma ise namlu adı verilmektedir. Balçak, namlu ile
kabza arasında (…) sipere denilmektedir. Namlu, çoğu zaman kın denilen deri
kaplı ahşap bir kılıfta saklanır.
Kılıcın (…) Kutadgu Bilig’de
zikredilen silahlar içerisinde özel bir yeri olduğu görülmektedir. Kılıç, bu
mesnevide bir savaş aleti olmasının yanında adalet ve doğruluğun mümessili,
hâkimiyetin simgesi ve genel manasıyla da siyasi ve askerî gücün göstergesi
olarak kabul edilmiş, ayrıca devlet yönetiminde kalem ile kılıcın ayrılmaz iki
parça olduğu belirtilmiştir.
…eski Türklerde, hançer ve
okun yanında çoğu zaman kılıç üstüne de yemin edilmiştir. Nitekim Dîvânu
Lügâti’t-Türk’te böyle bir yeminden bahsedilmektedir.
Bahaddin Ögel, Türk kılıcının
menşei olarak Altay bölgesini işaret etmektedir (Bahaddin Ögel, “Türk Kılıcının
Menşe ve Tekâmülü Hakkında”, Ankara Ü. DTCF Dergisi, C. 6, S. 5, 1948, s. 431).
Eğri kılıcın 1806 yılına kadar Osmanlı ordusunda bulunduğu
bilinmektedir
Osmanlılar eğri kılıcın yanında düz, yılankavi, miğvel, pala
ve yatağan gibi çok değişik tipte kılıçlar da kullanmışlardır. Osmanlı’da kılıç
imal edilen yere “kılıçhâne” veya “dımaşkîhâne” denilirdi.
Kılıcın, divan şiirinde daha çok “şemşîr”, “tîg”, “seyf” ve
“husâm” gibi Arap ve Fars dillerindeki şekilleriyle kullanıldığı görülmektedir
(kılıç) sevgilinin kirpiği ve gamzesinin kendisine
benzetildiği bir savaş aleti olarak karşımıza çıkmaktadır
Mesnevilerdeki savaş sahnelerinin canlandırılmasında da
şairler kılıçtan olabildiğince yararlanmışlardır.
…kalem ve kılıca kişilik verilerek onların konuşturulduğu
alegorik mahiyette eserler de bulunmaktadır.
Divan şiirinde bahsedilen bu kılıç
türlerine baktığımızda “Hindî”, “Mısrî”, “Dımışkî”, “Kirmânî”,
“firengî”, “gaddâre”, “meç”,
“murassa”, “cevher-dâr”, “belârek”, “zer-nişân”, “siyeh-tâb” gibi değişik
isimlendirmelerle karşılaşmaktayız. Bugün için artık unutulan bu kılıç
çeşitleri, divan şiirinde açık bir biçimde görülebilmektedir.
Hindî Kılıç “Seyf-i
mühenned” yahut “hindüvânî” de denilen ve demiri saf olan bu kılıç,
Hindistan’da yapılan ve oldukça makbul görülen bir kılıç türüdür. Eski
dönemlerde bu meşhur kılıç türüne sahip olmak insanlar arasında bir iftihar
vesilesi olarak görülürdü.
Hindî kılıç, daha çok keskin
olması ve padişah ya da sadrazam gibi önemli devlet adamlarında bulunmasıyla ön
plandadır.
Mısrî Kılıç Çok sağlam ve
dayanıklı olan Mısrî kılıç, genellikle uzun olup yüz kısmı da düzdür. Uzunluğu
50 cm’yi geçen bu kılıçların kabzası, fildişi ya da kemikten yapılırdı.
Dımışkî Kılıç Dımışk veya
Dımaşk, Şam’ın diğer adıdır. Dımışkî kılıçların namlularında atlas ve saten
kumaşların harelerini yahut ebru desenlerini andıran göz alıcı menevişler
görülür. Bu nedenle de şekil bakımından söz konusu kılıçların üretildiği
çeliğin “dalgalı, lekeli ve merdiven” isimli türleri bulunmaktadır. Bunlar
içerinde en kabul göreni ise dalgalı olandır.
Bu kılıcın ham maddesi olan çelik
alaşımı, Hindistan kaynaklı olup beyze yani yumurta denilen külçeler hâlinde
Şam’a getirilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed devrinde
Galata’da Dımışkîhane isminde bir kılıç imarethanesi kurulup Şam çeliğinden
kılıçlar üretilmiştir (Oktay Kızılkaya, “Hakimiyet ve Güç Sembolü Olarak
Kılıç”, Tarihe Yön Veren Silah Kılıç, Editör: Tolga Akay-Süleyman Tekir, İdeal
Kültür Yay., İstanbul 2019).
Kirmânî Kılıç Bu kılıç, çok
eskiden beri demir endüstrisinde önemli bir yer olan İran’ın güneyinde yer alan
Kirmân şehrinde yapılan orta uzunlukta bir kılıçtır. Bu şehirde özellikle
Sasaniler zamanında Araplar tarafından “el-Kirmânî” şeklinde isimlendirilen
meşhur kılıçlar imal edilmiştir. Bu kılıcın çeliği, ya şehirdeki demir
madeninden üretilmiş ya da Herat’tan getirilmiştir.
Gaddâre Osmanlı’da
sipahilerin kullandığı temel kılıçlardan biri olan gaddâre, namlusu bildiğimiz
kılıca göre kalın ve genellikle biraz daha kısa, sadece bir tarafı keskin, uca
doğru kıvrılarak biten kılıç türüdür. Gaddâre, daha sert ve güçlü darbelere
ihtiyaç olunan yerlerde kullanılacak biçimde üretilmiştir.
Meç, aynı süngü gibi
batırarak kullanılan ensiz ve düz bir kılıçtır. Bu kılıcın kesicilikten ziyade
delici olmasının nedeni, namlusunun uzun ve dar olması sebebiyledir. Tek veya
çift ağızlı olabilen ve ismi bazı kayıtlarda şeklinden ötürü “şiş” olarak da
geçer…
Zülfikar, “sahip”
manasındaki zû ile “omurga, boğum” anlamındaki fekâr sözcüklerinin
birleştirilmesiyle meydana gelmiş bir kelimedir. Sözlük anlamı tam olarak
“fukralı” demek olan kılıcın üzerindeki çentikler, fukraya yani omurga
kemiğinin boğumuna benzetildiği için ona Zülfikar isminin verildiği
düşünülmektedir. Türkçede ise bu tür kılıçlar için Mütercim Asım Efendi’nin
belirttiğine göre “kırk merdiven” tabiri kullanıldığı kaynaklarda geçmektedir.
Yedi karış uzunluğunda ve bir
karış genişliğinde düz bir kılıç olan Zülfikar’ın namlu kısmının iki tarafı da
keskindir. Yivli olan ortasında oluk görevi görerek kanın yanlardan yere akmasını
sağlayan omurga kemiklerine benzeyen on sekiz tane çentik bulunur. Kılıcın
kabzasının üstü gümüşten olup balçağının orta yerinde de gümüş topuzcuk yer
alır. Bu kılıç, genel kabule göre Bedir Gazvesi sırasında ganimet olarak Hz.
Muhammed’e ulaşmış, o da Uhud Gazvesi sırasında kılıcı Hz. Ali’ye armağan
etmiştir.
Türk kültür ve edebiyatında her ne
kadar Hz. Ali’nin Zülfikar’ının kavisli ve çift ağızlı olduğu düşüncesi hâkim
ise de bu tamamen sonradan oluşmuş yanlış bir tasavvurdan ibaret olup İslam tarihinin
temel kaynaklarında böyle bir bilgi bulunmamaktadır.
Samsam Kılıcı Lugat-ı
Cudi’de “yüzü dönmez keskin kılıç” olarak geçen bu kılıç, Hz. Peygamber’in
dokuz kılıcından biridir. Büyük ihtimalle Hz. Ali’nin yıkması için gönderildiği
Tay Kabilesi’ne ait bir mabetten alınmıştır. Ayrıca söz konusu kılıç,
kaynaklarda Amr b. Ma’dî Kerb’in meşhur kılıcı olarak da zikredilmektedir.
Cevherli Kılıç (Tîg-ı
Cevher-dâr) Namlusunda cevher denilen siyah noktalar olan parlak, pırıl pırıl
ya da çeliğine iyi su verilmiş bir kılıç türüdür. Her ne kadar bir kılıç
üstündeki kıymetli süsler, cevher şeklinde nitelense de kılıca verilen suyla
alakalı olarak onun üzerindeki siyah-beyaz yahut dalgalı lekeler için de bu
isim kullanılmaktadır. Eskiden bir kılıcın kalitesi, üstündeki bu harelerden
anlaşılmaya çalışılır ve ayrıca onlar ne kadar küçükse kılıcın çeliğinin de o
kadar iyi dövüldüğü düşünülürmüş.
Murassa Kılıç Namlu, kabza,
balçak ve kını yakut, zümrüt ve elmas gibi değerli taşlarla süslenen kılıçlar,
murassa olarak isimlendirilir. Özellikle kabza kısmında bu değerli taşların
olduğu kılıçlar eli rahatsız ettiği için savaşlarda kullanılması pek uygun
görülmemiş olup daha ziyade hükümdar ya da diğer ileri gelen devlet adamlarının
tören ve merasimlerde kullanmaları için üretilmiştir.
Tîg-ı Siyeh-tâb Mavi
çelikten imal edilmiş sert ve parlak kılıçtır.
Ahen (Demir) Kılıç Adından
da anlaşıldığı üzere, sadece demirden yapılmış kılıçtır.
Pulat (Çelik) Kılıç
İstenmeyen element ve bileşenlerden temizlenen ve içerisinde yüzde bir buçuktan
az karbon bulunan demir alaşımı, çelik olarak nitelenmektedir. Demir madeni
ancak odun ateşinde ısıtılıp dövülme sonucu karbürize olduktan sonra çelik
hâline gelmektedir. Demirin dövme ve dökme olmak üzere iki işlenme tekniği vardır.
Sadece dövme demirden yapılan kılıçlar bükülebilmekte, sadece dökme demirden
yapılanlar ise kırılabilmektedir. Çelik hâline getirilen kılıç, demir kılıca
göre çok daha sağlam, sert ve dayanıklı bir hâldedir.
Altın Kılıç Bu kılıçlar,
daha çok devlet adamlarının birbirine hediye ettiği altın kaplama olan kıymetli
kılıçlardır.
Altın İşlemeli Kılıç (Altın
Kakma Kılıç, Tîg-ı Zer-nişân) Zernişân kelimesinin sözlükteki manası “Mâdenî
eşyâ, kılıç vb. üzerine altınla kakma olarak işlenmiş yazı, şekil vb. işleme”dir.
Bu bakımdan “tîg-ı zernişân” üzerinde kakma altınla işlenmiş süs, yazı veya
şekil olan kılıç olarak tanımlanabilir.
Elmas Kılıç özel bir yöntemle su verilerek çok sert
hâle getirilen çelik için de elmas tabiri kullanılmaktadır. sert ve keskin
çelikten üretilen kılıçlara elmas kılıç denilir.
Firengî Kılıç Hem kesmek
hem de itmek için kullanılan ve daha çok savaşçı Hint toplumu olan
Marathalarla ilişkilendirilmiş düz
bir kılıçtır.
Kabza kısmı, parmaklara geniş bir
koruma sağlayan tiptedir.
Belârek Kılıcı Belâlek de
denilen bu kılıç, cevherlidir ve iyi su verilmiş çelikten yapılma bir kılıçtır.
Kara Kılıç Kara olarak
nitelenen bu kılıcın Türkler içerisinde çok eskilere uzanan bir tarihi vardır.
Nitekim Göktürklerde de Dede Korkut Hikâyeleri’nde de bu kara sıfatlı kılıçlara
rastlanmaktadır.
…
Koşik, Halil Sercan (2021), Divan
Şiirinde Farklı Türleriyle Yer Alan Bir Savaş Aleti Kılıç, Osmanlı Mirası
Araştırmaları Dergisi, Cilt 8, Sayı 20, s. 11-38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder