Mehmet Sami Bayraktar - Samsun ve
İlçelerinde Türk Mimari Eserleri
Havza, Vezirköprü ve Lâdikte kâgir yapı
geleneği ağır basarken, ormanlık kesimdeki Çarşamba, Terme, Kavak, Salıpazarı,
Asarcık ve Ondokuz Mayıs’ta ahşap yapı geleneği kendini hissettirir. Hımış camilerinin
üçü de Vezirköprü’de bulunmaktadır. Samsun, Vezirköprü, Bafra, Havza ve Lâdik nitelikli
yapıların yoğunlaştığı merkezlerdir. Ancak Vezirköprü haricindeki yerlerde
deprem, yangın ve şehirleşme gibi etkenlerle tarihi, doku ve yapılar pek iyi
korunamamıştır.
Samsun Kalesi’nin 1869 yılındaki büyük
yangına kadar ayaktayken, bu tarihten sonra şehrin yeniden iman sırasında yıktırılarak,
mevcut kalıntılarının da yok edildiği bilinmektedir.
Coğrafi
Konum
Türkiye’nin Karadeniz kıyısındaki en büyük şehri
olan Samsun doğuda Ordu, batıda Sinop, güneyde Tokat ve Amasya, güneybatıda
Çorum ile komşudur. Yüzölçümü 9.579 km2’dir. Kuzeyde 41° 44',
güneyde 40° 50' kuzey enlemleriyle, doğuda 37° 08' batıda 34° 25' doğu
boylamları arasında yer almaktadır.
Samsun şehri güneydeki dağlık kesim, bu
dağlık kesimle kıyı şeridi arasında kalan yaylalar ve Kızılırmak ile Yeşilırmak
akarsularının delta alanlarında oluşmuş ovalar olmak üzere üç kısma ayrılır.
Samsun’un % 44,9’unu dağlar, % 37,2’sini platolar,
% 17,9’unu da ovalar meydana getirmektedir. Samsun’da Kuzey Anadolu sıradağları
yükseltisinin düşmesi ve iç kesimlerdeki dağ sınırlarının basık olması, Karadeniz
kıyısı ile iç kesimler arasındaki ulaşımı kolaylaştırarak şehri Karadeniz
kıyısındaki diğer kentlere nispetle avantajlı bir konumda tutmaktadır.
Genel itibariyle ılıman bir iklimin hüküm
sürdüğü ilin sahil kesimlerinde, Karadeniz ikliminin özellikleri görülmektedir.
Tarihçe
Bugünkü şekliyle Samsun adının 12. ve 13.
yüzyıllardaki Türk hâkimiyeti dönemine dayandığı, batı kaynaklarında ise
“Sampson” şeklinde geçmeye başladığı, her iki söylenişin de şehrin önceki adı
“Amisos” tan kaynaklandığı kabul edilmektedir.
Tekkeköy’deki mağaralar ve bazı yerleşim
yerlerinde yapılan kazılarda Paleolitik
(M.Ö. 600.000-10.000) ve Mezolitik (M.Ö.
10.000-8000) devirlere ait eserler bulunmuştur (s. 10).
Samsun’da bilinen ilk kavmin Anadolu’ya
dışarıdan gelen ve Mert Irmağı ağzında küçük bir kent kuran Gaşkalar olduğu
ileri sürülmektedir. Gaşkaların Hitit egemenliğine girmesinden sonra Hitit
şehri olan Amisos, M.Ö. 1182’de Frig hâkimiyetine girer. Bundan sonra M.Ö. 8.
yy. sonunda Kimmerler ve Lidyalıların egemenliğinde bulunan şehir (…) M.Ö. 8.
yy. sonunda Greklerin bölgeye geldikleri yıllarda Kızılırmak ile Terme arasında
“Kappadokialı”, Kızılırmak’ın batısındaki bölgede “Paphlagonlar ve
Mossynoikoslar” adını verdikleri topluluklarla karşılaşmıştır.
M.Ö. 6. yy. başında Miletoslular, M.Ö. 6. yy.
ortasında Kappadokialı lider Phakaia, M.Ö. 437’de Atina’dan Sinop’a gelen
Athenokles liderliğindeki bir grubun hâkim olduğu şehirde, M.Ö. 4. yy. başında
Pers egemenliği başlamıştır. Büyük İskender’in M.Ö. 334’te Persleri yenmesiyle
Amisos, Makedonya İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. Daha sonra Pers
asilzadelerinden Mitridat, M.Ö. 255 yıllarında Amasya ve Sinop’la birlikte
şehri ele geçirerek, bölgede “Pont Krallığı” kurdu. M.Ö. 64’de Roma yönetimine
giren şehir ticaret merkezi haline geldi. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle
Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) hâkimiyetinde kalan şehrin adının “Aminsos”a
dönüşerek, bir piskoposluk merkezi haline getirildiği bilinmektedir.
863 yılında Malatya Emiri Ömer b. Abdullah’ın
önderliğindeki İslam akıncıları kısa bir süre şehri ele geçirdiler. Malazgirt
Zaferi’nin ardından Danişmentliler şehri kuşatmışlarsa da kesin olarak
alamamıştır. II. Kılıç Arslan’ın saltanatının
(1155-1192) son yıllarında Amisos’un doğusuna “Müslüman Samsun” adıyla yeni bir
şehir kuruldu (s. 12).
Kösedağ Savaşından (1243) sonra sırasıyla
İlhanlılar Pervaneoğulları (1297) ve Candaroğulları’nın (1322) eline geçmiştir.
Osmanlı hâkimiyetinin tesis edileceği döneme kadar Canik bölgesinde farklı
beylikler görülmüştür. Bunlar; Müslüman Samsun, Lâdik ve Kavak civarında hüküm
süren Kubadoğulları,
Bafra civarında hâkim olan Bafra Beyleri,
Terme (Canit-i Göl) ve Çarşamba civarında Taceddinoğulları
(beyliğin asıl merkezi Niksar’dır) ve Vezirköprü, Havza civarında hüküm süren
Taşanoğullarıdır.
14. yüzyılda Kastamonu’yu merkez edinen
Candaroğulları ile 1340’da İlhanlılardan bağımsızlığını ilan eden Eretna Bey’in
kurduğu Eretna Beyliği bölgeye hakim olmuştur.
Kubadoğullarının Sultan II. İzzettin Keykavus’un
(1246-1262 aralıklarla) soyundan geldiği, beyliğin 1318 civarında bir İlhanlı valisi
olarak görevde bulunan İzzettin Keykavus’un torunu Taceddin Altunbaş Gazi
Çelebi tarafından kurulduğu bilinmektedir.
Osmanların Samsun’u fethiyle (1420) Kâfir
Samsun’u elinde tutan Cenevizlilerin şehri yakarak gemileriyle kaçmışlardır.
Sultan II. Murad devrinden itibaren Osmanlı
toprağı olan Samsun ve çevresi “Canik Sancağı” adı altında, Sivas (Rum)
Eyaletine tabi bir sancak olarak Osmanlı İdarî teşkilatında yerini almıştır.
Selçuklular zamanında önemli bir liman şehri
olan Samsun’un Osmanlı döneminde, Karadeniz’in bu dönemde bir Türk denizi olup
deniz ticaretine kapalı olmasından dolayı) günden güne gerilediği
bilinmektedir. Bu dönemde Canik sancağından, Tersane-i Amire için kendir ve kereste
temin edildiği görülmektedir.
Şehir ve çevresinin Baba Zinnun gibi Celâli liderlerinin
ayaklanmalarıyla bir hayli sıkıntılı dönemler geçirdiği görülmektedir.
Samsun’un sıkıntılı bir başka dönemi 1642-43’lerde Rus Kazaklarının ve
Abazaların saldırıları olmuştur. Bu yıllarda Samsun’un küçük bir köy düzeyine
indiği bildirilmektedir.
1774-1808 yıllan arasında Canikli Ali Paşa
ayan ailesinin, ardından (1807-57 arasında) bir başka ayan ailesi olan
Hazinedârzâdeler yönetiminde kalan şehir, bundan sonra da merkezden atanan
mutasarrıflar tarafından yönetilmiştir.
…şehrin, 19. yüzyıl ortalarından itibaren
tütün ekiminin yaygınlaşması, Karadeniz’de buharlı gemi işletmesinin başlaması
ve Kafkasya, Trabzon ve Ege’den, pek çok insanın göç ederek şehre yerleşmesi
üzerine tekrar gelişmeye başladığı bilinmektedir.
1927’de mübadeleden önce 13 bin olan şehir
nüfusu, 30 binin üzerine çıkmış, 1950 yılı sayımında ise 40 bin kişiyi aşmıştır.
---
Karşılaştırma
ve Değerlendirme
Samsun’daki yapıların büyük bir kısmı (Ulu,
Yalı, Kale, Pazar, Hacı Hatun Camileri, Taş Han, Süleyman Paşa Bedesteni,
Hamîdiye ve Kadı Çeşmeleri ve Şifa Hamamı) denize yakın düz alanlarda
kurulmuştur.
Denizin doldurulmasıyla hâlihazırda denizden
uzaklaşan Ulu Camii, Yalı Camii, Taş Han ve Hamîdiye Çeşmesi, vaktiyle denize
birkaç metre mesafede bulunmaktaydı.
Vezirköprü’de, birçok eser hafif meyilli arazilerde
kurulmuştur.
İlçedeki yapılar, Orta (Yörgüç Paşa)
Camii’nin merkezini oluşturduğu tarihi dokunun çevresinde yoğunlaşmaktadır (s.
314).
Tarihi dokusu büyük ölçüde bozulan Lâdik’te,
yerleşimin biraz daha dağınık olduğunu söyleyebiliriz.
Havza’da, tarihi yapıların şehrin yukarı
kesimlerinde yoğunlaştığı, şehrin zamanla, güneydeki nispeten düzlük kesimlere
doğru geliştiği görülmektedir.
Coğrafi yapı bakımından Havza’yla benzerlik
gösteren Kavak’ta, Yeni Camii dışında tarihi bir eser kalmamıştır.
Çarşamba’da dağınık bir yerleşim düzeni görülmektedir.
Düz bir ovada kurulan Bafra’da, tarihi doku,
yeni yapılar içerisinde neredeyse tamamen kaybolmuştur.
Ahşap camiler bulundukları araziye, taş veya
kalın kütüklere oturan kirişlerle oturtulmuştur. (…) ahşap camilerin, bu şekilde
yükseltilerek (nem ve yağıştan kaynaklı zararlardan) korundukları görülmektedir
(s. 316-317).
Hamamların yerleşim düzenlerine bakıldığında;
nüfus yoğunluğuna göre mahallelere dağıldıkları dikkat çeker. Vezirköprü - Şifa
ve Yalı Hamamları, konak hamamı olmaları itibarîyle diğerlerinden farklıdır.
Bafra - Çetinkaya Beldesi Hızır Bey Hamamı ve Ondokuz Mayıs - Yörükler Beldesi
Hamamı, şehir merkezlerinden uzakta olmalarıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. Havza’daki Büyük ve Küçük Kaplıca’nın, kaplıca
olarak şehrin sosyal hayatına katılımları, bu yapıları hamamlardan farklı
kılmaktadır (s. 318-319).
İl dahilinde günümüze ulaşan tek namazgah
olan Vezirköprü - Köprülü Namazgâhı şehrin güneyine, düzlük bir arazide inşa
edilmiştir.
Vezirköprü’de şehir merkezinde bulunan Fazıl
Ahmed Paşa Medresesi, şehirdeki tek medresedir (s. 319).
(İldeki camilerin büyük çoğunluğu düz tavanlı
kırma çatılıdır.) Ülkemizde, “düz tavanlı” “kırma çatılı” gibi isimler verildiği,
hemen her dönemde ve bölgede inşa edildikleri bilinmektedir. Örnekleri: Samsun - Pazar, Şeyh Seyyid Kutbeddin, Kavak - Yeni, Havza - Yörgüç Paşa,
Alaçam - Çarşı, Çarşamba - Değirmenbaşı Camii… (s. 320)
Tek kubbeli mescitlerin Türk mimarisinde,
Anadolu öncesinde Karahanlılar döneminde, Eski Dehistan Mezarlığı’ndaki Mezan-ı
Şir Kebir (10. yy.) ile başladığı, Anadolu’da her dönemde yaygın olarak
kullanıldıkları bilinmektedir.
Büyük çoğunluğu küçük ölçekli mahalle
camileri şeklinde inşa edilen tek kubbeli camilerin, klasik Osmanlı ve geç devirde,
abidevi örnekleri verilmiştir. Samsun - Ulu Camii abidevi, diğerleri küçük
mahalle camileridir (s. 321).
Tabhaneli camilerin tek örneği, büyük bir
kısmı, aslına sadık kalınarak yenilenen, Vezirköprü - Taceddin İbrahim Paşa Cami’dir
(1495 dolayları).
Ahşap camilerde, dikine dikdörtgen şeklinde,
dıştan kırma çatıyla örtülü bir harim, harimin önünde (bazılarında), yatık
dikdörtgen bir son cemaat yeri ve bunları saran revaklar bulunmaktadır.
E. H. Ayverdi’nin “çantı camiler” şeklinde
nitelendirdiği Batı Karadeniz bölgesindeki ahşap camiler, Samsun’daki
örneklerin en yakın benzerleridir.
(Türbeler) İkisi ahşap, yedisi kâgir olan
türbelerin büyük bir kısmı kare veya kareye yakın dikdörtgen plânlıdır.
Vezirköprü Bedesteni (17. yüzyılın 2. yarısı)
klasik Osmanlı bedesteni şemasındadır.
Vezirköprü - Çifte Hamam,
Şehrin ticari ve en işlek muhitini oluşturan
bedesten ve arastanın bulunduğu yöne erkekler, arka tarafına kadınlar kısmının
yerleştirilişinde, mahrumiyetin gözetildiği, kadınlar kısmının kapısının önüne
kapıyı perdeleyen “L” şeklinde yarım bir duvar konulmasında da aynı kaygıyla
hareket edildiği görülmektedir (s. 340).
Samsun’da tespit edebildiğimiz tek tarihi
değirmen olan Tekkeköy - Çırakman Köyü Yel Değirmeni (19. yy.), silindirik
mekânlı, tek mekânlı basit bir plâna sahiptir.
MALZEME
VE TEKNİK
İnşa malzemesi olarak, Samsun’daki eserler
genel kurallar içerisinde ve sade bir görüntü vermektedir. Yapıların ana
strüktüründe; duvar, taşıyıcılar ve örtüye geçiş ve örtü elemanlarında kullanılan
başlıca malzeme moloz taş ve kesme taştır. Eserlerin büyük bir kısmında,
duvarlarda moloz taş kullanılmıştır (s. 346).
Toprak zemine oturan kaim kütük veya taşlar
üzerinde, ahşaptan yığma olarak inşa edilen ahşap yapıların duvarları,
köşelerde kurtboğazı geçmelerle birbirine geçirilen ahşap perdelerle, çivi
kullanmaksızın inşa edilmiştir.
Ahşap dikme ve çapraz dikmelerin ana iskeleti
oluşturduğu, aralarında da yer yer taş ve tuğla ile birlikte toprak (çamur)
doldurulduğu hımış duvarlar, yöre mimarisinde yaygın şekilde kullanılmış bir
başka tekniktir.
Samsun’daki yapıların örtülerinde kubbe,
çeşitli tonozlar, kırma çatı ve külah görülmektedir.
Samsun’da ahşap, kâgir ve hımış strüktürlü
birçok yapının örtüsü, kırma çatıdır. Erken tarihli ve kaba işçilikli çantı
camilerin, özellikle büyüklerinde görülen üç omuzlu kırma çatı, sonraki ahşap
camilerden farklı bir görüntü vermektedir.
Kâgir camilerin bazılarında (Samsun - Ulucami,
Alaçam - Çarşı cami, Bafra - Ulucami, Çarşı cami ve Tayyar Paşa cami) son
derece yoğun, kaliteli ve üslup belirleyici nitelikte işçilik görülür.
Tüm yüzeylere dağılan yuvarlak satıhlı oyma
ve ajurlu oymalarla bezeli minberlerin ceviz ağacından yapılmış olmaları, kapı
kanatlarına yer verilmeyişi, oymanın son derece kaliteli ve çok iyi perdahlanmış
olması, minberin üzerine ince bir vernik çekilmesi, minberlerin ortak
özellikleridir. Stilize, kıvrık dal, bitki kıvrımları, üzüm salkımları, yaprak
ve stilize “C” ve “S” benzeri kıvrımlar, volütler, teşbih dizisi, kenger
yapraklan, palmetler, ahşap halkalarla yapılan ajurlu zincirler, minberlerde
görülen ortak kompozisyon ve motiflerdir. İri yaprak motiflerinde, yaprakların
ince damarlarına varıncaya kadar işlenerek, son derece ince detaylı bir
işçiliğin sergilendiği minberleri, Osmanlı Sanatı içinde, kendine has üslup geliştirebilmiş,
kaliteli örneklerden kabul edebiliriz (s. 365).
SÜSLEME
Cami ve türbelerde görülen ahşap bezeme, en
yoğun şekilde minber ve kapı kanatlarında görülmektedir. Bu tür bezemenin
görüldüğü diğer elemanlar; pencere kanatlan, mihrap, kadınlar mahfilleri, vaaz
kürsüsü, tavan, direk, kiriş ve sandukalardır.
Çarşamba - Porsuk Köyü Cami, en başarılı örnektir
(s. 371).
Kâgir camiler, medrese, türbe, hamam, çeşme,
imaret, kervansaray, han, namazgâh ve arastalarda, oldukça sınırlı bir taş
bezeme görülür. …taş bezemenin biraz daha gelişkin örnekleri, Samsun - Hançerli
Camii, Pazar Camii…
Büyük çoğunluğu camilerde olmak üzere, türbe
ve medreselerde de görülen kalem işi nakışlardan, sıva üzerine yapılanları,
daha yaygındır. Samsun - Ulu, Bafra - Ulu, Tayyar Paşa, Vezirköprü - Kale
Camii, Lâdik - Seyyid Ahmed-i Kebir Türbesi ve Vezirköprü - Fazıl Ahmed Paşa
Medresesi’nde karşılaştığımız kalem işi nakışların hemen tamamının,
üzerlerinden gidilerek orijinal renkleriyle oynanmıştır (s. 374).
---
Bayraktar, M. Sami. (2005), Samsun ve İlçelerinde Türk Mimari Eserleri, Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Erzurum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder